EVRENİN YARATILIŞ NEDENİ

logo5

EVRENİN YARATILIŞ NEDENİ

Açık konuşmakta yarar var. Yalanın faydası yok. Acı gerçekler ilaç gibidir.

Hakikat o ki, İslam’ı içselleştirmek en iyisi.

Kur’an’ı Kerim emrediyor ama iyi, güzel ve doğru işleri yapmak insana zor geliyor.

Adaletin yolu yokuştur, tırmanmak ancak “er” kişiye nasiptir.

Şimdi şu sözlerim benim için önemli, sevdiklerimle paylaşmak istiyorum.

Ayaklarım önüne değil, Gökyüzüne bakıyorum. Görülen şeylerin mantığı anlamaya çalışıyorum. Evrenin neden var olduğu düşünüyorum.

O, güneşi ışık kaynağı ve ayı aydınlık yaptı; yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz diye, ay için farklı doğuş noktaları belirledi. Allah bunları mutlaka bir gerçeğe, bir sebebe dayalı olarak yarattı. O bilen kimselere ayetlerini ayrıntılı biçimde anlatır.” (10/5)

Yaratanın, canlı/cansız bütün varlıkların tek sahibinin Allah olduğu görüyor, biliyor ve iman ediyorum. Her şeyin Allah ile irtibatlı olduğunu (ibadet) biliyor canu gönülden inanıyor ve anlıyorum.

Evrenin yaşı, başlangıcı nereye ulaşırsa ulaşsın, madde ve enerji sahibinin (mülk) Allah olduğunu kabul ediyorum.

Anlaşılan o ki, Allah evreni, herhangi bir şey için değil, kendisinin bilinmesi, kendi sayısız sıfatlarının etkinliği için yaratmıştır. Allah yaşatandır, öldürendir, yeniden yaratandır, rızk verendir, bilendir, hükümdardır, hükmünü yürütendir.

Rızık verilenler olmadıkça rızık verenin, bilinen olmadıkça bilenin, yaşayanlar olmadıkça yaşatanın ne anlamı var?

Demek ki, Allah’ın bu sıfatlarının etkinleşmesi için yaratıkların var olması gerekir. Işığı olmayan güneşin düşünülemeyeceği gibi, yaratığı olmayan yaratıcının varlığı da bilinemez.

Ben insanları ve cinleri (görünen ve görünmeyen her şey) bana tapmaları için yarattım” buyurulmuştur. İbn Abbas “tapma” fiilini bilme şeklinde açıklamıştır. Çünkü tapma, bilmenin en ileri boyutudur. Yani bilmeden tapınma olmaz demektir.

Burada bir yanlışa değinmek lazım:

Allah âlemi, “Hz. Muhammed’in yüzü suyu hürmetine yarattı” ifadesi doğru değildir.

Rab Yahova evreni, Yakup soyundan gelen İsrail oğulları için yarattı, tanrı evreni İsa’nın yaratılış sebebi yaptı veya evren Muhammed için yaratıldı yorumları doğru değildir.

İslam dini Yahudi ve Hristiyanlıkta olduğu gibi gizemli, esrarlı bir din değildir. Buna rağmen Hz. Muhammed’in hayatı öyle anlatıldı ki, Müslümanlar için bu hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün olmamıştır. Yani İslam Dini, Kur’an ve elçi Muhammed, uçtu/kaçtıya çevrilmiştir.

Bu sebeple gönderilen Peygamberlerin birçoğu putlaştırılmıştır. Bu dinin tevhid anlayışına ters bir durumdur. Bütün yaratıklar ve bütün insanlar Allah’ın mülküdür. Allah sadece yarattıklarına kendisiyle irtibat sağlamaları için istikamet gösterdi ve özgür bıraktı. Bu istikameti de Allah elçileri eliyle yaptı.

Müslümanların elinde ki Mushaf’ın kronolojik sırası, başlangıcından bu yana tertip edildiği gün ki gibidir. Ancak Sahabeler arasında tertip konusunda (İbn Mes’ud, Osman, İbn Abbas, Ali, Ubeyy b. Ka’b gibi) farklılık olmuştur. Benimde kanaatim;  Nüzul Sırası daha mantıklıdır. Çünkü nüzul sırasına göre diziliş, ayetlerin anlaşılmasında bir kolaylıktır.

