DÜNYAYI BUHRANDAN İYİLİK, GÜZELLİK VE DOĞRULUK (İSLAM) KURTARACAKTIR!

logo5

DÜNYAYI BUHRANDAN İYİLİK, GÜZELLİK VE DOĞRULUK (İSLAM) KURTARACAKTIR!

Konuya geçmeden önce şu hususu açıklayalım.

Devlet nedir?

Benim görüşüme göre devlet düzendir, adalettir, mazlumun hakkını zalimden almaktır!

Allah’ın elçileri zahiren devlet kurmak için değil, bizzat devletin üzerinde oturacağı ilkeleri açıkladılar.

Yani Adalet, emanet, ehliyet, maslahat, meşveret, ilkeleri…

Devlet, psikolojisi gergin, durgun ve tutkuları ölü kimselerce değil, enerjisi tükenmemiş, cesur ve kararlı, hak yemekten korkanlarca yönetilirse, bir anlam ifade eder.

Ha devlet, ha aile, fark etmez… Her ikisine de içten ve deruni bağlılık ister!

Güç, inanç, enerji ve bağlılık… Bunlar aynı zamanda yaşamın güvenç kaynaklarıdır. Bu kaynaklar insanın geleceğe olan inancını canlı tutar.

İnsanın bazen sevimsiz, hırçın, yorgun ve isteksiz olması, yaptığı işlerin iyiye gitmemesinden dolayıdır.

Emeğinin karşılığını almaya çalışanlar, işlerine daha özen gösterenler, daha bir mutlu olanlardır.

Bu sebeple denilebilir ki, yurdumun gücüne ve enerjisine inanç duyanlar, devleti yıllar boyu yaşatabilirler. Sen de tutkularını yaşat ki, devletin yaşasın!

Diğer yandan hiç unutulmasın ki, devlet adale ile yaşar, zulüm ile yıkılır.

Devlet vatan olmadan, bayrak, para ve dil olmadan olmaz. Çünkü bu kavramların içleri özgürlük ve bağımsızlıkla doludur!

Devlet, özgürlüğüne kıskançlıkla bağlı olan, başkalarına el açmayan bir milletçe korunur ve kollanır. Zira yardım almaya alışanlar, buyruk almaya da alışırlar. Buyruk almaya alışan yönetecekler devleti, her bakımdan kendilerine benzetirler!

Buyruk almaya alışan Yöneticiler korkaktırlar, pısırıktırlar, düştükleri yeden kendi başlarına ayağa kalkamazlar! Ayağa kalkmak dirilmektir. Sorumluluk ise millete hizmet, cennete yatırımdır.

Gelelim ana konuya:

İslam Ülkelerine bakıyorum da, şekli ve sayısı fazla olan bir hayli Müslüman görürsün…

İkiyüzlü, din dilinde ‘MÜNAFIK’ bir hayli Müslüman…

Konuşunca “yalan” söyleyen, emanete “ihanet” eden, söz verdiğinde “sözünde” durmayan, yeminlerini davranışlarına “kalkan” yapan o kadar çok insan türedi ki yeryüzünde…

Bakarsın ki dünyada erdemlilerin soyu tükenmiş…

Dostlarım, şimdi sizden ‘Fatiha Suresi’ kadar sık okuyacağımız bir sureden bahsedeceğim.

Yani “Münafikun” Suresinden!

Münafikun Suresi 11 ayet, Medine döneminde inmiştir. Sure, münafıkların genel karakter ve özelliklerinden bahsettiği için bu adı almıştır.

Sure Müslümanlara, Münafıkların görünüşlerine aldanmamaları ve sinsi faaliyetlerine karşı uyanık olmaları konusunda ikazda bulunur. Münafıkların mümeyyiz vasfı olan dünya sevgisi, dünyanın geçici nimetlerine aldanmamayı, ölüm gerçeğini dikkate alarak Allah’ın zikrinden asla gafil kalmamayı öğütler.

On Bir Ayeti buraya almak istiyorum.

1-2- Münafıklar/infak etmeyenler sana geldiklerinde, “inan ki sen Allah’ın Resûl’üsün, bundan hiç şüphemiz yok!” deyip duruyorlar. Allah biliyor, tabi ki sen O’nun Resûl’üsün; hiç şüphe yok. Allah olup biteni görüyor. O münafıklar/infak etmeyenler kesinlikle yalancıdır; bundan hiç şüphen olmasın. Dil ile ikrarlarının arkasına sığınıp Allah yolundan boyuna yan çiziyorlar. Yaptıkları açıkçası çok çirkin.

3- Çok çirkin, Çünkü onlar önce iman ettiler sonra küfre kaydılar. Kalpleri mühürlendi onların. Artık sözün maksadını idrak edemezler.

4- Baksana dış görünüşleri hoşuna gider. Oldukça çekici konuşurlar. Kendilerinden gayet emin görünürler ve her lafı aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, uzak durun onlardan. Allah belalarını versin, nasılda dönüp duruyorlar!

5- Gelin, Allah’ın Resûl’ü sizin için bağışlanma dilesin!” denildiği zaman burun kıvırdıklarını, büyüklük taslayarak yan çizip gittiklerini görürsün.

6- Onlar için bağışlanma dilesen de, dilemesen de fark etmez. Allah onları asla bağışlamayacak. Muhakkak ki Allah, fasıklar kavmini hidayete erdirmez; bundan hiç şüphen olmasın.

