YERİN, GÖKLERİN, İKİSİ ARASINDAKİLERİN SAHİBİ ALLAH’DIR!

logo5

YERİN, GÖKLERİN, İKİSİ ARASINDAKİLERİN SAHİBİ ALLAH’DIR! 

Boşuna debelenmeyin, boşuna şirke düşmeyin, boşuna kâfir olmayın, boşuna ahiretinizi yıkmayın ve boşuna dünyada rezil olmayın…

Şimdi gelin Kur’an’a kulak verelim:

İslam’ın insanlığa verdiği ilk mesajı, “mülk” ile ilgilidir. Yani demek istendi ki, “Ey insan hırsına kapılma!” Zira Mülk Allah’ındır/halkındır!

Söylenmek istenen şudur. “Ey Müslüman önce mülk ile ilişkini düzgün kur! Zira insanın mülk meselesi daima sorunlu olmuştur!”

Yapılan araştırmalarda, mülkten şımarmış muhitlerde yaşayanlar, genellikle azmışlardır. Her zaman ahlaki kayıtsızlık göstermişlerdir. Aşırı mülke sahip olmak,  sosyal hastalıkların bataklığını üretmiştir.

Nüzul sırasına göre Kur’an’ı Kerimin ilk 23 suresi tekrar tekrar okuduğunda görülecektir ki, insanlık zengin tefecilerin baskısı altında inlemiş, köle olmuş, insanlık onurunu kaybetmiştir.

İlk eleştiriler “Alak” Suresiyle başlamıştır. Eleştiriler Mekkeli mülk sahiplerine yöneliktir… İkinci olarak Kalem Suresiyle “Bahçe sahipleri” kıssasıyla devam etmiştir.

İslam Dini yaşanmak ve insanların sorunlarını çözmek için gönderilmiş olmasına rağmen Hz. Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra (30 yıl) İslam’ı yeterince anlamayanlar, kendi çıkarları istikametinde evirmeye başlamışlardır.

Bu manada din, hayattan koparıldı. Sokakta, çarşıda, velhasıl insan ilişkilerinde görülmez oldu. Nasıl koparıldığına dair birçok sebep sayılabilirse de, edindiğim bilgilerime göre bunun en başında; “mülk”  meseleleri gelmiştir.

Çünkü İslam, insanlığa mesajını mülk üzerinden verdi. Önce, “Lehül-mülk” dedi. İnsanların oluşturdukları “gücün, bilginin ve servetin” gerçekte Allah’a ait olduğunu unutan insanlık azgınlaştı.

Kur’an, Mekke’de yoğun bir şekildi putperestlik yaşanırken, buna vurgu yapılmadan, doğrudan doğruya Mekke tefecilerinin kurdukları düzenle ilgilenmesi dikkati şayandır.

Kur’an’ı Kerim tefecilere “Mülk Allah’ındır” diye meydan okudu!

Çünkü Mekke’nin tefecileri kendilerini “Rab”  olarak görüyorlardı. Bunun için Kur’an; ilk surelerden itibaren “Rab Allah’tır” dedi. “Kenz” etmeye kalkışmanın büyük bir felaket doğuracağını anlattı.

Acaba bu günün insanı bu felaketin içinde boğulmuyor mu?

Kur’an’ın diğer bütün surelerinin mülke bakışı hep böyle olmuştur. Mülk Allah’ındır!

Bu itibarla “Kenz etmeyin, zenginliğin azgınlığı tetiklediğini unutmayın, adilane davranışları terk etmeyin, açlık ve ahlaksızlığa sebep olmayın.” Denilmek istenmiştir…

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Kur’an, sürekli olarak vermekten (infaktan) söz etti. Biriktirmek, yığmak hırsızlık dedi. Kur’an’ın tek bir yerinde bile biriktirmek övülmedi.

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Kur’an, neden bunda ısrar ediyor?

Çünkü Mülk paylaşılmadığından, açlık ve ahlaki sorunlar ortaya çıkıyor. Tarih boyu, açlık ve ahlaki sorunlar hep böyle çıkmıştır. Eğer bir yerde, toprak ve güç sahipleri, diğer yanda o topraklarda karın tokluğuna çalışan köle ve marabalar olduğu sürece, açlık ve ahlaki sorunlar, öfke ve suç meseleleri bitmeyecektir…

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Mülk paylaşım düzenine dokunmayan, söyleyecek sözü olmayan bir din, denilebilir ki; afyondur, aldatmacadır.

Benden sonra birbirinizin boynunu vurmayın, Müslüman’a Müslüman kardeşinin canı, malı, ırzı haramdır” denilmesine rağmen, bu sözler tutulmamış, tatmin edilmez bir mal ve iktidar hırsı yüzünden iç savaşların ardı arkası kesilmemiştir.

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Hâlbuki İslam’ın doğuşu, “kölelere özgürlük” diyerek başlamıştır. Bu sese kulak veren Yarımadanın mustazafları, Sasani ve Bizans’ın köleleri, ezilenleri, çaresizleri koşarak gelmişlerdi.

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Emevi’ler döneminde toprak ağaları, topraklarında çalıştırılmak üzere Afrika’dan köle getirmeye başlamışlardı. Böylece İslam’ın o muazzam rüzgârı bundan sonra esmedi.

Netice itibariyle İslam yeniden Sasani, Roma mülk/devlet/imparatorluk düzenine döndü. Köle ve cariyeye sahibi olma yarışı başladı. Mal sahibi olmakla üstünlük hırsına girildi. Zenginler ile yoksullar arasındaki uçurumlar büyüdü.