Mesela “Beyan” Tefsircilerinden Hakkı YILMAZ Hoca,  nüzul sırasına göre beşinci sırada olan “Fatiha” Suresinin açık şekilde anlaşılması için, daha önce indirilmiş olan dört Surenin (Alak, Kalem, Müzzemmil, Müddessir) Surelerinin, yani “147” Ayetin anlaşılması gerekir demiştir…

Benimde görüşüm budur. Çünkü bir önce inmiş olan bir ayetin anlamı, bir sonrakinin açıklaması şeklindedir. Nüzul sırasına göre inişin edebi üslubu budur denilebilir.

Bazı arkadaşın ellerine almış oldukları ayetleri Facebook’a yazarak “Kur’an’a dönmekten” bahsetmeleri beni şaşırtmıyor, fakat hemen söyleyelim ki, yöntem yanlıştır.

Kur’an’a (din) dönmek demek kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olmak, iyiliği desteklemek, kötülüğü önlemek, insanı insan olduğu için sevmek gibi daha bir sürü temel değerleri hayata geçirmek ve onları yaşanıyor kılmak demektir!

Bu anlamda bakıldığında bizim din anlayışımız sığ. Dindarlık dar bir alana hapis…

Din sadece menkıbe, sadece gözyaşı, sadece ötekileştirme ve sadece öfke demek değildir.

Bakıyorum da bu anlamda Kuran’ı Kerim ile aramız açık… Kuran’ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulaklar tıkalı… Evrensel din olan İslam’ın dünyaya sunduğu eşitlik ve adalet buhar olmuş… Güç ve egemenlik yarışı insanlar arasında doludizgin uzaklaşıyor… Hakkın sesi kısık… Her türlü ayırımcılık tavan yapıyor… İnsanlık, Âdem’in çocukları olduğu unutuyor!

Dini ve Kur’an’ı serbest pazar mantığıyla arayanlar tümen tümen… Kişileri sorumluluktan uzaklaştıran, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler köşe başlarını tutmuş… İslam âlimlerinin hayatla bağları kopuk… Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek gün geçiriyor!

Şimdilik yeryüzünde 50 küsur İslam ülke var, fakat hepsi de paramparça… Bu konuda Batı iyi çalışıyor, hala da çalışmaya devam ediyor.

Zavallı, ne yaptığının farkında olmayan, sözde Müslüman bazı  “cemaat” ve “tarikata” dış finansmana açık halde… Eğer mücadele “imkân” değil, “iman” işi deselerdi, duru farklı olurdu.

İslam barış dinidir.” Söyleyenler gerçekten buna inanmış olsalardı, eminim ki, Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor olmazdı. Birbirinin Müslümanlığını beğenmemezlik yapmazlardı. Müslümanlar birbirini suçlamaz ve tekfir etmezlerdi. Her şey altüst olmaz, işgaller altında umutlar tükenmezdi.

Kaldı ki İslam dini ahirette değil dünyada yaşansın diye gönderilmişti. Yani din sadece ahiret mesajı vermekten ibaret değildi. İslam dini Müslümanlara dünya/ahiret dengesini kurmayı emreder. Lakin günümüz Müslümanları bu ilkeden uzaklaşalı çok oldu. Bu sebeple İslam’ın yanında yer alan Müslüman Aydınların işi çok zor!

Adaletin, eşitliğin ve katılımın olmadığı bir yerde sadece din anlatılarak insanları mutlu etmek mümkün değildir.

Şimdi; Evreni, O’nun katından inen gerçeğin ta kendisi İslam’ı, hakkın ve adaletin evrensel sesi Kur’an’ı bilmek icap eder.

Gelin!  Allah yokmuş gibi yaşayanlar ve sanki Kur’an bize seslenmiyor gibi davrananlardan olmayalım.

Gelin! Tepeden tırnağa Cenab-ı Hakk’a, gerçeğin ta kendisi, imanın mihveri Kur’an’a, elçisi Peygambere yeni baştan iman edelim.

Mahmut AKYOL

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.