KAPİTALİZM VE KUL HAKKI

logo5

KAPİTALİZM VE KUL HAKKI 

Açlık” konusunda bir yazıyı kaleme aldığımda aklıma ‘Kapitalizm, Kul Hakkı’ gelir. Yani hırsızlık, yani kul hakkından çalmak gelir!

Dünya nüfusuna göre bir milyar insan aç yaşıyor.

Allah cümlemizi iyilik, güzellik ve doğruluktan ayırmasın, Kul Hakkını yemekten muhafaza etsin!

İslam’ın özünde adalet, özgürlük, eşitlik, paylaşmak, emek vs. Vardır.

Bu kavramlar üzerinde çok düşündüm! Hepsinin nihayet yolu bir ayette son buluyor.

Kavramları yorumladığımda gördüm ki, bilgiden ziyade bilinçli olmak lazımmış…

Arkadaşlar!

Siz acaba açlık konusunda zalimin karşısında, mazlumun yanında hiç durdunuz mu? Ve ya hiç vicdanınıza ‘aklınıza’ bu soruları sordunuz mu? Hiç bu sorulardan rahatsızlık yaşadınız ve uykularınızı kaçırdınız mı?

Ben çoğu zaman Akif’in ifadesiyle bunları yaşadım. Kanayan bir yara gördüğümde hep benimde yüreğim kanamıştır.

Hayatın “Adalet ve Zulüm” denklemi üzerinden gidip geldiğini gördüm.

Allah, hayatın kuralını böyle koymuş ve hayatı zıtlarıyla böyle anlatmıştır. Zalimlere karşı mazlumları, güçlülere karşı güçsüzleri, ezenlere karşı ezilenleri savunmanın bir vicdan işi olduğunu açıklamıştır.

Yani Allah hayatı böyle ‘takdir’ etmiş ve insanın kendi kaderini böyle yazmasını istemiştir! Elbette ki bu işi anlamak ve gereğini yapmak kolay değildir. Bedeli çok ağırdır. Bu, ‘arı kovanına çomak sokmak’ gibidir. Ancak, sözün namusu için yaşayanlar için kolaydır. Erdem sahibi birçok insan, bu bedeli hayatlarıyla ödemişlerdir…

Çünkü insanlığın onur mücadelesi nimet üzerinden değil, külfet üzerinden yürür.

Buna göre, dünyanın en onurlu işi budur. Bu işi kendilerine dert edinenler, zengin olmak için, kariyer ve konfor için değil; mütevazı bir hayatın şerefi için yaşamış olanlardır. Bu yaşam insan iradesiyle olur.

Vicdanların iktidarı demek:

Dünyanın insanca ve hakça yaşanması, ‘Ben’ diyen bencilliğin yok edilmesi, çıkarcı zihniyetin son bulması,  acımasızlığın yerini merhametin alması, eşitçe paylaşımın ve hakça bölüşümün olması ve tüketim çılgınlığına son verilmesi, kısaca insan olmak demektir.

Vicdanları kuruyanların yeryüzünde dikmeye çalıştıkları şey ‘Mamon’ (Para Tanrısı iktidarını)  kurmaktır. Bu da insanlığın ‘Yok oluşa doğru giden yıkılışıdir’ …

İslam, insanlığa boş yere gelmedi!

Haksız kazancı, çalmayı, zulmü ortadan kaldırmak için geldi!

Maalesef İnsanlığın/Müslümanlığın İslam’ın dünya dengesini bozan bu eylemleri ortadan kaldırmak için geldiğinden haberi yok! Bu durumda yeryüzünde bir buçuk milyarı aşkın Müslümanın kasılmaya hakkı da yoktur!

İki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçilmesinden bu yana, insan hırsı iyiden iyiye azdırıldı. Kapitalizm, dünya hâkimiyetine doğru hızla ilerlemektedir. Dünyanın vicdanı giderek yalnızlığa ve ölüme terkedildi!

Dünya, ‘Cüzdanların İktidarı’ ile yönetilir oldu.

