İBADET BİTTİĞİ ANDA YENİDEN BAŞLAR!

logo5

İBADET BİTTİĞİ ANDA YENİDEN BAŞLAR!

Gün doğar, hayat başlar… Gün batar, hayat uykuya dalar…

İnsanoğlu diğer canlılar gibi doğar, yaşar ve ölür. Lakin insan başıboş bırakılmış değildir. İnsan Allah’a karşı inanmak yahut inkâr etmek gibi bir sorumluluk içinde olur. İnsan yaşadığı asırda, yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Bu demektir ki, ibadet, bittiği an yeniden başlayacaktır!

Yeter ki, Müslümanların dünyasında içi boşaltılmış, anlamları kaydırılmış ibadetler olmasın!

Müslümanların davranışlarına yön veren iş ve oluşlar (ibadet) düzeltilmedikçe, onlara doğruları anlatmak zor olacaktır… Atomu parçalamak kolay olacak da, insanların tabularını yıkmak kolay olmayacaktır.

İnşaAllah aşağıda konuyla ilgili faydalı olacağına inandığım bir çalışma bulacaksınız…

Kur’an’ı Kerimde ritüel kavramı yerine “nüsuk/menasik” kullanılmıştır. Arapçada Nüsuk, toprağı verimli hale getirmekte kullanılan bir kavramdır. Yani Nüsuk, toprağı gübrelemek demektir.

Anlaşıldığı üzere toprak misali Nüsuk, insanı ibadete hazırlar ve verimli hale getirir. İbadet, bir şeyi hayatın içinde yapmak, iş ve değer üretmek, ortaya çıkarmak demektir.

Ganj nehrine giren bir Hindu’nun, Kiliseye giden bir Hristiyan’ın, Havradaki bir Yahudi’nin, oruç tutan, namaz ve hac için bir araya gelen bir Müslümanın, yaptıkları şeyler sayı, tekrar, zaman ve mekân itibariyle birbiriyle benzeşirler.

Fakat konu bizi ilgilendirdiği için buraya yoğunlaşmak gerekir.

Amacını kaybetmiş, manasız tekrarlardan ibaret, hayatın içinde bir amacı kalmamış, sadece bir tekrardan öteye geçmeyen ritüeller, şekilcilikten başka bir şey değildir. Yani nüsuklar “aynı şeyleri tekrar” edip durma değil, ibadete giriş için yapılan iş ve oluşlardır.

Bu mutlak hakikati unutmamanızı dilerim…

Bütün nüsukların özü, insanları “eşitlemek”, safta tutturmak için yapılır. Buda gösteriyor ki nüsuk, İbadete kapı açmaktır. Yani ibadet insanı adalet, merhamet, ahlak ve hal ehli yapmak için yapılır. İbadet, Kur’an’da önemine binaen yüzlerce kere tekrarlanmıştır.

Şimdi bir “Ritüel/Nüsuk” kavramı “ibadete” nasıl dönüşür, ona mütevazi şekilde bakabiliriz…

Oruç, “Ramazan ayında bir ay boyunca yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden” uzak durmaktır. Orucun ilmihal yönü budur. İbadetin aklımız oranında asıl anlamamız gereken tarafına baktığımızda şunlar görülecektir:

Hayatta “Şeytanın” dört büyük saptırma yolu vardır. “Servet, şehvet, iktidar, şöhret”…

Orucun asıl hikmeti bu saptırmalara düşmemektir… Oruç aç bırakarak servete ve biriktirmeye, cinsel ilişkiden uzak durarak şehvet ve iktidara, itikâfa girerek şöhrete karşı kendimizi tutmak talimi yaptırtır.

Yani oruç ritüelden ibadete evrildiğinde servet, cinsellik, iktidar ve şöhret tutkusu ortadan kalkar. Çünkü her tür şehvetin panzehiri açlıktır. Bu itibarla, yeryüzünde milyonlarca aç dururken, orucu zenginlerin iftar gösterişine çevirenler oruç tutmuş (ibadet) sayılmazlar!

Kanaatime göre Oruç insan hayatında hiç bitmez. Bitti zannedildiği andan itibaren yeniden başlar!

Namaz, günün belirli vakitlerinde kıyam, rükû ve secde yapmaktır. Hac, cuma ve bayram vakitlerinde toplu halde yapılan bir eylemdir.

Namaz demek, hayatta hiç kimsenin önünde el bağlamamak (kıyam), eğilmemek (rükû), mütevazı (secde) olmamak demektir.

Eğer ömrümüz kıyam, rükû ve secdede Allah için değil de, “rütbe, tabaka ve kast” sahiplerine karşı yapıldı ise, bir ömür boş geçmiş demektir!

Hz. Peygamber: “Kim birisinin önünde sırf zengin olduğu için eğilirse (ayağa kalkarsa) dininin yarısı gider.” (Beyhakî)…

Keza kibirli, kendini beğenmiş, kasıntılı, böbürlenerek yürüyenlerin namazı boştur!

