HABERİNİZ VAR MI, KUR’AN TERK EDİLDİ!

logo5

HABERİNİZ VAR MI, KUR’AN TERK EDİLDİ!

Gelmekte olan Ramazan (Fıtır) Bayramınızı tebrik ederim.

Acılar beklenenden acı olsa da, bazen yoğun gündem ortamında gerçekler kayboluyor. Ama yine de özlem, sürekli göz önünde olana oluyor.

İkinci Dünya Savaşı sonu kurulan dünya düzeni çöküyor! Evanjelistler, çöken düzenin yerine yeni bir dünya kurmak için hiçbir ahlaki kuralı tanımıyor. Kurmayı düşündükleri bu düzen için en büyük engel olarak, İran ve Türkiye görülüyor.

Ancak Siyonistler, Ramazan ayında bile yıkıcı ve işgalci hareketlerine son vermediler. Buna karşı Müslümanlar kıllarını bile kıpırdatmadılar. Hani Müslüman güçlüydü?

Bu iç acıtan olaylar, dünyanın değişik bölgelerinde dökülen mazlum kanlarıyla Müslümanlar Oruç tuttular. Yazıklar olsun demekten başka söz bulamıyorum.

İnşallah korkulan olmaz!

Niyetim, üzeri tozlanmış hakikatlerin yeryüzünde konuşulur ve yaşanır olmasını sağlamaktır.

Eğer Müslümanlar Oruç Ayını lehlerine çevirmek isterlerse, endişeye mahal duymasınlar, ne kadar Müslüman olduklarını, Kur’an’ı ne kadar anladıklarını, Hz. Peygamberi ne kadar bildiklerini gözden geçirsinler kâfidir…

Çünkü düşman kavi… Siyasi, sosyal, ekonomik ve ideolojik itibariyle Müslümanlar dirilişe ve kıyama muhtaç… Buda Müslümanın kendisini sorgulamasıyla mümkündür. Müslümanlar Hz. Peygamber’in yaşantısına ulaşmak ve onu rehber almak zorundadır…

Muhakkak ki Müslümanların Hz. Peygamber’in siyasi, sosyal, ekonomik ve ideolojik yaptıklarını örnek almaları zor, ama zorundadırlar…

Bunun için önce Hz. Peygamber, cemaat, tarikat ve vaiz efendilerin anlatılarının içinden alınmalı, uçtu-kaçtıdan muaf tutularak dünyaya yeniden taşınmalıdır.  

Yaşadığı toplumun örfünü, âdetini takip eden bir Peygamberi taklit etmek, kime ne yarar sağlar? Giyim/kuşamına özenmek, sakalı şerif seansları düzenlemek kime ne yarar sağlar? Hz. Muhammed’in peygamber olmadan önce ki insani ilişkileri nasıl idiyse, ölümüne kadar öyle olmuştur. Önemli olan bu karakteri taşımak!

Bugün doğru, adil, Hakk üzere yaşayan bu insana (Hz. Muhammed) dünya ve bütün insanlık ne kadarda muhtaç…

Resulü Kibriya’nın vahiy aldığı Kur’an ayetlerinin dışındaki sözleri abartıldığı için (Mevzu Meselesi) Kur’an Müslümanlarca “Mehcur” bırakıldı. Yani Hz. Resule vahiy yemeği nasıl ve hangi elle yeneceğini öğretmedi, nasıl daha iyi bir kul olunacağını öğretmek için vahiy gönderildi!

Hep beraber bunu öğrenelim ki, düşman karşısında bizde kavi, aramızda adil, tabiata merhametli olmuş olalım!

Çünkü Allah Ahirette bize; “neden Hz. Resulün “Tebliğ ettiği vahyini terk ettin” diye soracaktır..!

O bakımdan Ey Müslüman:

Senin derdin kaşık, sarık, sakal, çörekotu, hurma, zemzem, takke olmamalı…

Senin derdin feleklerin dönmesi, karın/yağmurun yağması olmamalı…

Güneş nereye ne zaman doğarsa doğsun, sana ne?

Hava nasıl olursa olsun, kar ve yağmur seller olup taşsın, sana ne?

Sen insan, sen İslam olmaya, sen aklını kullanmaya bak! Zire hayvanlar her tarafı sardı, dünya yamyamlardan geçilmez oldu..!

İslam/Kur’an akıl oranında anlaşılır… Hayvanda akıl yoktur, bu yüzden dünya dengesi bozuk… Hala anlamadın mı? İnsanlık maymunlar cehennemini yaşıyor… Hala görmedin mi?

İslam’ın, Kur’an’ı Kerimin hedefi, insanların dünya ve ahiret kurtuluşudur. Peygamberden tevarüs bu görev Müslümanlarındır. İnsan kapasitesi (aklı-iradesi-kaderi) sınırlı olmakla birlikte, Kur’an’ı anlamakta ve yaşamakta çaba sarf etmeleri farzdır.  