7- Diyorlar ki; “Resûlallah’ın yanında bulunanlara infak etmeyin (bir şey vermeyin) ki, onlar dağılıp gitsinler.” Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır; lâkin münafıklar/infak etmeyenler idrak edemezler.

8- Diyorlar ki; Eğer biz şehre döndüğümüzde şan ve şeref sahibi olan bizler ayak takımını oradan sürüp atacaktır.” Oysa İzzet Allah’ın ve O’nun Resul’ünün ve müminlerindir. lâkin münafıklar/infak etmeyenler bu bilinçten yoksundurlar.

9- Ey iman edenler! Ne mallarınız, ne de evlâtlarınız sizleri Allah’ın zikrinden alıkoymasın. Her kim öyle yapmazsa kaybeder.

10- Ecel kapıyı çalınca “Rabbim beni kısa bir süre için ertelesen de herkese yardım etsem, iyilik, güzellik, doğruluk için çalışanlardan olsam” demek istemiyorsanız bugünden tezi yok verdiğimiz rızıklardan infak edin/verin.

11- Oysa Allah, ecel kapıyı çalınca hiç kimseyi ertelemez. Allah bütün yaptıklarımızdan haberdardır.

Hep düşündüm:

Din üzerinden insanlar niçin bir diğerini kandırma kolaylığına girer?

Öyle ya!

Kaybetse bile (!) insan için dinin sermayesi yoktur. Bu anlamda din zenginlerin eline geçerse saltanata, egemenlerin eline geçerse afyona dönüşür.

Yoksulların ve garibanların vicdanında din, bir çığlık ve protestodur. Tarih boyu bu hep böyle olmuştur. Şu an da böyledir.

Bir kere insanı inandırdın mı her şeyini verir. Onlara ne satarsan da tereddüt duymadan alır.

Kur’an’ı Kerimde Allah’ın adına yemin etmek, O’nun adını kullanarak insanları sömürmek ve insanları Allah ile aldatmak çirkin işlerden, en büyük günah sayılmıştır.

  • Çünkü gerçek Müslüman doğru ve dürüst insandır.
  • Gerçek Müslüman, kimsenin hakkını yemeyendir.
  • Gerçek Müslüman, kendisine, doğaya ve çevresine zarar vermeyendir.
  • Gerçek Müslüman, komşusu açken tok yatmayandır.
  • Gerçek Müslüman, yardımsever ve paylaşmayı çok sevendir.
  • Gerçek Müslüman, elindeki ekmeğini bölüşen güzel ahlak sahibi insandır…

Bu yaşantı içinde olan insan ilk olarak kul hakkından sorguya çekileceğini bilir!

Demek ki, asıl olan kul hakkıdır!

Bu hakkı hafife alanlar; genelde İslam’ı okumuş, anlaşmış, özündeki hakikati görmüş değillerdir. Hali hazırda yaşattıkları din, Kültür dinidir, yani “atalar dinidir”…

Kültür dini, İslam’ın özünden haberi olmayanlar, işi kolaycılığa dökenlerdir. Türbelere gitmek, oraya çaput bağlamak, mum yakmak, ruhanilerin seslerini duymak vs.

Peki, asıl din nedir?

İhtiyaçların, rızıkların, nimetlerin bölüştürülmesi, eşitlik, adalet, dürüstlük, doğruluğun yaşatılmasıdır

Kuran’da 14 peygamber kıssası, 10’a yakın da tarihsel kıssa ve 22’ ye yakın da mesel bulunmaktadır. Bu kıssaları hikâyeye, mucizeye, masala ve efsaneye dönüştürenler, işi kayadan deve çıkartmaya kadar götürmüşlerdir.

Bu olay karşısında güya insanlar hayrete düşmüş, korkmuş ve iman etmişlerdir. Hâlbuki Allah, böyle bir iman şeklini Nebilerinden istemiş değildir.

Allah’ın Nebilerinin hiç birisi bir Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanı güce, korkuya, dehşete, hayrete ve “Mucizeye” dayalı biçimde Hakk’a çağırmadılar.

Yani  onlar söze dayalı “Ayatun-Beyyinat” la tebliğlerini yaptılar.

Kur’an kaynağı bakımından Allah’ın sözü, insanlara seslenme ve ulaştırma bakımından kerim elçinin sözüdür. Çünkü insanlar karşılarında Allah’ı değil; elçiyi görmüşlerdir.

Elçi bir kâhin, ruhban, sihirbaz, şair olmadığı gibi filozof, bilim adamı veya felsefeci de değil, emin, güvenilir, dürüst, içli bir kalbe, temiz bir vicdana, berrak bir zihne ve ruh dinginliğine sahip bir insandır.

Kişinin mü’min olup olmadığı; kelimeyi-şehadet getirerek, namaz kılarak, oruç tutarak, hacca giderek değil, infak edip etmediği ile sevgi, merhamet ve cömertliğiyle ölçülür.

İnfak etmeyene münafık denir. Kur’an’da en büyük günah, servet yığmak ve böylece Allah’ın mülküne ortak olmaya kalkışmaktır.

Bu açıdan mülk dörde ayrılır:

Siyaset, servet, şöhret ve şehvet…

Bunların dördü de bir şeye sahip olmayı ifade eder ve insanlar buradan kaybederler.

Mahmut AKYOL

 

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.