BİR ZAMANLAR AMERİKA VARDI…

logo5

BİR ZAMANLAR AMERİKA VARDI…

Medeniyet, soyut değerler ve somut aletlerden” oluşur. Soyut değerler düşünce, din, sanat, felsefe, ahlak, hukuk vs. somut aletler mızrak, karasaban, top, tüfek, uçak, telefon, bilgisayar gibi aletlerdir.

Bir Medeniyetin alçalıp/yükselmesinde alet ve değerler önemli olmakla birlikte, “Yaratıcı Kudret” in katkısı sonsuzdur.

Ardından ve önünden takip edenler vardır. Allah´ın emriyle onu gözetirler. Şüphesiz ki bir kavim, kendini değiştirmedikçe; Allah da onları değiştirmez. Ve Allah, bir kavimin fenalığını dileyince; artık onun önüne geçilemez. Allah´tan başka onları koruyacak birisi de bulunmaz.” (Ra’d -11)

Şimdi bu ayet üzerinden bir medeniyet tefekkür edilebilir.

İnsanlık tarihi onlarca medeniyetten bahseder.  Bu medeniyetlerin çoğu tarihin tozlu sayfalarında donmuş beklemekte veya ölmüş haldedir. Kalıntılarına ulaştıkça, bir zamanlar bu medeniyetlerin yaşadıkları anlaşılmaktadır.

Medeniyetlerin inşası veya yıkılışı, “Sosyal-Kültürel Antropoloji” konusu olmakla birlikte en doğru bilgi, Dinler Tarihinde bulunabilir.

Kur’an’a dayalı “İslam Medeniyeti” varlığını bugün sürdürmektedir. Bunun ötesinde zorlamayla da olsa Hristiyanlığa dayanan “Batı Medeniyeti” yaşatılmaya çalışılmaktadır.

Geçmiş bakiyelerden de anlaşılıyor ki, Mezopotamya Havzası uygarlıkları olarak bilinen (Sümer, Asur, Akad ve Babil vs.) ile insanın ayak bastığı dünyanın diğer yörelerinde ki medeniyet kalıntıları, hiçbir taraftarları kalmadığı ve insani değerleri muhafaza edilemediği için etkileri zayıflamıştır.

Bir medeniyet (Sosyal Sistem), toplumların refah ve huzuru sağlamayı, o toplumun “can, mal, nesil, namus ve din” değerlerini korumayı vadeder. Bu fonksiyonu yapamadığında da canlı hayat planından çekilmiş olur.

Diğer taraftan medeniyetler “adalet, emanet, ehliyet, meşveret, maslahat, gibi kural ve değerleri bünyesinde yaşatamadıkları, “iyilik, güzellik, doğruluk, sevgi, merhamet” (Maruf) gibi insani evrensel değerlerden uzaklaştıkları zaman Kur’an’ın ifadesiyle yok olurlar.

Demek ki bir medeniyetin ömrü, başlıca ortak iyinin iktidarıyla (ADALET) le doğru orantılıdır.

Ne zaman ki medeniyetin özü olan “adalet, emanet, ehliyet, meşveret, maslahat” otoriteye, diktatörlüğe ve saltanata dönüşür, dünyada işlere zulüm karışır ve zulüm anılır, yöneticileri kendilerini yeryüzünde tanrının vekili, oğlu, gölgesi görürse, o medeniyetlerin hayatta kalma süreleri çabuk tükenir.

Şimdi insanlık; iyi, güzel doğru ve adalet adına ne kazanmışsa ki, (İslam kazandırmıştır) onları sürdürmesi, yeniden yorumlayıp, doğrusunu yaşayıp eğrisini bırakması zamanını yaşıyor…

Bu görüşe insanlığın şiddetle ihtiyacı vardır.

Batının bilinçaltında yatan şey, Geçen bin yıl boyunca hep korku ve tedirginliktir. Oysa İslam doğduğundan beri, batıya yönelmesinin sebebi, bu korku ve tedirginliği gidermek içindi… Fakat batının taassubu bunu anlamadı ve bunu göremedi.

Şimdilerde; Batıya şifa sunan İslam dünyasında mutlak monarşi hâkim… İstedikleri kadar zengin olsunlar, petrol içinde yüzsünler, din anlayışı bakımından geçen bin yılın kalıplarıyla düşündükleri müddetçe, bu kalıpları değiştirmedikçe, İslam bir adım bile kıpırdayamayacak, cahiliyet batağında boğulacaklardır.

