İBADET VE NÜSUK KAVRAMLARINA YENİ BİR BAKIŞ

logo5

İBADET VE NÜSUK KAVRAMLARINA YENİ BİR BAKIŞ 

Ordumuz, Güvenlik Güçlerimiz, Korucularımız, ÖSO Birlikleri Ülkemizin düşmanlarını birer ikişer temizliyor. Millet kıyamda, Devletinin yanında saf tutmuş. Ümmet duada… Kâğıttan Kaplanlar, savrulacakları günlerini bekliyorlar…

Sosyal Psikoloji, Sosyoloji ve Teoloji açısından benim de bir katkım olsun istiyorum. “Savaş meydanında nasihat edilmezmiş” Bu hakikate rağmen, yine de din, ibadet ve Nüsuk anlayışımızda zuhur etmiş bazı kavram kargaşalarını düzeltmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bu kavramlardan zuhur etmiş yanlışlar temizlendikçe, ayaklarımızın yere daha sağlam basacaktır.

İBADET, iş ve değer üretmektir. İbadet, hayatın içinde yapılanlardır. İbadet, bütün insani davranışların adıdır. “Zeytin Dalı” Harekâtıyla Milletimiz, farklı desenleriyle bir kilim dokuyor. Bu dokuma çok anlamlı bir ibadettir…

NÜSUK zamanı, mekânı belli olan ve tekrarlanan şeylerdir… “Namaz, Oruç, Hac, Kurban” vs. her biri birer Nüsuk… İslam Ümmeti Nüsuklarını huzur içine yapsınlar diye Türk Milleti yediden yetmişe kıyamda, ibadete dalmanın hazzını yaşıyor…

Görülüyor ki Nüsuk için kıyama, kıyam için ibadete gerek varmış…

Mesela Namaz bilinçli şekilde yapılırsa bir anlam ifade eder. Değilse; Ebu Cehil’ de namaz kılardı. Havra, Kilise, Cami ve Cem Evinde yapılan Ritüellerin mabet dışına çıkması, taşması, iş ve değer üretmesi gerekir. Aksi halde ibadet zannıyla yapılan zikir ve Ritüeller sadece bir kültür olarak kalır.

İbadet ile Nüsuk kavramları bugün için bir birine karıştırılmış ve İslam’ın şartları olarak kabul edilen Ritüellere isim olmuştur. Diğer taraftan Kur’an’da geçen “Nüsuk” kavramı sadece “hac içindir” diye bir anlayışa sapılmıştır. Hâlbuki din adına tekrarlanan bütün hareketler Nüsuktur.

Diğer adıyla İbadet, (Muamelat) insan davranışları ile ilgilidir. Bu davranışlar yapılırken mutlaka “Adalet” aranmalıdır. Üretilen iş ve değer insanlar için bir fayda sağlıyorsa, adalet üretiliyor demektir. Değilse insan için “Zulüm” makinası çalışıyordur.

Hz. Peygamber, “Sizin en hayırlınız, insanlara en faydalı olanınızdır.” Der. Bu adaletli ve güzel ahlaklı olmak demektir.

Din imge, simge, Ritüel ve sembolik hareketlerle yaşar ve yürür. Eğer Din de Namaz, Oruç, Hacc, Zekât ve Cihat yok derseniz, dinin içi boşaltılmış olur. Dinde ki bu sembollere belli anlamlar yüklenmiştir. Mesela Hac’ da “Tavaf” vardır. Ortada bir ev vardır. Evin etrafında yedi defa dönülür. “Safa/Merve” arasında gidilir gelinir. “Mina’da” bir direk vardır, ora da şeytan taşlanır. Gündelik elbiseler çıkarılır. İhram giyilir. “Arafat’ta” beklenilir. Bunların hepsi sembolik işlerdir, asıl yapılması gereken ibadete zemin hazırlamak içindir.

Ortada duran ev hicaptır/hayâdır. Tavaf sabırdır. Safa/Merve arasında gidip gelmek cihattır. Mina’da şeytan (kötülük) taşlamak arınmaktır. Elbiselerin çıkarılması, ihram giyilmesi, Arafat’ta beklenilmesi ölümün ve Ahiretin hatırlatılmasıdır.

Nihayetinde o yerler Allah’ın dağıdır, taşıdır. Mekke olmasından dolayı bir kutsallığı yoktur. Sadece Hz. Peygamberin verdiği mücadele izleri ve anıları vardır.

