İNSANLIĞIN İHTİYACI İKİ DEĞER; SÖZ VE ADALET

logo5

İNSANLIĞIN İHTİYACI İKİ DEĞER; SÖZ VE ADALET

İnsanlık mutlak surette, şu iki şey üzerinde sesini yükseltmesi gerekir:

1) Haklı söz,

2) Yaşayan adalet,

En’am Suresi 115. Ayetinde; “Rabbinin kelimesi, söz ve adalet olarak kemale ermiştir. Onun sözlerini değiştirecek yoktur. O, işitendir, bilendir.” Denilmektedir.

Yani denilmek istenir ki:

-Ey insan! Sadakate, doğruluğa, sözün namusuna, sözünde durmaya, sözün bağlayıcılığına, herkese hakkının tastamam vermeye ve alacaklılara haksızlık yapmamaya dikkat edin! Çünkü bu dikkat sizi dünyada adam eder, Ahirete de odun gitmekten kurtarır.

Kur’an, bu iki kavram aynı zamanda kullanarak bireysel ve toplumsal hayatın nihai hedefinin de bu olduğunu gösterir.

Yeri gelmişken burada şu yorumları da yapalım:

Sözü olanlar hakkı söylesin, adalete inananlar adalet için seslerini yükseltsin!

Çünkü Hakk’ın Sözü (Adalet), hayatın buhranlı dönemleri için tek ilaçtır. Onun için bu seslerin daha fazla yükselmesi, söze ve adalete dayalı bir dünya kuruluncaya kadar da bu seslerin daha fazla çoğalması, sözün namus olduğunun bilinmesi ve muhafaza edilmesi, bu doğrultuda insanların sayısının artırılması, sözü ve dürüstlüğü olanın meydana çıkması lazımdır…

Buhranlı dönemlerde adalete inananların, haklı sözü olanların sayıları az olsa da Allah, bu kadim evrensel değerleri yaşayalar üzerinden merhametini inanıyorum ki yağdıracaktır. Rabbimden dileğim, bu zaman, zemin ve insanlar içinde bizlerinde olmasıdır…

Her kim adalete, sevgiye, merhamete, dürüstlüğe içtenlikle sahip çıkarsa, hayata taşır, hayata, tabiata ve insanlığa karşı ikiyüzlü olmazsa, Allah vadini yerine getirecek hayat, tabiat ve insanlarla o insanlar arasında sıkı bir bağ kurduracak, insanları akıl, ilim ve ferasetle buluşturacak, böylece o insanları nimetleriyle zenginleştirmiş olacaktır… Allahualem

Bütün dini, sosyal, politik ve ekonomik hareketlerin kaderi budur.

Yok, eğer umut biter, canlı hayat planından umut çekilirse, insanlığın sonu gelmiş demektir! Umuttur ki, yaşamı canlı tutar… Bunun için inanç, emek ve düşünce hiçbir zaman kaybedilmemelidir!

Bunun için daha çok bağımsız ve daha çok özgür ruhlu insanlara ihtiyaç vardır. Bu da; sözü ve adaleti yüksek sesle sağır kulaklara duyurmakla olacaktır. Bu anlamda herkesin çok bilgili, dini derinlemesine bilmesine gerek yok, yeter ki herkes herkesin sözüne saygı duysun ve adaletini ihlal etmesin…

Dünya şimdilerde aksiyoner düşünen, Hakk sözü ve adaleti olan, insanın ve dünyanın vicdanına seslenecek insanlarını bekliyor! Tıpkı insanlığın su, ekmek ve havaya duyduğu ihtiyaç gibi bir bekleyiş… Hatta İslam adına doğru talepler gündeme getiren, İslam adına slogandan başka bir heyecan ortaya koyan, İslam Felsefesinden uzak olmayan insanlara daha çok ihtiyacı vardır.

Bu donanımdan uzak insanların devlet yönetimine talip olması, İslam Zihniyeti adına cinayet olurdu. Yoksa İslam Dünyası, Taliban vari devletler mezarlığına dönerdi. Bu sebeple hep söylediğim bir sözü yeniden tekrarlamak isterim. Önce, düşünceyi temizlemek lazım, önce buradan başlamalı..!  Arkasından geçmişe takılıp kalmadan Haklı sözü ve adaleti hayata taşımak lazım…

Özellikle siyasetle uğraşan kişilerin hayatlarında adalete “iman” lazımdır… Siyaset yapan birisi, gün gelir siyasetten vazgeçebilir. Ama adalete iman, siyaseti bırakmak gibi değil ki terk edilsin. Yani siyaset yapan kişi sözüne yalan karıştıramaz! Aksi halde çıkarı zedelenince bu değerleri çiğneyip geçebilenleri Allah yeryüzünde rezil edecektir.

