MEKKE’NİN FETHİ VE MÜŞRİKLERİN KIYAMETİ…

logo5

MEKKE’NİN FETHİ VE MÜŞRİKLERİN KIYAMETİ…

İslam’ın ilk meselesi Allah’a iman (güven), ikinci en önemli meselesi de “Kıyamet Günü” dür.

Kıyamet, ayağa kalkış, diriliş, canlanış, çıkış, meydana atılış, nefes, soluk, daha sembolik bir okumayla bir toplumsal alt üst oluş safhalarını ifade eder.

Kıyamet, Kur’an’da sonuçları itibariyle tüm insanlığı ilgilendirecek olan ve tarih boyunca bütün peygamberler ve bilge kişiler tarafından haber verilip durulan Büyük Gün’ün özel adıdır.

Kur’an lisanında kıyamet, bir yok oluş değil yeniden doğuştur. Bir bitki nasıl yenilenmek veya çürüyüp gübre olmak yoluyla başka bir canlılığın ortaya çıkmasına sebep oluyorsa insanlar da eylemleriyle başka bir hayatın ortaya çıkmasına neden olurlar.

Yazı boyunca bunu açmaya ve anlamaya çalışacağız…

Önce “Din Günü” nedir, sorusuna Kur’an’dan cevaplar arayalım.

Saffat 20-23, Hıcr 28-35, Zâriyat 12-19, Meâric 19-26, Şuara 69-82, İnfitâr 17-19, Vakıa 41-56, Fatiha 2-4, Müddesssir 42-47, Sad 71-78, Mutaffifîn 1-11

Ehemmiyetine binaen burada geçen dört suredeki ilgili ayetleri ele alalım. Din Günü’nden bahseden ayetlerin tamamı Mekke döneminde inmiştir.

  1. Hamd, Âlemlerin Rabbi’nedir. O Rahmân ve Rahîmdir. Din Günü’nün mâlikidir.” (Fatiha 2-4)

Allah Din Günü’nün tek, ilk ve son sahibidir.

  1. Sizi ateşe sokan nedir? (Diye sorulunca); biz salât etmez, yoksulu doyurmaz, günaha dalanlarla beraber dalardık. Din Günü’nü yalan sayardık.Apaçık gerçek gelinceye kadar böyleydik.” (Müddesssir 42-47)

Burada yalana dalıp gidenlerin, yalanın peşinde koşanların, salât etmeyenlerin, durumları anlatılır. Yani, eğer kıldığınız namazınız sizi yetime, yoksula ve muhtaca yardım etmeye, dayanışma ve destek olmaya götürmüyorsa; namazınız sizi iflasa sürüklüyor demektir…

  1. Hani bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ona son şeklini verip ruhumdan üfleyince onu selâmlayın!” Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan selâma durdular. Yalnız iblis büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah: “Ey iblis, Kendi elimle yarattığımı selamlamaktan seni alıkoyan nedir? Büyüklük taslayıp kendini üstün mü görüyorsun?” dedi. İblis: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın.” Allah: “Hemen çık oradan, çünkü artık sen kovuldun. Lânetim Din Günü’ne kadar senin üzerindedir.” (Sad 71-78)

Burada kibir, gurur, hırs ve haset duygusuna kapılan, Allah’ın eşitlik emrine karşı çıkanların lanetleneceği anlatılır. Ayrıca bu ayette geçen, olup biten her şeyi yapan ve konuşan bizzat Allah’ın kendisidir.

Buna Bilge Lider İzzet Begoviç “Gökteki Prolog” der. Yani, insanın içindeki kötülüklerden yine insanı haberdar eden bizzat Allah’ın kendisidir. İnsanı bu noktada ihtiyar bırakan da odur. Kıyamet gününü de bunun için var eden o’dur.

  1. Yolsuzluk yapanların vay haline! Onlar alacaklarının son kuruşuna kadar peşine düşerler. Ama iş vereceklerine gelince kıyısından kenarından nasıl çalıp çırpacaklarını hesaplarlar. Onlar diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O büyük gündeİnsanlar o gün Âlemlerin Rabbi için ayağa kalkacak. Hayır! Yoldan çıkanların sicili tutuldu. Bilir misin, sicil ne demek? Orada her şey madde madde yazılmıştır. O gün yalan diyenlerin vay haline! Onlar din günü’ne yalan diyenlerdir.” (Mutaffifîn 1-11).

İşte din günü bu hegemonyanın sona ereceği, iktidar ve servet sahiplerinin pozisyonlarını kaybettikleri ve mülkün Allah’a ait olduğu gündür.

Din günü, biriktirmek suretiyle saklanmış hakların hesabının sorulacağı, hak sahiplerine iade edileceği gündür.

Din günü; mülkün sahibinin konuşacağı gündür.

Eşit olanla olmayanın, yolsuzluk yapanların yolsuzluklarının yüzlerine çarpılacağı, zenginlikten şımarmış ileri gelenlerin (Mütref) şehrin varoşlarında yaşayan mazlumların haklarının sorulacağı gündür.

Mekke’nin fethi, efendi ile kölenin aynı hizaya geldiği, zalimlerin devrildiği, yoksullardan kaçırılan malların hesabının sorulduğu gündür.

Kendilerini Mekke’nin Rabbi olduklarını söyleyenlerin konumlarını kaybettikleri, tüm defterlerin açıldığı, yolsuzlukların hesabının sorulduğu gündür.