Allah, kulunun tüm muhayyilesinin dışındadır. Allah’ın Kelamı da öyledir. Bu demektir ki, İslam sana göre, bana göre değildir. İslam Araba, Acem’e ve Türk’e inmiş değildir. İslam evrenseldir. İslam Âlemlere Rahmettir.

Yukarıda da söylenildiği gibi insanlığın önünde çözülmesi gereken yığınla mesele duruyor. Her biriside çözüm bekliyor. Müslümanın bilmesi gereken birinci derecedeki problemler “Mülk, Mucize ve Mevzu” konularıdır. Buna “Irkçılık, Kibir, Haset ve Hırsta” eklenebilir.

İslam Dini ile İnsanlık arasında bu konularda hala bir çelişki devam etmektedir. Bu ortadan kaldırılmadıkça, dünyaya sulh gelmeyecek, Müslümanlar yenilikçi bir zihniyete kavuşmadıkça, başındaki musibetler kalkmayacak, insanlık dünyaya sevgi ve merhametle bakmadıkça, insanlığın yüzü gülmeyecektir!

Müslümanlar Oruç ayından arınarak çıkacaklardır. Müslümanlar dünyaya ve insanlığa söyleyecek çok şeyleri olmalı… Zira bu atmosfer, Müslümanları her bakımdan zinde kılmıştır. Bu zindelik insanlığa bir mesaj vermeli…

Müslümanlar bu zindelik içindeyken, “Dini Anlayışlarını”  İsrailiyatın ve Ehl-i Kitabın bulaştırdığı kirlerden kurtarabilirler. Bu fırsatı bugün olsun kaçırmamalılar…

İslam özgürlüktür..!

Ben bu atmosfer içinden arınarak çıkan Müslümanları, birer “Müslüman Aydın” görüyorum. İnşallah, Ramazan Ayı aydınlığından çıkan Müslümanlar “cehalet” bataklığını kurutacak, “kardeşlik” sancağını burçlara dikmiş olacaklardır. Aksi halde kimse, Allah’ın lanetinden kurtulamayacaktır..!

Demek ki Kur’an’ı anlamak bir insan ve bir Müslüman için “amaçtır, hedeftir ve farzdır.

Kur’an’da ki Müteşabih ayetler özellikle insanlar, anladıkları şekilde okunur. Çünkü Kur’an’ın Müteşabih yönü “edebi dil ve üslup” kullanılarak gönderilmiştir. İşte insan için kolaylık ve faydalık buradadır. Mesela “mecaz” kavramı kavranmış olsa, Oruç olayı, açlıktan ibaret olmadığı pekâlâ anlaşılmış olacaktır.

Aslında Müslümanlar arasında farklılıklar, Ayetlerin bu Müteşabih yapılarından doğmuştur.

Görülen o ki, Sünniliğin vurgusu sürekli olarak dinin özüne değil, şekline olmuştur. Önemli olan taraf, ziyadesiyle İslam’ın ruhunu görmektir. Bu ruhun görülmemesi Sünniliği, tarih boyu bir iktidar mezhebine dönüştürmüştür.

Bizde farklılıklar, birleştiren ve bütünleştiren bir pota içerisinde erimenin adı olması gerekirken, maalesef Yurdumun en zayıf halkası oldu. Yani farklılıkların hemen düşmanlığa dönüşmesi an meselesidir. Düşmanın “Beşinci Kolları” içerden düşman adına bu işi ifa etmektedir.

Bu zayıflığımız pekâlâ oruç ayı ile tedavi edilebilir. Zihinler işgalden kurtarılabilir ve dirilişe döndürülebilir.

Zihinler, zihniyetlerin değişmesiyle değişir. İkbal’e göre “Zihinleri değiştirmeden hiç bir şey yapmak mümkün değildir.” Der. Eğer Müslümanlar zihinlerini değiştirmezlerse, düştükleri yerden asla kalkamayacaklardır.

Mankurtlaşmış insanlar, düşmanın gönüllü askerleridirler. Çünkü onlar aidiyetlerini kaybetmişlerdir.

Onun için dirilmek, ayağa kalkmak gibi bir görev içine girmek lazımdır. Ya bu iş yapılacak, ya da Mankurtlaşma devam edecektir…

Hz. İsa’ya İncil vahyedilene kadar Yahudiler, kendilerini doğru yolda sanıyorlardı. Eğer öyle olsaydı, Hz. İsa’nın gelmesine ne gerek vardı? Tevrat’ı tahrif edenlerin doğru yolda olma ihtimali var mı? Aynı şekilde, aynı tez Hz. Muhammed içinde geçerlidir.

Bizdeki gelenekçi taifesi Kur’an’ın değişmediğini söylüyor.  Evet, bu görüşe katılıyorum, Kur’an değiştirilmedi elbette…

Fakat Kur’an terk edildi, bundan haberiniz var mı?

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.