TÜRKİYE YİNE AYNI OPERASYON İÇİNDE!

logo5

TÜRKİYE YİNE AYNI OPERASYON İÇİNDE!

Bu yazı, Komplo Teorisi değildir. Objektif bir şekilde yazılmaya çalışıldı. Yine de doğrusunu bilen Allah’dır!

***

Ey Orucun hararetini yüreklerinde hissedenler… Ramazan (Fıtır) Bayramınızı yeniden tebrik ederim.

Bilmiş olun ki öldürmeyi, çalmayı, yalan söylemeyi, zina etmeyi, hak yemeyi vs. terk etmeden, “La İlahe İllallah” demekle cennete girilemez!

Mülk Suresi 2. Ayeti, “Davranış yönünden sizi sınamak için Allah hem ölümü ve hem de hayatı yaratmıştır.” Ankebut Suresi 1. Ayeti, “Siz iman ettik demekle bırakılacağınızı ve sınavdan geçirilmeden cennete girivereceğinizi mi zannediyorsunuz!” denilmiştir.

Demek ki, iman ettim demekle iş bitmiyor. Davranış testine tabi tutulmadan, sınanmadan, bırakılmayacağız!

İman etmek, iman ettiğini söylemek bir laftır! Dahası iman ettim, Allah’a inanıyorum demek bir iddiadır! Kişinin kendini avutmasıdır…

Muhafazakâr İslam’da belirtilen ibadetlere Kur’an, Nusuk der. Nüsukların hiç biri doğrudan davranış değildir. Bunlar ibadete giriştir. Ritüeller insanı ahlaka, dürüstlüğe, kul hakkı yememeye, yalan söylememeye, öldürmemeye, çalmamaya götürür. Mesela kıldığınız namaz, sizi kötülüklerden alıkoymak içindir. Hacc da, Oruç da, Zekât da böyledir.

Menasik, tekrar eden hareketlerdir. Senin ile Allah arasında olup bitten işlerdir… Bunlar ötekine karşı bir davranış değildir…

Demek ki İnsanı Cehennemden davranışlarımız kurtaracaktır. Yani davranışlarımız boşuna değildir!

Ramazan Ayının bu özetinden sonra konuya geçebiliriz. Bu yazdıklarım felaket senaryosu değildir. Bilakis bildiğimiz ve şahidi olduğumuz Tarih kesitleridir.

***

Hz. Peygamber Medine’ye hicretinden sonra, 18 kabileyi bir araya getirerek, özü “adalet ve barış” olan bir yönetim kurdu. “-Herkes kendi dininde ve kabile geleneğinde serbesttir.” denildi.

Bugün “Medine Sözleşmesine”, “barış ve adalet” ilkelerine insanlık ne kadar da hasret… Bugün bunun hatırlanması, canlandırılması gerekir.

Bu sözleşme, 1921 de uygulanmak istendi fakat dayatılan yeni sistemin uygulanmasıyla rafa kaldırıldı.

Bugün Suudi Arabistan’da Emperyalist Güçler tarafından kurulan “Deaş” İslam’ı temsil etmiyor.

Müslümanlarca kabulü zor gelse de İslam, Hz. Peygamber’in ölümüyle birlikte, tarihten yavaş yavaş çekilmiş, Kerbelada da doğduğu topraklara gömülmüştür.

Bu gömülmenin akabinde İslam’i yönetime saltanat ve sultanlık bulaşmıştır…

İslam’ın en önemli mesajı barıştır, sonra adalet gelir.

Ortadoğu’ya ve dünyaya İslam’ın barış ve adaletini yeniden taşımak gerekmektedir. Lakin bu dirayete mümessil bir güce ihtiyaç vardır..!

İnandım ki, inananlar bir avuç da kalsalar, canı gönülden bir arada olurlarsa, demirden dağları eritirler.

Yeter ki Müslümanlar, yeniden diriliş için bir araya gelenler, Hz. Resulün izini takip edebilsinler, İkiyüzlülükten vaz geçsinler ı ve yalanı davranışları bıraksınlar!…

Yeter ki Müslümanlar, Hakk ve adalet üzere el birlik olsunlar, el birlik güçlüklere göğüs gersinler ve acıları paylaşsınlar, çokluk içinde birlik olsunlar!…

Yeter ki “bir olsunlar, kardeş olsunlar, birbiriyle severek paylaşsınlar, inanın arkası gelecektir!…

***

1683 Viyana Bozgunundan sonra, Osmanlı Devleti parçalanmaya başlandı. Barış ve Adaleti insanlığa taşıyacak beşeri bir güç kalmadı. Osmanlının yerine onlarca devlet kuruldu.

Arap Baharı ile Müslüman Devletler, bir kere daha parçalandı, bölündü ve istikrarsızlaştırıldı. Zira Büyük İsrail’i kurmanın vakti gelmişti ve Yahudiler, 14 milyon nüfusla yekvücut olmuş bir İslam dünyasıyla baş edemezdi.

Irak üçe bölündü. Suriye atomlarına kadar, 1984’den beri Türkiye, PKK ile bölünmeye çalışılıyor. Türkiye Lübnan’a döndürülmek isteniyor. Düne kadar İngiliz etkisinde olan Hindistan Keşmir bahanesiyle Pakistan’ı terbiye ediyor. Yine yönetim itibariyle İngiliz uşağı Mısır, İslam Toplumundan koparıldı. Mısır, İsrail’in azat kabul etmez uşağına dönüştü. İsrail, İngiliz ve ABD tarafından desteklenen İslam’ın kanayan yarası, “MEZHEP” savaşları, (Şii yayılmacılığı) körüklendi.