Peki, öyle ise; İslam’ın beş şartı nedir? Kur’an’da “İslam’ın şartları ve ya imanın şartları şunlardır” denmemiştir.  Allah’ın bütün emirleri İslam’ın şartları, bütün uzak durulması gerekenler yasaklarıdır. Kolaylık olsun diye âlimler tarafından sıralanmışlardır.

Esasında İslam denilince akla önce; “doğruluk, dürüstlük, ahlak, adalet, yalan söylememek, öldürmemek, çalmamak, iftira atmamak, zina etmemek, kul hakkı yememek, alın teriyle geçinmek” gelmelidir. Çünkü Ritüellerin “sosyal” sorumluluğu yoktur…

Aslında Din, Hırsı (kötülük), içimizde ki Şeytanı frenlemek içindir. Fakat İslam Dünyası dini, Hıristiyanlıkta olduğu gibi “Acıları, hastalıkları, sıkıntıları dindirmek” olarak anlamıştır.

Müslümanlar Camiden çıktıktan ve Hacdan döndükten sonra da Dini hayatın kesintisiz bir şekilde devam ettiğinden habersizler.

Misal; Camide secde/rükû edilir. İkisi de eğilmektir. Kendi başına yapıldığı zaman kimseye bir faydası olmadığı gibi kimseye bir zararı da yoktur. Ha keza Allah’ın önünde eğilmenize Allah’ın ihtiyacı da yoktur. Allah sizin bu yaptığınızdan zevk alıyor da değildir. Biz onu kendimiz için yaparız.

Kulluğumuz hatırlatılır. Yani burada “Mescitten” (cami) çıktıktan sonra bizden insanların önünde eğilmememiz, kibirlenmememiz istenir. İşte burada kuldan beklenen ibadet budur. Rükû ve secde, işin Ritüel kısmıdır.

Ramazan Ayında otuz gün aç kalmak işin Ritüel kısmıdır.  Asıl istenen şey, Oruç bittikten sonra yeryüzüne dağılmamız, açları gidip bulmamız, onları açlıktan kurtarmaya çalışmamız istenir ki, işin ibadet kısmı burasıdır.

Hacda Kâbe’nin etrafında dönmek işin Ritüel kısmıdır. Fakat ülkeye döndükten sonra, aile değerlerine önem vermek, komşuluk ilişkilerine önem vermek, edep ve adaba riayet etmek, o değerleri yüceltmek işin ibadet kısmıdır.

Dünyada yaşamak, sabahtan kalkıp akşama yatmak işin Ritüel kısmıdır, Fakat Allah’ın yarattığı su, toprak ve canlıları aslına uygun şekilde kullanırken haddi aşmamak işin takva ve ibadet kısmıdır.

Bugün Din, yaşam biçimi, ibadet ise hayatın içinde yaptığımız işler anlamında kullanılmıyor. Bu ayrım ne dini çevrelerce, ne ilahiyat ve ne de diyanetçe yapılmıyor. Din adeta bir kültür olarak algılanıyor ve yaşatılmaya çalışılıyor.

Namaz kılmak, oruç tutmak gibi Ritüeller yapıldığı zaman Allah’ın sevap vereceği akla geliyor da, nedense adam öldürmek, hırsızlık yapmak, zina etmek, iftira atmak gibi işler yapıldığında, Allah’ın ceza vereceği akla gelmiyor, kulak ardı ediliyor!

Müslüman cennet ve cehennemi önce bu dünyada aramalıdır. Çünkü daha çok cennet ve cehennem dünya işleriyle şekillenecektir. Yani siz iyi hareketlerde bulunursanız yeriniz cennete, kötü hareketlerde bulunursanız yeriniz cehenneme dönecektir.

İtikadım odur ki, Allah kullarını her iki dünyada da yalnız ve başıboş bırakmayacaktır! O zaman gelin; yaşadığımız dünyayı düzeltelim ve insanlığı zalimin azabından kurtaralım!

Kim İslam’ın gereklerini içten yerine getirir, pratiğe aktarır, ikiyüzlü davranmazsa; Allah onun etrafında bir sevgi halesi oluşturur. Diğer insanların bu saf imanın etrafına toplanmasını sağlar.” Ben bunu bilir, bunu söylerim…

İşte Müslümanın Kızılelma’sı (Dar-u Selam’ı) budur!

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.