Bunun için; “Yeni bir dinden değil, yeni bir din anlayışından” bahsetmek lazım ki, İslam yurtları hep birlikte ayağa kalksın…

Nesh”etmek sadece Allah’a mahsustur. Allah bir hükmünü değiştirmek istediği zaman, onu yeniyle inşa eder (reforma uğratır) ve işi peygamberlerine bırakır. Asırlardır süren dini zihniyet donmuşluğundan böylece kurtulur ve yenilenir. Her asırda yenilikçilerin (Müçtehit) çıkması budur.  Çünkü insanlık, her asırda bir yenilenir. Bugün hayatta olan hiç kimse bir asır sonra hayatta olmayacaktır…

Şu an Müslümanlar Ashab-ı Kehf’e dönmüş durumdalar… Uzun bir uykuya dalmışlardır… İslam hayattan çekilmiş, köprülerin altında çok sular akmış, dünya bambaşka bir dünya olmuştur. Müslüman geçmişe mi, bugüne mi, hangi zamana ve çağa gideceğini bilmediği için şaşkındır…

Müslümanların zihni en azından üç yüz yıl öncesinin uykusuna yatmışken bedeni bugünde kalmaya çalışıyor. Dolayısıyla bireysel olarakta Müslüman parçalanmıştır. Artık Müslümanlar uyanmalı, evrensel kadim değerlerin yanında yer almalıdır…

İnsan hakları ve demokrasi kavramları evrensel değerler değildir. Evrensel kadim değerler iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, adalet gibi herkesçe bilinen, Kur’an’ın ma’ruf dediği değerlerdir.

Evrensel kadim değerler Âdemin çocukları olarak herkese aittir. Kimsenin tasarrufunda değildir. İnsan vicdanını canlı ve diri kalmasını sağlamaktır. Vahyin de esas amacı bu değerlerle insanlığı mutlu etmek, yeryüzünü mamur kılmak, dolayısıyla insanlığın donmuş dimağını parçalayarak, insan fıtratında var olan bu kadim değerleri harekete geçirmektir.

Bugün dünya üzerinde siyasi, askeri ve ekonomik hegemonya kurmayı becermiş Batının uygarlıktan, demokrasi ve insan haklarından bahsetmesi büyük bir yalan ve aldatmacadır.  

Aslında batılı vicdan “Rönesans” döneminde bir açılım yapmıştı. Şimdilerde ise Batı, her yönüyle donmuş durumdadır. Hele ABD’nin 11 Eylül’den sonraki izlediği politika, insanlık vicdanında sadece nefret uyandırmıştır. İnsanlık, ABD’yi Guantanamo’nun utancıyla hatırlayacaktır.

Batının insanlığa ve dünyaya vereceği bir şeyi kalmamış, ömrünü tamamlamıştır. Eğer yeryüzünde yükselen yeni bir uygarlık olmazsa dünya, “BİR ZAMANLAR AMERİKA VARDI” diyecektir…

Daha sonra neler olacak?

Ne insanlık ve ne de yeryüzü sahipsiz değildir. Zamanın sahibi Allah, tarihin donmasına izin vermeyecek, dünyayı her sabah yenileyecek, her sabah taze bir başlangıç olacaktır.

Zamanın müstevlilerine tavsiyem:

Başta Batı olmak üzere insanlık, evrensel kadim değerlerle yeniden buluşacak, bünyelerini yenileyecek ve asla gurura kapılmayacaklardır.

Bize gelince:

Bizim sorumluluğuz fazla ve faklıdır. Çünkü Müslüman Türk Milletinin dünyaya ve insanlığa verecekleri şeyler, diğerlerinde olduğu gibi tamamen yok olmuş değildir. “İtikad, İbadet ve Ahlak” hükümleri diridir. Hukuk hükümlerini değiştirebilecek güce sahiptir. Bayrağına, özgürlüğüne, kıraç yahut bataklık bir toprak parçası için kıyameti koparacak diriliğe sahiptir.

İktidarı altında Müslüman olmayanlar da dâhil olmak üzere herkese elan hami olaya hazırdır. Bir iyiliği, herkese paylaşmak, zorla da olsa, insanlara zulüm etmemek karakterine sahiptir.

Taki emredeceği şey, maruf olması durumunda, yani herkese ait olması halinde, ortak insanlık kültürü ile ilgili olması, mal, can, ırz, namus güvenliği, uyuşturucuyla mücadele, hırsızlık, yolsuzluk vs. için gerekirse zor kullanmaktan sakınmamak gibi bir özelliği de vardır!

En azından bu saydığım hususlarda muhafazakârdır. Aksi halde muhafaza etmek istediğinizin bir kıymeti olmaz!

Bugün ABD’nin İslam dünyasına yönelik işgallerine “dur” demeyen, “Ne işin var buralarda” diye sormayan biri aidiyet duygusunu kaybetmiştir.

Dünyanın öbür ucundan efendilerini korumak için Ortadoğu, Türk İllerine abanan ABD’ye hesap sormayanların, politik şuurdan yoksun olanların “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” demesi ne acı…

Bugün Müslümanlar toprağı, evi, ocağı işgal edilirken, eline ne geçerse onunla karşı çıkmak durumundadır!

Karşı çıkmıyorsa bir insanlık, aidiyet duygusunu kaybetmiş bir millet zilleti hak etmiş demektir..!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.