Siyahî köle Bilal’in Kâbe’nin damına çıkarak; “Bugün emir Allah’ındır, mülkün yegâne sahibi O’dur, O’ndan başka otorite yoktur” dediği, din gününü ezanla haykırarak ilan ettiği gündür.

Sura üflemek demek ise ölmüş, bitmiş, toprak olmuş zannedilen insanların vicdanlarına vahyin yeniden üflenmesidir.

Ölülerin dirilişi, ölmüş bir halkın uyanışı, mezara dönmüş şehirlerin canlanışı, yattıkları yerden sarsılarak kalkışıdır.

Bu durumda mezardaki ölülerin dirilmesi, ayağa kalkması, cennete ve cehenneme atılması itikadımızdır.

Şimdi zulme uğramış şehirler, yeni bir Mekke Fethi beklemektedir.

Bu anlamda Mekke’nin fethi bir defada olmuş bitmiş bir olay değildir. Daha fethedilecek nice Mekke’ler, uyanıp dirilecek nice milletler ve devrilecek nice zalimler vardır.

Zulmün ayyuka çıktığı her zaman, dünyada bir kıyamet kopacak, belki sonunda bir Mekke fethiyle gerçekleşecektir.

İyi ameller iyiliğin yurdunu, kötü ameller kötülüğün yurdunu kuracak, bu anlamda insan cenneti ve cehennemi bizzat kendi elleriyle hazırlayacaktır.

Cennet ve cehennem bizim aşama aşama gerçekleştirdiğimiz eylemlerle inşa olacak, her iyi amel cennete bir çiçek, her kötü amel de cehenneme odun olacaktır. Tıpkı toprak gibi ne ekersek onu biçeriz. Bu nedenle kıyametin son derece canlı ve vurgulu kelimelerle “ayağa kalkış, diriliş, çıkış” vs. ile anlatılması son derece manidardır.

İnsan ölmekle her şeyin bittiğini, hesap vermeden bu dünyadan çekip gitmiş olmakla kurtulduğunu, bu işin burada bittiğini, bu defterin kapandığını, yaptığının yanına kar kaldığını düşünebilir.

Ne büyük bir yanılgı

Kıyamet, sorulmamış hesapları sormadan, yarım kalmış sözleri tamamlamadan bitmez…

Yeniden dirilme bu anlamda yok oluş olmadığı gibi bir eskiyi tekrar, başka bir surette devam veya başa dönüşte değildir.

Yaratılış uyku ve uyuklama olmaksızın devam ediyor. Hayyu Kayyum, kâinatı idare ediyor. Her varlık bir kez yaratılıyor ve bir daha tekrarı olmuyor. Çünkü yaratmada tekrar yoktur. Bizden istenen dünya sahnesinde bu yürüyüşe katılmak, varlık âleminde onunla birlikte yürümektir.

  1. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İyi dinleyin; önceki çağlarda kitap verilenlere de, size de, “Allah’ın öfkesini çekmekten sakının!” Diye tavsiye etmişizdir. Buna rağmen inkâr ederseniz, biliniz ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir ve övülmeye layık olan o’dur.” (Nisa 131 ayet)

Yani insanlar, yağmur, su, ateş, toprak, hayvanlar, kuşlar, maden ocakları, bitkiler, ekinler, denizler, ırmaklar, ormanlar vs. Allah’ındır demek gerekir.

  1. Evet, göklerde ve yerdeki her şey Allah’ındır. Güvenip dayanmak için de Allah yeterlidir.” (Nisa 132 ayet)

Yani Allah’a güvenmek, dayanmak, O’nu vekil tutmak, tevekkül etmektir. Yani Allah’a güven duymak, yerde ve göklerde olan her şeyi yaratan, yaşatan ve öldüren demektir.

  • Ey insan! Yaratan Allah‘tır. Buna inanın ve güvenin!

Allah’a güvenmeyen biriktirir! Allah’a güvenmeyen nefsi için yığar, yarın ne olacağım diye endişe duyar…

  1. Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Hepsinden öncelikli olan Allah’tır. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğer eğilir, bükülür veya savsaklarsanız, Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa 135 ayet)

Yani kendinizin, anne-babanızın veya akrabalarınızın zülfü yârine dokunsa da adalet ve eşitlikten şaşmayın, zengin fakir ayrımı yapmayın. Adaletten uzaklaşıp da nefsinize uymayın. Eğilmeyin, bükülmeyin, savsaklamayın. Allah’a inandığınızı söyleyip de güvensizlik içinde olmayın! “Yarın ne olacağım” endişesi taşımayın!

Takdir edilmiş, herkese ayrılmış kısmetinizin dengesini bozmayın. Zengin fakir ayırımına sebebiyet vermeyin. İnsanların hakkını kendi üstünüze geçirmeyin… Adalet ve eşitlikten zinhar ayrılmayın!

  • Bilmiş olun ki, kendiniz için biriktirdiğiniz her şey başkasından çalıntı mallardır

Başkasından çalıntı mallar, sosyal eşitliği bozar ve dengesizliğe yol açar. Oysa Allah, mülkünü nüfusa göre “takdir” etmiş, eşitçe paylaştırmış ve herkese “kısmetini” ayırmıştır.

Yeter ki “nasibinizi” arayın!!!

Mahmut AKYOL

 

 

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.