TER, KAN, CAN VARSA ÖZGÜRLÜK VARDIR

logo5

TER, KAN, CAN VARSA ÖZGÜRLÜK VARDIR

Türkler siyasi, sosyal, ekonomik ve dini şartlar sebebiyle yurt aradıkları zamanlarda çok bedel ödemiştir.

Batı’nın “ŞARK MESELESİ” dediği “Türkleri orta Asya’ya sürme ve ya Anadolu’da imha etme” planı, hafızalarda hala tazeliğini korumaktadır.

Bu Türk Milletinin “VAR OLUŞ” mücadelesidir.

1683 ikinci Viyana bozgunu “sonun başlangıcı” denilse de, aynı zamanda bir dirilişin başlangıcıdır. Üç yüz yıl süren acılar, Sakarya Savaşı zaferiyle son bulmuştur. Fakat “ŞARK MESELESİ” olanca hızıyla devam etmektedir.

Vatan, millet, Sakarya…” ülküsü, Türk Milletinin yeniden ilerleme ve diriliş meşalesidir. Her ne kadar, “Vatanın her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış”, Osmanlı küçülmüş, toprakları kaybedilmiş olsa da, Türk esir edilememiştir.

Bu ölüm/kalım yılları, bir imparatorluk, 10 milyon kilometre kare toprak ve milyonlarca insanın yok olmasını getirse bile yine de Türk, esir edilememiştir.

Ermeni/Rus ittifakı yurdun doğusundan, Çanakkale ile batısından, Milli Mücadele ile yurdun her tarafından yoğun bir şekilde sarılmaya çalışılsa da, Türk Milleti Sünni/Alevi, Türk/Kürt, Laz/Çerkez ayırımı gözetilmeksizin hep birlikte kıyama kalkmış, özgürlüğün bedeli ödenmiştir.

Şimdi:

  • Siz gecenin bir vaktinde tehlikeyi haber veren acı bir siren sesiyle, uykunuzdan uyandınız, acı ve korku ile sığınaklara hiç koştunuz mu?
  • Ananızı, babanızı, kardeşinizi, kocanızı, karınızı, çocuklarınızı gözlerinizin önünde katlettiklerini gördünüz ve öksüz, yetim, kimsesiz, aç, topraksız ve çaresiz dolaşanlara hiç rastladınız mı?
  • Kulaklarınızı sağır eden bomba ve silah sesleri ile Evinizi, yurdunuzu, topraklarınızı, geçmişinizi bir gece bırakıp, bilinmez bir mekâna sürüldünüz mü?

Bu yangınları bu yaşlı dünya ömrünün son demlerinde yaşamış, külleri kaybolmamıştır. Öyle görülüyor ki, yangınlar yakmaya da devam edecektir…

Fakat yeni nesiller, bu felaketlere/yangınlara bigâne oldukları, özgürlüğün kıymetini, vatanın, bayrağın ne anlama geldiğini bilmedikleri için gözyaşları kurumayacaktır..!

Evet, özgürlüğünü kaybetmiş insanlar, bu olayları yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor. “Güç zalime meşruiyet (!) kazandırınca” zalimin önü alınmaz oluyor.

ABD İsrail’e yeşil ışık yakınca İsrail, toprakları küçültülmüş, bir avuç bırakılmış, fakat Demografik yapısı kıtalara ulaşan Filistin’e zulüm kusuyor!

Kahpe insanların elinde dünya bakın ne hale geliyor!

Zulüm Allah’ın istemediği bir davranıştır. Ancak kul isterse bu davranışı kazanır. Allah, zalime işleyeceği davranışına güç verir. Burada söz konusu olan şey, “tembellik/çalışma” denklemidir. “…Allah’ın her şeye gücü yeter; bundan hiç şüpheniz olmasın.” (Bakara/109)

Milletlerin hafızası tarihleridir, tarihi şuurlarıdır. Şimdi bu hafızadan ve şuurdan habersiz bir gelecekle karşı karşıya bulunuyoruz! Dünya vatandaşı olmak için çalışıyoruz da, “DEĞERLERİN SAVAŞINA” uzak duruyoruz!

Bilinen bir gerçek şudur:

Dünyanın en tehlikeli ve en kuvvetli silahı, “ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞ İNSANDIR.” Zulüm karşısında ayakta durmak, zalime uşaklık edenlerin karşısında tereddütsüz olmak, gerekli olan bedeli ödemek, şerefle yaşamaktır! Kisra’nın sarayına kadar çıkan ayakları çıplak Sahabeyi korkusuz kılan şey, dünyayı ve içindekilerini hiç saymasıydı! Eğer sizlerde yaşamak istiyorsanız, özgürlüğün bedelini ödeyin! O zaman yeryüzünün en tehlikeli ve en kuvvetli silahı siz olursunuz.