İnsanlığın ve doğanın düşmanı Kapitalist üretim anlayışı, her şeyi tüketiyor! Gözü kârdan başka bir şeyi görmüyor! Kapitalist dünya Doğayı yok ediyor, daha fazla kazanmak uğruna ozon tabakasını deliyor, buzulları eritiyor ve yağmur ormanlarını acımadan katlediyor!

Silah şirketleri daha çok kazansın diye savaşlar çıkartıyor, Mamon masumların kanından, petrolden, Sabbah’ın eroininden besleniyor! Çünkü varoluş temelinde ‘Makyavelizm’ yatıyor!

İnsanlığın ve doğanın düşmanı Kapitalist dünya, bütün gücüyle elindeki bombaları, kimyasal gazları atıyor, elindeki fabrikalar zehirlerini saçıyor, bundan da en ufak şekilde rahatsızlık duymuyor! Pislettiği dünyadan kaçmak için uzayda başka yerler arıyor.

İşte kısaca ‘Kapitalizm’ bu…

Kapitalizm denen vicdansız ideoloji bu…

Daha çok kazanmak, daha çok hırsın sonu bu…

Buna engel olmak bir insanlık görevidir.

Buna engel olmak senin işin!

Buna engel olmak, Tarihin sana yüklediği bir görevdir! Mamon’un iktidarına son vermek ‘Adalet Devletini’ kurmak senin vazifendir!

Görülüyor ki, açlık ve kapitalizm, birbiriyle derinden ilgilidir! İnsanoğlu, elinde var olanın üzerine daha çok koymanın derdinde…

Aman Dikkat!

İnsanlığımızı her ne olursa olsun kaybetmeyelim! 

İnsanın din ile ilişkisi, ‘Dine girmek, Dini yaşamak ve Dinden çıkmak’ şeklinde olur.

Bu üç alanda asla bir zorlama yoktur.

Mesela kişi namaz kılmıyorsa sopa vurulamaz, oruç tutmuyorsa sorguya çekilemez, başını örtmüyorsa cehennemle tehdit edilemez, ezan vakti dükkânını kapatmıyorsa açmaya zorlanamaz!

Bu yaptırımların hiçbiri İslam’i değildir! Bunlar Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Afganistan gibi ülkeler de İslam’ı farklı anlamalardan kaynaklanır. Bu da gayet normaldir.

Müslüman bir kimsenin bireysel ibadetlerini ihlal etmesi durumunda sadece irşat, nasihat ve hatırlatma yapılır. Çünkü herkes hesabını ‘Yevmi Kıyamette’ Allah’a verecektir.

Baktığımızda Kur’an’ı Kerimin kırmızıçizgileri vardır. Bu çizgilerin başında ‘Hukuku’l-İbad’ (kul hakları) gelir. Bu hak o kadar büyüktür ki, her şeye Kadir Cenab’ı Hak bile, bu hakların arasına girmez!

Öldürmek, çalmak, yol kesmek, gasp, hırsızlık, vurgun, soygun, iftira, fuhuş, zina, can, mal, akıl, nesil korunması ve güven altına alınması, bunlardan bir/kaçıdır…

Dünyanın her yerinde hukukun özü budur. Bu hakların cezası, her iki dünyada da olacaktır.

Tarih boyunca insanlık, din ve devlet adına özgürlükten mahrum bırakılmıştır. ‘Tanrı adına insanı öldüren doğu ve insan adına Tanrı’yı öldüren batı hep bu cinayeti işlemiştir

İnsanların seçtiği din, yani ‘dünya görüşü ve yaşam tarzı’ Allah’ın bir zorlaması değil, bir teklifidir. Böyle olduğu halde neden birileri kraldan çok kralcı kesiliyor; anlamıyorum. Eğer maksat Allah’a karşı şirin görünmekse Allah; bu düşünceyi lanetlemiştir.

Allah Nebisine der ki:

Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.’ 88/21-22

Yani sen, ‘satır sallayan, dayatan, zorbalık yapan değilsin

Mekke’de, ‘Sen bir dayatan zorba değilsin’ diyen Kur’an, Medine’de neden dayatan birisi olabilir! Eğer zorbalık Mekke’de kötüyse, Medine’de nasıl iyi olur?