Yine musalli saftan çıktıktan sonra büyük, süslü ve gösterişli evine çekilir, topluma üstten bakar, sınıf oluşturur, öksüzü korumaz ve yoksulun yanında olmaz ise, yine namazı boştur.

Saf halinde diziliş eşitliktir. Eşitlikse hayatın içinde olur, tapınaklarda değil…

Kanaatime göre Namaz hiç bitmez. Bitti zannedildiği andan itibaren yeniden başlar!

Eline, yüzüne, başına, ayaklarına sahip olmak; yani (gözünü, kulağını, ağzını, kişiliğini ve gittiği yeri) bilmek ve korumak ibadettir. Aynı zamanda ibadet, “Eline, beline, diline” sahip olmaktır.

Su dinî sembolizmde arınmayı ifade eder. Arınmak, insanların zararına bir şey yapmamaktır.

Allahuekber” ve “La ilahe illallah” sözleri bilinen anlamıyla “büyük ilan ve çağrıdır.” Ezan genellikle günde beş (Sünnîler) ve bazen de üç kez (Şiîler) camilerden yüksek sesle okunur. Bu bir duyuru ve ilandır.

Allah’tan daha büyük olduklarını sananlara, otorite tesis edenlere bir reddiyedir. Ezan, Mülkü ele geçirerek müstağnileşen ve tuğyan edenlere karşı bir hatırlatma ve ihtardır.

İslam’ın şiarlarının merkezinde “Lehül-mülk” vardır. Öyle ki Kur’an’ın her sayfasının ortasına adeta Lehül-mülk damgası basılıdır. Bütün kıssalar, ahkâm, Nüsuk ve anlatılar bunu açıklamak içindir.

Kim yeryüzünün kuvvet araçlarını (bilgi, iktidar ve servet) ele geçirip büyüklenmeye kalkarsa, onu ret etmek için “Allahuekber!” Denmelidir!

Kanaatim odur ki yeryüzünde ezanın bittiği bir an yoktur. Bitti zannedildiği andan itibaren yeniden başlatmak bizim görevimizdir!

Hacc, eve (beyt) dayalı yaşamı yüceltmeyi ifade eder. İnsana insanlığın ve uygarlığın kökenini hatırlatır. Kâbe’yi Âdem yapmıştır. Âdem/Adam ilk evi (beyt) kuran, aileye dayalı yaşamı başlatan, bir arada yaşama hukuku (şeriat) getiren bir semboldür.

Bu durumda Hacc, insanlığın toplaşma, karışma, kaynaşma ve eşitlik menasikidir. Haccın verdiği mesaj, Allahuekber’in yere indiğinde nasıl anlaşılması gerektiğinin tatbikatıdır. Yani Allah’tan daha büyük değilsin! Ona dön! Denilmektedir.

Hacc “yöneliş” ve “yürüyüş” demek olduğundan, etrafında dönülen Kâbe bir an için yukarıya çekilip alınsa ortada esas amaç kalır.  O da; geriye iki parça beze bürünmüş, karışmış, kaynaşmış, sınıf, tabaka ve kastlardan arınmış, “eşit” hale gelmiş insanlık (en-Nas) kalır. Aslında tüm yeryüzünde ki “yürüyüşler” Allah’a doğrudur.

Hacc boyunca yapılan telbiye, yeri göğü inleterek mülkün Allah’a ait olduğunun ve şirkin esasında mülk ile ilgili olduğunun apaçık ilanıdır.

Buyur Allah’ım buyur! Senin ortağın yoktur buyur! Hiç şüphesiz övgü sanadır, nimet ve mülk (zenginlik, mal ve egemenlik) senindir; kimse sana ortak olamaz, buyur!”

İhram, Tavaf, Arafat, Müzdelife, Mina, Şeytan taşlama, kurban hepsi ritüel/menâsiktir.

Haccın bize öğretmek istediği taraf; “rütbe, tabaka ve kast” olmadığıdır. Asıl ibadet budur.

Bilinmesi gereken ve hiç akıldan çıkarılmaması gereken şey, bütün Nüsuklar bitti denildiği andan itibaren yeniden başlar… Hayatın devamı ve ibadetin akışı bunu gerektirir.

Kanaatime göre Hacc bittiğinde Haccın yeniden başlamış olmasıdır! Yani asıl ibadet Hacc’dan döndükten sonra yapılanlardır.

Kurban, hediye olarak kesilen hayvanlardır. Bazı İslam toplumlarında hacc dışında da kurban kesmek büyük eşitlik hacc Ritüeline katılım sağlamaktır.

Kurban aslında Müslümanların birbirine yakınlaşması, hediyeleşmesi, kaynaşması ve kucaklaşmasıdır.

Diğer bir deyişle, oluşmuş tabakalaşmaların, sınıflaşmaların ortadan kaldırılması, herkesin birbirini ziyaret etmesi, öteki için fedakarlık yapması, onun halini anlamak için empati kurmasıdır!

Kurban, Bilgi, iktidar ve servet nimetlerinin paylaşılması, temerküz (kenz) yapılmamasıdır…

Kanaatime göre kurban/bayram bitmez, yeniden yeniden devam eder!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.