YENİ İSLAMCI EKOL VE ADALET DEVLETİ

logo5

YENİ İSLAMCI EKOL VE ADALET DEVLETİ

Son zamanlarda yayınlanan araştırmalarda ateistlerin oranında bir artış, dindarların sayısında da bir azalma gözleniyor.

İnsan dini düşünce anlayışını sorguladıkça, ister istemez karşısına “deizm” ve “ateizm” çıkıyor.

Fakat ateistler dâhil, bütün insanlar, Allah’a içtenlikle inandıklarını söylemekten geri durmuyorlar. Sıkıntı; Allah’ın emirleri kişilerin menfaatine ters düşünce ortaya çıkıyor ve görmezlikten geliniyor. Menfaat Allah’ın yerine konulduğunda küfür ve şirk oluşuyor.

Şimdi bu konunun üzerinde, Diyanet’in üstlendiği ve devletin resmi dini haline gelen “Sünni-Türk İslam’ı” üzerinde, ayrıca Milli Eğitimin ortaya koyduğu “din “öğretimi” ve Tarikat/Cemaat “eğitiminin” üzerinde durmaya çalışalım.

Bakıldığında Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ın ortak özelliği, dini iktidarlar tarafından yönetiliyor olmasıdır. Suudi Arabistan’da “ŞERİAT”, İran’da “İSLAM CUMHURİYETİ” ve Türkiye’de “MUHAFAZAKÂR-DİNDARLIK” yönetim anlayışı hüküm sürmektedir.

Aslında İslam, herhangi bir iktidar ve devlet kapsamına girmeyecek kadar büyüktür. Dolayısıyla hiçbir iktidarın sahiplenmesi doğru değildir.

İslam’ın kendisinde ve Kur’an’da hiçbir yanlış olmamasına rağmen, neden iktidarlar yanlıştan kurtulamıyor! Kanaatimce sebebi İslam değil, İslam’ı anlamada ve uygulamada…

Aynı yanlış ve sorunlar iktidar aygıtlarını besleyen zihniyetlerdedir. Yani menfaatler sebebiyle İslam’ı anlamada ve uygulamada ki eksiklikte…

Bu sebepledir ki, bütün dinler ve devrimler yarım kalmıştır. İslam’da bunlardan birisidir. En büyük delilde Allah elçisinin hastalanması üzerine çıkarları için Müslüman olanların gemiyi terk etmeleridir.

Devletin savunduğu, Diyanet’inde bugün anlattığı İslam; daha öncede Emevi’ler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlının benimsedikleri devletçi, saltanatçı ve imparatorluk İslam’dır.

Dünde bugünde bize anlatılan İslam budur. Buna “sorgulanmamış eski İslam kültürü de” denilebilir.

Türkiye’de İslam’i grupların, Tarikat ve Cemaatların tamamı sorgulanmamış bu kültürden beslenirler. Mesela İslam denildiğinde bugün Taliban’ın Afganistan’da uyguladığı, IŞİD’in Suriye’de, Irak’ta uyguladıkları, İbn Teymiyye’nin Memluklü Sultanı için yazmış olduğu “Şeriata Dayalı Devlet Yönetimi” akla gelmektedir.

Türkiye’de egemen kültür Müslüman-Türk-Sünni çizgisi, bin yıl sürmüş ve kendisini bu toprakların egemen ve yegâne kültür olduğunu, bunun dışında hiçbir farklılık kabul görmemiştir. Bu devletin resmi dininin bu olacağı anlamına hiçbir zaman gelmez. Bu “Medine Sözleşmesi” ne aykırıdır.  Ayrıca son dönem Türk Devleti kuruluş felsefesine aykırı ve hiçte  “demokratik” olmayan bir durumdur.

Mesela yeni Türk devletinin resmi ırkı Türklüktür yaklaşımı son derece yanlış sonuçlar doğurmuştur.  Kaldı ki, demokratik bir cumhuriyette devlette, tek başına bir ırkın tasallutundan bahsedilemez! Maharet bunları barış içinde bir arada yaşatmaktır. Devlet;  dinler, mezhepler, kavimler, ırklar, şahıslar vb. karşısında eşit mesafede olmalıdır. Tam demokratik cumhuriyet budur.

Demokratik Cumhuriyetin ne anlama geldiğini daha iyi anlamak için, iktidarda olanların kendilerini eleştirmeleri gerekir. Eleştiri sonuç vermesi halinde “dayatma, ırkçılık, ötekileştirme, baskı, kendiliğinden ortadan kalkar. Bu empati hal, bütün dünya millet/devletler için geçerlidir.

Türkiye Bizantist bir ülkedir. Yani Bizans imparatorluğu dönemindeki din/devlet ilişkisinin bir devamıdır. Yani din; devletin emrine verilmiştir. Bizantist ilişkide devlet dini güdümler, yönetir ve yönlendirir. Halkı itaat ettirmek için iktidar dini kullanır.