Dinde zorlama yoktur.’ 2/156

Eline güç geçiren birisi ötekinin üzerine, Allah ve din adına, modernlik, çağdaşlık, laiklik vs. adına nasıl dayatma yapabilir… Bu sorundan insanlık çok çekti ve çekmeye de halen devam ediyor.

İslam’ın bu yönüyle Müslümanların yüzleşmeleri şarttır!

Hz. Ömer’in dediği gibi ‘Adalet mülkün (devletin) temelidir.’ Yani Devlet kul hakkına tecavüz edeni cezalandırmak zorundadır. Devlet bundan saptığı an meşruiyetini kaybeder.

Devlet bazen, parasını yırtanı, bayrağını yakanı, kendine karşı gelmek olarak algılayabilir, hatta anayasal düzeni zorla değiştirmek olarak yorumlayabilir ama asla onu öldüremez!

Mesela Ebu Hanife, Emevi Sultanının kıldırdığı cuma namazına gitmediği için, zorla götürülmeye çalışılmış, zindanda işkence yapılarak öldürülmüştür. Ne acı bir durum. Bu İslam adına ve Peygamberin vekili Halife(!) adına yapılmıştır.

İran’da, yönetimdeki mollayı eleştirmenin İslam’a, Allah’a, peygambere ve imamlara hakaret sayılmaktadır. Ne kadar garip geliyor insana!

Bakınız, ‘Din bir vicdan işi değil; ’vicdanla başlayan bir iştir.’

Dinin kökünde sevgi ve merhamet, gövdesinde akıl ve vicdan, dallarında özgürlük ve adalet, meyvelerinde dünya ve ahiret mutluluğu vardır.

İslam’a inanan kişi İzzet ve şeref kazanır. Lakin İzzet ve şeref bütünüyle de Allah’a aittir.

Size bir tapınak dininden değil; gerçek hayat dininden bahsediyorum. Bu dinde ‘Adalet devlet anlayışı’ vardır… Sosyal vicdan emek, adalet, eşitlik, paylaşım, bölüşüm İslam için en yüce değerdir…

Paranın sahibi ihtiyacı olandır. İhtiyacından fazla olan şeyde, mülkiyet ilişkisi kötü bir ilişkidir…

Bu gök kubbenin altında söylenen en doğru sözdür…

Sudanlı Muhammed Taha diyor ki, insanlar başlıca iki tür korkuyla yaşarlar.

  • İçsel korku, bu kişinin psikolojik, manevi dünyasıyla ilgilidir. Bu dünyaya niye geldik ve niye yaşıyoruz?

Ne demokrasi, ne sosyalizm insanın içsel korkularını çözemez!

  • Dışsal korku, ekonomik ve siyasi korkulardır. İktisadi korkularda ‘Yarın ne yiyeceğim, nasıl tedavi olacağım, çocuğuma nasıl iyi bir eğitim sağlayacağım’ sorularıdır. Siyasi korkuların panzehiri, derinleştirilmiş demokrasidir.

Mesela Norveç’te insanın iktisadi ve siyasi korkusu yok. Ama bu insanlar hep intihar ediyor. Niye yaşıyoruz sorusuna cevap bulamıyorlar.

Erkek kadını sahiplenemez! İkisinin sahibi de Allah’tır. Senin içinden bir çocuk doğuyor. Aile içinde yaşıyorlar ve bizim onlara karşı görevlerimiz var. Bu görevleri yerine getirmemizi istiyor Allah. Senden istenen bu…

Kuran’da kadınla erkek birlikte yaratılmıştır. Bir çift olarak var edilmiştir… Dolayısıyla yaradılışta bir eşitlik vardır. Buna böyle bakarsak, geriye kalan bütün hayat ilişkilerinde kadın ile erkek eşit olarak görülür. Erkeğin kadın üzerinde üstünlüğü söz konusu olamaz. Eşittirler.

Farklılık çeşitli şekillerde olabilir. Ama bu Allah’ın nimetleri birbirimizin aleyhine kullanıp da imtiyaz çıkarma, ayrıcalık edinme söz konusu olamaz.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.