BİLGİNİN, İKTİDARIN, SERVETİN KENZİ VE SİYASETİN ÇIKMAZLARI

logo5

BİLGİNİN, İKTİDARIN, SERVETİN KENZİ VE SİYASETİN ÇIKMAZLARI

Lütfen kendinizi okumaya verin!

Sebep sonuç ilişkisine dikkat edin!

Geleneksel düşünceden vazgeçin!

Sizlerden çok şey öğreniyorum.

Bunu gizlemeye gerek yok…

Eksik olduğumuzu ve birbirimizi tamamlamak zorunda olduğumuzu unutmayın!

Dünya siyaseti haksızlık, şiddet, gerçeklerden uzak ve yalan üzerine kurulmuştur. İnsanlığın ve evrensel değerlerin önemi giderek kaybolmaya başlamıştır.

Teknoloji imkânlarına kavuşan ülkeler birbirine karşı ikiyüzlü, kahpe ve kalleş davranışlar sergilemektedir. Diğer yandan kimse bir diğerine mertçe bakmamakta, Tanrı Mamonun gücü insanlığı esir almaktadır.

Benim görüşüme göre siyasi düşünce ve akımların özünde “Hakk/Batıl” dünya görüşü yatmaktadır. Kıyamete kadar da, “Hakk/Batıl” kavgası her alanda sürecektir.

Asırların siyasi çalkantıları, “Doğu/Batı” kavgasından ibarettir.

Özellikle, 19. Yüzyıldan bu yana “Osmanlı/Batı” arasında devam etmiş olan, bundan sonrada Türkiye ile devam edecek olan ekonomik, askeri ve siyasi çatışmalarda ne kadar tavizkar davranılırsa davranılsın asla son bulmayacaktır.

Çünkü:

Sen onların inanç sistemine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden memnun olmayacaklardır…” Bakara Suresi 120 ayet

Bugün için Batı, içimizde oluşturduğu Beşinci Kolları vasıtasıyla “Batılılaşma” kavgasını, lehine çevirinceye kadar sürdürecektir. Bu kavga ister Kapitalizm, ister Sosyalizm, liberal, ulusalcı, ister devletçi olsun, durum değişmeyecek, nihayete kadar devam edecektir.

“…Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez;…” Ra’d Suresi 11. ayet

Müslüman Türk Milleti, hiçbir ayıklamaya tabi tutmadan, ülkeye ithal ettiği Batı Düşüncesinin açtığı yaraları sarmaktadır. Bu sarma işi akşamdan sabaha olacak şey değildir.

Milletin hayat akışı, özellikle Balkan Savaşından sonra değişmiştir. 1900’lerin Türk fikir dünyası, “Batı’nın tekniği ile Doğu’nun ahlakını kaynaştırma” hayalciliği peşine düşmüştür. Bugünde bu hayalden vazgeçmiş değildir.

Batının maddi gelişmesinin büyüsünden kurtulamayan, kendi zekâsına ve dehasına güvenmeyen “mankurt” kafa sahipleri, devletin ve kurumların başında durdukça, işler çıkmazdan kurtulamayacaktır.

Matematik, Coğrafya, Biyoloji, Genetik, Kimya, Tarih, Nükleer Fizik vs. bütünsellik içinde olmaktadır. Bunların millîlikle bir alakası yoktur. Hepsi de bileşik kaplar misali, zihniyet birliği içinde tekemmül etmektedir.

Maddi uygarlığın, zihniyet birliğinin ve bütünselliğinin temelinde “özgürlük ve akılcılık” yatar.

Bir üst cümlede olduğu gibi Hukukta, bilimde, müzikte, teknolojide, edebiyatta, sanatta, her türlü sanayi ve imalatta, araştırma ve buluşta kurumları özgür kılınmalıdır. Kurumlar yönetecek olan insanlar ve düşünceleri hür olmalıdır.

İşin acıklı yönü, kurumlarımızı özgürleştirmiş değiliz!.. Batı Toplumları, Doğu’ya hala acımasız bakmaktadır. Sebebini yukarıda anlatmış bulunuyoruz. Doğunun ve İslam coğrafyaların geriliğin sebebi, Batının doğuya hala şaşı bakmasıdır.

Doğu-Batı çatışmalarının temeli şimdilerde iyiden iyiye anlaşılmaktadır…

Diğer taraftan, Batı’dan maddi uygarlık devşirerek gelişebileceklerini zannedenler (!), kendi tarihinden nasip almamış ilkel kalmış olanlar, takıntılı, kafa yapıları ancak basmakalıp inanç, bilgi ve düşünceleri ancak kavrayanlar ve onları da “nas” kabul edenler, bu milletin en büyük talihsizliğidir…

Ve (bunun içindir ki, ey Peygamber!) Biz seni yalnızca, bütün âlemlere rahmetimiz(in bir işareti) olarak gönderdik.” Enbiya Suresi 107

Çünkü sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin;” Kalem Suresi 4

Gerçek şu ki, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü (korku ve umutla bekleyen) ve O’nu her daim anan kimseler için Allah’ın Elçisi güzel bir örnek teşkil eder.” Ahzab Suresi 21

Ayetler gösteriyor ki, Allah Resulü daha işin başından itibaren, Güzel ahlâkı,  örnek hayatı göstermek ve tamamlamak için gönderilmiştir. “servet ve iktidar” sahiplerinin yüzüne de Kelimei Tevhidi haykırmıştır.