Müslüman Dünyada ki huzursuzluğun sebebi kendinden değil, Emperyalist güçlerin bitmek bilmez hırslarından kaynaklanmıyor. Bu bakımdan Yemen, Libya, Sudan can çekişiyor.

Emperyalistler önce sürüden bir koyunu ayırıyorlar, sonra kurtlar o kuzuyu parçalıyor. Büyük İsrail’in kurulabilmesi için İslam ülkelerinin parçalanması böyle olurken, bu ülkeleri bir araya getirebilecek Türkiye, “Avrupa Birliği” ile oyalanıyor.

Geçmişte Türkiye’nin Menderes döneminde olduğu gibi sanayi ve enerji koridorları hamlesini kesmek için nasıl 27 Mayıs 1960 ihtilali yapıldıysa, milli uyanışların önünü kesmek için nasıl 1971, 1980 darbeleri yapıldıysa, yaşadığımız zaman diliminde de 17-25 Aralık ve 15-Temmuz 2016 da da Milletin önü kesilmek istenmiştir.

ABD, NATO, AB ve İngiltere’nin derdi, “Türkiye-Irak petrol boru hattında günlük 3 bin varil olan petrolün bugün 700 bin varile çıkması, yakında da 1 milyon varile ulaşmasıdır.” Türkiye bu yüzden hedefte… Eskiden bu kaynaklar doğrudan batıya gidiyordu, şimdi Türkiye’ye akıyor…

Türkiye ne zaman, Batı ekonomik ve siyasi bağımlılığından kurtulmak istemişse, hemen Türk liderler için “diktatör” yaygarasını koparmışlardır. Halkın taleplerini dinlemeyen, demokrasiye kapalı, “diktatör” oldukları söylemişlerdir.

Türk liderler önce, “diktatör” olarak yıpratılmış, demokrasi düşmanı, kendisi için çıkarcı, düşmanla işbirlikçi, iş bilmez, olarak tanıtılmışlardır.

  • Sultan Abdülhamid, İsrail’in kurulmasına karşı durduğu için diktatör oldu!
  • Menderes, Dünya Bankası ve IMF’den istediği şartlarda krediyi bulamadığı için darbeye giden süreci durduramadı. Batı’dan destek bulamayınca, sanayi tesisleri için Rusya’dan destek aldı. Bununla da kalmadı, Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında “BAĞDAT PAKTI” nı imzaladı. Sonrada diktatör oldu! Menderes’in kabahati, bugün ABD’nin yapmak istediği, Irak enerjisini Batı’ya rağmen Türkiye üzerinden Akdeniz’e ulaştırmak istemesiydi. Menderes’in giriştiği ağır sanayi hamlesi,

Özal dönemine kadar yerinde saydı.

  • Özal, yıllarca Kürt meselesini başımıza kangren yapan NATO ve İngiliz oyunlarını bozmaya çalıştı, diktatör oldu!
  • Erbakan, ağır sanayi hamlesi ve enerji koridoru planı uygulamak istedi, diktatör oldu!
  • Recep Tayyip, ABD, NATO ve AB oyunlarının Türkiye’yi parçalamasına karşı ve S-400 lerin alımında gösterdiği çabadan dolayı diktatör oldu!

Türk Milletinin “varlık ve beka” davası için verdikleri mücadeleler karşısında “KÜRESEL BARONLAR, SERMAYE ÇEVRELERİ, SİLAH, PETROL, İLAÇ VE DOLAR TÜCCARLARI Türk bilim ve siyaset devlet adamlarını “diktatör” olmakla suçlandılar. Suçları; “enerji savaşlarında Türkiye söz sahibi bir ülke olsun” demeleriydi…

Fakat emperyalist güçler, satın aldıkları ajanları vasıtasıyla Türk Milletinin Yöneticilerine saldırılarda bulundular. Saldırıların arkası gelmedi.

Neymiş “Devlet kumar oynatıyormuş, halka faiz yediriyormuş, içki içmeyi serbest bırakıyormuş, toprakları el altından satıyormuş, basını susturuyormuş, yargısız infazlar yapıyormuş vs.

Oysa askerde kalmak uğruna, Kemalist Subaylara kadın servis edenler, içki içmeyi mübah görenler, banka kurup faiz ile para alıp satanlar, himmet adı altında işadamlarından haraç toplayıp Hillary Clinton seçimine utanmadan/sıkılmadan harcayanlar, Türkiye’yi Batıya kötüleyenler ajanların ta kendileriydi!…

Bunların derdi Yahudi’nin verdiği taktiklerle oy devşirmek, istikrarı bozmaktır!…

Oyun aynı oyun…

Düşman, Abdülhamit Handan beri her muvaffakiyet ve gelişmeyi kötülemiş, her yapılan iyi iş engellenmek istenmiş, her vatansever hainlikle suçlanmış ve her dürüst yönetici hırsız ilan edilmiştir. Yetmemiş diktatör olmakla suçlamışlardır!…

İnancım hep dirilişten yana yeşerdi. Hiç musaytır olmayı düşünmedim.

Benim derdim de bundan başkası değildir!…

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.