Tam demokrat bir ülkede devlet, camiler, mabetler, dergâhlara eşit mesafededir. Hepsi özgür bir şekilde kendisini ifade etmelidir. Dinler, mezhepler, kavimler, ırklar, aşiretler hepsi aynı haklara sahip ve eşit olmalıdır. Bu empati hal, bütün dünya millet/devletler için de geçerlidir. Bu “Medine Sözleşmesi” nin ta kendisidir.

Hiçbir iktidar dini yahut dinsizliği, devlet imkânlarını kullanarak kendisine benzeyen nesiller yetiştirmemelidir. “Devlet erklerini kullanan iktidarların dindar/dinsiz nesiller yetiştirmek gibi bir görevleri yoktur.” Fakat nesillerin önünü açmak diye bir görevleri vardır.

Kanaatim odur ki, Devletin bir tek görevi vardır o da; “ADALETİ” sağlamaktır!

Müslümanların kaderinin değişmemesinin sebebi, birbirlerine karşı adaletsiz olmalarıdır. Sadece bir parti iktidarı peşinden koşarken, diğerlerine zulm etmeleridir. Özgür iradeleriyle davranmamalarıdır.

Bu bakımdan İslam dünyasında dini aydınlanma, reform ve Rönesans hareketlerine şiddetle ihtiyaç vardır.

Denilebilir ki, “Müslüman ensesinde boza pişirilen bir dünyada, mütekabiliyet olmasın mı?”

Olmasın!

Çünkü Adaletin her geçen gün izleri silinirken, tarihsel anlamda yok olmaya doğru giderken Müslümanların adaleti çağırmalarından daha doğal ne olabilir… Yeter ki İslam, insanlığın ihtiyaçlarına cevap verecek bir hale gelsin…

Yeter ki; İslam’ın içinden bir aydınlanma hareketiyle birlikte çağlara, insanlık dünyasına, mazlumlara ışıldak olsun…

Ben buna “Yeni İslam” anlayışı diyorum. Bu anlayış, İslam’ın modern yorumunun, kendi Rönesans’ının ifadesidir. Bu ekol bugün tartışılmaktadır. Çünkü Muhafazakâr İslamcı görüş Osmanlı’nın çöküşüne, yıkılışına bir şey diyemedi. Osmanlı’nın yıkılmasını önlemek için dünya Müslümanları kıyama kalkmalarına rağmen, ellerinde bulunan Emevi Saltanat ve devamında da Bizantist din anlayışı çaresiz bıraktı.

Yeni İslamcılık hareketi illa da “Şeriat devleti kurmak zorunda değildir.“ Eğer kurulacaksa bunun adı “Adalet Devleti” (ortak iyinin iktidarı) olmalıdır.

Türkiye’de; İhvan-ı Müslim’in teşkilatının yayınladığı kitaplar, İran düşünürlerinin kitapları, İbn Teymiyye’nin Şeriata Dayalı Devlet Yönetimi kitabı ve İslam tarihinde yazılan pek çok siyasetnameler birbirine benzemez gruplar oluşturdu.

Türkiye’nin şartları gereği İslamcı talepler açıktan ifade edilemediği için Milli Görüş teşkilatları, muhafazakâr/klasik İslamcı gurupları, teşkilat, tarikat ve cemaatler yaygınlaştı. Bu anlayışlar belli bir dönemi sorguladılar ama birçoğu iflas edip gittiler.

Şimdi başka bir dünyada yaşıyoruz. İslam’ı yeniden yorumlamak zamanı… İslam yönetim anlayışı artık İran’da, Suudi Arabistan’da, Afganistan’da Taliban’ın uyguladığı ve Batı Müsteşrikleri tarafından kurgulamalarına terk edilemez..!

İslam insanlara eziyet etmek, acı çektirmek için gelmiş olamaz.

Din anlayışını yenilemek ve geliştirmek lazımdır. Yeni İslamcılık dediğimiz şey budur. Artık yeni siyasetnameler yazılmalı, yeni devlet görüşleri geliştirilmelidir. Bunun örneği yukarıda verilmiştir.

Kuran’dan bir siyasi model çıkarmak mümkün değil. Ama bir siyasal ahlaki değerlerden bir siyasal perspektif çıkarmak mümkündür… Bu anlayışı da adalet devleti şeklinde çıkarabiliriz. Bununda 5 temel kavramı vardır. “Adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahat”… Bunlar siyasi ahlaki değerlerdir.

Modern İslam Batılılaşmış İslam değildir. Modern İslam, Amerikancı İslam değildir. İslam’ı Batılılara beğendirmek için reform etmek değildir. Şu an İslam dünyası bu noktada kilitlenmesi lazımdır.

Yeni İslamcı iktidar anlayışında itikat, ibadet ve ahlak ile ilgili hükümler devletin işi değil, bunlara uygulama alanı hazırlamak, birde değişen hukuk hükümlerini yenilemek görevi olmalıdır.

Yeni İslamcı iktidar anlayışının inşasında ki maksat adaletin sağlanmasıdır

Kuran’ın hükümleri silinemez ama yine de “Kur’an’ın aslına uygun”  düzenlemeler yapılabilir.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.