Lailaheillallahu vahdehu la şerike leh, lehu’l-mülk ve lehu’l-hamd…”

Yani “Allah’tan başka ilah yoktur, O’nun ortağı olamaz çünkü mülk O’nundur, övgüye layık yalnızca O’dur.”

Buradan da anlaşılıyor ki, İslam’a girmek isteyen biri önce mülkün Allah’a ait olduğunu kabul edecek ve bunlar üzerinde oluşturulan tekelleri reddedecektir.

Bilgiyi, iktidarı ve serveti ele geçirip halk üzerinde tahakküm kurmaya kalkışanlara “La” (Hayır!) diyecektir.

Tarih boyunca tüm Elçiler, kendi zamanlarının sözünü bu şekilde söylemişlerdir.

Yani bilgi, iktidar ve serveti, bir avuç bilgin, yönetici ve zenginin eline geçirince şımarmalarına Elçiler mani olmaya çalışmışlardır.

Dün Allah’ın elçileri, bugün de ümmeti “Lehu’l-Mülk, Lailaheillallah” demeyi kendilerine “farz” iş sayacaktır.

  • Yani zamanımızda yapılacak en hayırlı işin iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmak, hak ve adalet için el birlik olmak, güçlüklere göğüs germek, zamanın kötülüklerine isyan etmek olarak bilecektir.
  • Yoksulu doyurmak, yetimin başını okşamak, muhtaç olana, yalnızlığın girdabına düşmüş olana el verecektir.
  • Kur’an-ı Kerim’e hak ettiği değeri vererek, “bu Kitap bana ne diyor?” diye üzerinde tefekkür edecektir.
  • Cehalet ateşini ilim ve hikmetle, düşmanlık ateşini kardeşlik ve muhabbetle, zulüm ateşini adalet ve merhametle söndürecektir.
  • Zamanın Hahamı, Ruhbanı, Ebu Cehil ve Firavunu olmadan en hayırlı işlere teşebbüs Müslümanın misyonu olmak icap eder…

İfade etmeye çalışacağım şu olay, meseleyi daha sarih kılacaktır kanaatindeyim…

Mekke’nin fethinden sonra iktidar, bolluk içine girdi… Yokluk yılları gerilerde kaldı… Ortam yığmaya, biriktirmeye, hortumlamaya müsait hale geldi.

İşte tam da böylesi bir anda ateş tehditleri ile dolu “kenz” ayetleri gelmeye başladı… Yığmaya, biriktirmeye, kendine yontmaya karşı şiddetli azap tehditleri ile dolu ayetler…

Bunun üzerine Allah Resulü mescitte hutbe irat ederken üç defa “Kahrolsun kânizûn” (Kahrolsun biriktiriciler) veya “Kahrolsun altın ve gümüş” diye tekrar etti. Öyle ki sesinin şiddetinden mescitin tavanına serili yapraklar titredi.

Bu halden sahabe korktu ve kara kara düşünmeye başladı. Hatta bazıları dışarı çıkamaz, üzerinde para taşıyamaz oldu.

Bu durumu Ömer, Allah Resulüne anlattı:

Ey Allah’ın Resulü bu durumda ne kadar malımız olabilecek?” Diye sorması üzerine şu cevabı aldı:

Zikreden bir dil, şükreden bir kalp, dinine yardımcı olacak bir zevce.” (İbn Kesir; Tövbe 34. ayet tefsirinden)

Demek ki:

Bilgiyi, bilim adamları, din âlimleri…

İktidarı, yönetici, siyasetçi, asker ve bürokratlar…

Serveti, zengin, sermayedar ve bankalar…

kenz” etmiş olmaları lanetlenmiştir!..

Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki:

Müslümanlar için paha biçilmez bir değer olan Kur’an’la, Müslümanların arası açılmaktadır. Müslümanlar ile İslam’ın arası açılmakta ve zayıflamaktadır.

Kur’an’ın yasakladığı birçok husus Müslümanlarca artık normal görülmekte, durumdan kimse rahatsız olmamaktadır.

Modernlik adına ortalık kibirden, gösterişten, israftan, yalancılık ve bencillikten geçilmiyor!.. Öyle ki, riya bulaşmadık bir “Nüsuk” bile kalmamıştır!..

İnsanlar bencilliklerinin esiri olmuş, hak ve hukuk rafa kalkmış, her şey yalnızca dilde kalmıştır.

Bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmektir ilkesi insanlar tarafından unutulmuş ve yeryüzü kan gölüne dönmüştür.

İşte içinde bulunduğumuz durum bundan ibarettir.  

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.