İnsanoğlunun ürettiği tehlikeli silahlar, mazlumların üzerinde ne kadar denenirse denensin, insan ne kadar kobay olarak kullanılırsa kullanılsın dünyada zafer; bu silahlara karşı duracak ideal insanların olacaktır!

Şimdi, akıbetinizden kaygı duymadığınız, aç/açık olmadığınız, korkulu rüya görmediğiniz bir ülkeniz var… Kaldı ki Türkiye toprakları üzerinde sürülmeyen, dövülmeyen bir ülkeniz var. Bunun Kıymetini bilin!

Şimdi, vatanın bölünüp parçalanmasına müsaade etmeyin! Müslüman Türk Milletinin Sosyolojisine, kaderine bakın! Aslında hiçbir dönem Müslüman Türk Milleti rahat yüzü görmemiştir. Bundan sonrada rahat yüzü göreceğini zannetmeyin… Çünkü ”Yol üstünde bağı olanın başı beladan kurtulmaz.”

Yıllardan beri Saraybosna’da, Afganistan’da, Irak’ta, Filistin’de, Arakan’da, Suriye’de, Çin’de, Mısır’da, Libya’da, Yemen’de ve Gazze’de, dünyanın dört bir köşesinde canına, ırzına kastedilen Arap, Kürt, Türk, Afrikalı Müslüman vs. insanlar var iken ve sen o çok sevdiğini söylediğin (!) peygamberin ümmeti olarak, bu kara lekeyle dolaşman hiç doğru olur mu?

  • Ey Rahmet Peygamberin ümmeti; meydanlarda yakılan senin kitabın, hakarete cüret edilen senin dinin… Satılan senin sırların… Aşağılanan senin milletin… Bunların bedelini ödemeyenler, bir de işin “Mahşer” yönünü düşünsün…
  • Ey Rahmet Peygamberin ümmeti; biliyoruz ki sokaklar, caddeler gözyaşları ile yıkanıyor. Yağmurlar kan ile boyanıyor. Toprak kan kokusu ve nefret bitiriyor…
  • Ey Rahmet Peygamberin ümmeti; insanlar dünyada insaniyetten yoksun bir zulme maruz kalırken, ona sessiz ve duyarsız kalanlar var, kanaatimce en büyük ihaneti bunlar yapıyor…
  • Ey Rahmet Peygamberin ümmeti; insani ve imanı boyutu ile savaş “cephede, mevzide, dağlarda, bayırlarda, caddelerde” değil; yüreklerde, zihinlerde ve vicdanlarda yapılıyor. Ama vicdanlar taş, yürekler duyarsız ve zihinler sarsıntı geçiriyor. Bu gerçekleri görmek de maalesef her kişiye nasip olmuyor.

Şahit olun ki, Nene Hatun torunları, İbrahim’in ateşine su taşımaya devam edecek ve Allah bu yolda olanları yalnız bırakmayacaktır..!

Şahit olun ki, yeryüzünde Ma’budsuz ve Mabedsiz bir din olmamıştır. Bazı mabetler ve zeminler var ki, dinin sembolü olmuştur. Kudüs, Kâbe, Ayasofya, Selimiye gibi…

Kudüs kurtarılsın, Ayasofya açılsın demek kolay… Fakat bunun için “bedel” ödemek zordur.

İslam dünyası el birlik olmadan bedel ortaya koymak zor, değilse Kudüs’ü kurtarmaya, Ayasofya’yı açmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Böylece Siyonist ve Haçlı saldırıları da durmayacaktır…

Günümüzde ABD’nin İslam dünyasına yönelik işgallerine “dur” diyecek, “ne işin var bu topraklarda” diye soracak, “GOLAN” tepelerini İsrail’e hediye edecek kadar küstahlaşmaya “yeter artık” demeyen Arap âleminin yüzüne tüküren ve toprağı, evi, ocağı işgal edilen, fakat elinde ki taşı atacak kadar yürekli insanlara ihtiyaç var… Keşke atılan o “TAŞ” ben olaydım..!

“Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;/Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;/Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?/Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,/Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım./Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…/İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?”

(M. A. E)

Mahmut AKYOL

 

 

 

 

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.