Allah’ın insana bahşetmiş olduğu fıtri üç temel özelliği vardır:

  • İnanç
  • Düşünce
  • Alın teri

Bu hakların baskı altına alınması, insanın varoluşuna bir müdahaledir. İnsanlık mücadelesi, bu hakları koruma ve özgürleştirme için yapılmıştır. Yani insanın mücadelesi alın terini, emeğini, onurunu korumakla geçmiştir. Çünkü insan için emeğinden başkası yoktur. Emeği olmayanın şahsiyeti yoktur. Emek vererek elde edilen helal bir emekten daha değerlisi yoktur, gerisi hırsızlık, zulüm ve haramdır..!

İnsanoğlunun kişisel gelişiminde adalet duygusu önemli rol oynar. Adalet, esasında karşılıklı çatışma duygusuna bir dengedir. İnsanlar tarih boyunca çatışa çatışa bu dengenin nasıl kurulacağını öğrenmişlerdir. Hayat tecrübesinin bu konuda yeterince öğretici olduğu görülmektedir.

Yine görülmüştür ki, kördüğüm olmuş meseleler ancak bu dengenin kurulmasıyla çözülmüştür. Birey-toplum, birey-devlet ilişkilerinde meydana gelen problemler ancak adaletle çözülürse, kimsenin söyleyeceği sözü yoktur, bu değil de orman kanunlarıyla problemler çözülmeye kalkılırsa, hiçbir şey kördüğüm olmaktan kurtulamayacak, problemler büyüyerek devam edecektir.

Mesela Ülkemizde başörtüsü bir sorun yapılmıştı. Bu mesele dini veya insan hakları konusu olmaktan çıkmıştı. Psikolojik bir soruna dönüşmüştür. Kimse, “kadın kendini nasıl özgür hissedecekse orada dursun” diyemedi.  Yıllarca kadın kendini özgür hissetmedi. Hep mutsuz oldu, hayata hep küstü. Psikolojik olarak hep hasta oldu…

Bu işin asıl ölçüsü yaşayan hayatta faydalılıktı, lakin kör gözler İdeolojik yaklaşımlar ve ideolojik önyargılar bu faydalılığı göremedi. Bence önemli olan kadına sunulan hakların eşitliğidir. Çünkü kanun önünde birinin diğerine üstünlüğü yoktur, olmamalıdır da. Dağıtıcı adalet yani kanun önünde eşitlik budur.

Tefekkür, Ümmetin sorunlarının çözümüne yoğunlaşmalıdır. Ümmet, aynı dine inananların oluşturduğu birlik demek değildir, sosyo-politik bir birlikteliktir. Bunun pratiğini de Hz. Peygamber Medine’de göstermiştir.

Hz. Peygamber Medine’de ki kabileleri çağırmış, burada bir birlik oluşturalım demiştir. Bunun içinde Müslümanlar da var, Yahudiler de…

Medine’yi hep beraber ortaklaşa savunacağız demiştir. Böylece sosyo-politik bir şehir birliği oluşmuştur. Bunu da bir sözleşme ile belgelemiştir. Sözleşmenin girişinde “Bunlar diğer insanlardan ayrı bir ümmettir” ifadesini kullanmıştır.

SONUÇ:

  • Ümmet, bir değerler buluşmasıdır. Medine sözleşmesinde en çok geçen kelime adalet ve Maruf’tur. Yani eşitçe savunma yapmaktır. Buna Yahudiler de itiraz etmemiş. Çünkü iktidar yapılmak istenen şey, ortak iyinin kendisi olan adalet ve Maruf’tur.
  • Adalet ve Maruf bizi yaşanmış tecrübelerden dersler çıkartarak yeni kurumlar oluşturmaya götürmeli, terk edilmeye yüz tutmuş dini alan üzerinde düşündürmelidir.
  • Aydınları dini düşünce üzerinde yeniden tefekkür etmeye çağırmak lüks olmasa gerektir. Bu sebeple düşünen beyinler, İslam üzerine tefekkür etmeli, ondan kaçmamalıdır. Dinimizin söze ve adalete vurgu yapan, evrensel yüzünü göstermek ve insanlığın temel sorunlarına getirdiği çözümleri gündeme taşımak zorundayız.
  • İnsanlık için her hayırlı iş değerlidir ama ben bundan daha büyük bir işten, milletlerin yok oluşa doğru giden yıkılışı üzerindeki rüzgârı tersine çevirmekten bahsediyorum. Bu rüzgârı tersine çevirmek zorundayız. Değilse bu bir vebaldir.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.