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Aslına bakılacak olursa Dinin teorisinde bir sorun yok… Sorun sadece dinin mülkü anlama zihniyetinde var… Bu anlama sorunu, bir sürü yanlışları da beraberinde getirdi.

Bilgi, iktidar, servet Allah’ındır ve Allah’ın şanına yakışanda odur.

Allah hem yeri, hem göğü ve hem de ikisi arasındakileri yaratan, sevk ve idare edendir. Onun şanına yakışanda odur.

İslam bunun adına “Tevhid” der. Allah’ın yaratmakta ortağı olmadığı gibi, sevk ve idare etmekte de ortağı yoktur. Onun şanına yakışanda odur.

Allah, çok tanrılı dinlerden ve çok tanrılardan beridir.

İnsanları “adalet” üzere yaşatmak için İslam’ı gönderen O’dur. Onun şanına yakışanda odur.

Kur’an’da Âdem’e cennet şöyle anlatıldı:

Orada aç kalmazsınız, susuzluk çekmezseniz, çıplak olmazsınız ve güneşin sıcağında yanmazsanız” (Taha; 118-19).

Âdem’e anlatılan cennet bu dünyadadır.

Bu dünya cenneti (infak, zekât, tasadduk, hayr, karz-ı hasen, İsâr vs.) kavramlarla dolduğunda, cennet olur. Değilse hem dünya ve hem de ahiret cenneti insan için cehennem olur!

Bakın nasıl:

Kur’an’ın yasakladığı haramlara Hz. Peygamberin vefatından sonra dönülmeye başlandı. Bu dönüşün adına tarihte “Mürted” olayı denildi.

Mürtetler bidayetinden beri, İslam’ın paylaşımcı mülk düzeninden hoşnut olmamış, kardeşlik iktisadını kabullenememişlerdi. Hatta Peygamberin vefatı, mürtetler için adeta bir kurtuluş olmuştu.

Müslümanların Dinden “İrtidad” etmeleri “mal, servet ve para” sebebiyle oldu. Yani infak, zekât, tasadduk, hayr, karz-ı hasen, İsâr vs. yapmak nefislerine ağır geldi, yapmak istemediler. Bu sayede insanlar, cahiliye döneminin vahşi kapitalizmine geri döndüler.

Hz. Ebubekir bunlara defalarca savaş açtı.

Aynı şey Hz. Musa Kavminde de oldu. Hz. Musa kavmi arasından ayrılıp Tur Dağına gittiğinde Samir’i adlı şahıs halkı, buzağıya taptırmaya başladı.

İsrail oğulları, yeniden eski inançlarına Mamon’a (mala, servete paraya) tapmaya koyuldular.

Bu tarihsel alışkanlıklar, bütün kavim ve Milletlerde görülmüştür.

Zamanımızda bunun adı kapitalizmdir! Kapitalizm, Sanayi Devriminin bir sonucu değil, insanlık tarihi kadar eskidir.

Kapitalizm insanların “açlık, yoksulluk, gelecek endişesi, yiyecek, içecek ve barınma” gibi ihtiyaçlarından beslenmiş, halende beslenmektedir.

Mamon eski çağlardan beri verimlilik, altın ve başarı tanrısı olarak bilinirdi. Şimdi kapitalizmle birlikte Mamon geri geldi.

Günümüzde Allah’ın varlığı tartışılıyor ama mülkiyetin varlığı tartışılmıyor!

Neden?

Tanrı öldü” diye bir ses duyuluyor ama “Mamon öldü” diye bir fısıltı dahi duyulmuyor.

Niçin?

Eğer İslam çağa bir mesaj verecekse buradan vermelidir. Aksi halde İslam dinlerden bir din olur. Hristiyanlık gibi modern insanın ruhî ihtiyaçlarını karşılayan bir din olur.

Aslında dinin özü, “Fenafillâh” kavramında gizlidir.

Nedir o?

Allah’ta yok olmak…

Bunu Allah’ta yok olmak değil, “Fenafi’l-halk” diye okumak gerekir. Yani halkta yok olmak, halka karışmak ve halkla paylaşmak, “Bilgi, iktidar ve servetle” halkın üzerinde hegemonya kurmamak…

İnsan “Bilgi, servet ve iktidar” eline geçtiğin de genellikle, Allah’ın kurmuş olduğu düzene ortak olmak ister. Dünyaya yeni bir düzen kurmak ister. İnsan, insan üzerinde tekelleşme, sınıflaşma ve hegemonya kurmaya başlarlar. Bunları yapayım derken hayat, tabiat ve insan uyum kanunlarını iyiden iyiye bozar.

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Geçmişten beri siyasi baskılar kurarak iktidar oluşturanlara Firavun, serveti elinde tutanlara Karun ve bilgiyi eline geçirenlere Bel’am denir…

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Hâlihazırda yeryüzünün siyasi, sosyal ve ekonomik idaresi bu üç tip insanın elinde dolanıp duruyor.

Peki, dünyanın ve insanlığın bundan başka ne derdi var?

HİÇ…

Kafa konforu rahat, insanlık acısı, varoluş sancısı çekmeyen, beyninde hiç merak uyanmayan, soru sormayan, sormayı şeytan işi sayan, teslimiyetin sorular sordukça değil; sormadıkça gerçekleşeceğini sanan, akletmeyi, deneyi, gözlemi kör itikatla örten, gayet kolay olup bitenleri başına “Allah”, ortasına “Kadir-i Mutlak”, sonuna “mucize” getirerek açıklayan bir zihniyetten ne zaman kurtulacak bu millet!?…

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.