ŞEYTAN, ÂDEM’İ VE ÇOCUKLARINI MÜLK BİRİKTİRMEKLE NASIL KANDIRDI?

logo5

ŞEYTAN, ÂDEM’İ VE ÇOCUKLARINI MÜLK BİRİKTİRMEKLE NASIL KANDIRDI?

Şöyle:

Şeytan O’na vesvese vererek: ‘Ey Âdem! Sana, sonsuzluk ağacıyla eskimez-çökmez mülk ve saltanatı göstereyim mi?’ dedi. Taha suresi 120. ayet

Tafsilat fazla lakin ayet bu kadarla yeterli…

Dünyada bize önce adalet lazım…

Allah size adaleti emreder’ Nahl Suresi Ayet; 90.

Bakın bu ayeti ‘tavsiye’ eder değil, ‘emreder’ olarak okumalıdır.

Geriye kalan bütün işler, adalete dayalı olması lazım! Allah’ın bizden istediği budur.

Kıyamet günü Allah, rahmetiyle muamele edecektir. Bizim talebimiz de, zaten bundan başkası değildir… Çünkü mevzumuzun üzerinden geçen zaman asırlar oldu… Onun için rahmet, ahlâk, adalet ve hukuk arasında bir ilişki kurmak zorlaştı.

Bu sebeple, ‘Allah rahmeti kendine yazmıştır.’ Bunun için biz, birbirimizden değil Allah’tan Rahmet dileriz. Zira O’nun rahmeti sonsuzdur…

İnsan gönlünün derinliklerinde yatan sevgi ve merhamet, Allah’ın Rahmetiyle canlı durur ve beslenir. Bu Rahmet insanın bedeninde yansır, buradan ahlâk doğar. Rahmetle ahlâk arasında derin bir ilişki vardır. Fakat ahlâk, kişinin karakterindedir.

Bu karakter bugün hani ki, ahlâk temayüz etsin?

Ancak doğru sözlü, yalan söylemeyen bir insan karakterinde ahlakın yansıması söz konusudur. Ancak o zaman insanın gönlünün derinliklerinde Allah’ın sevgi ve merhameti canlı kalır ve beslenir.

Adalet, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde Rahmet ortaya çıkar.

Mesela Rahmet der ki:

‘…seven ve merhamet eden hiç öldürür mü?’

Hayır, öldüremez!..

Ama öldürme bütün hızıyla devam ediyor! Zira insanlık vicdanı kurumuştur…

Bunun en bariz örneği dünyanın bugünkü halidir.

Mesela Ahlâk der ki:

‘… Adam öldürmek kötüdür, bu katilliktir. Katil olmak gayri ahlaki bir durumdur ve ahlâksızlığın başıdır.’

Mesela Adalet der ki:

‘…Kim kimi öldürürse; zengin, fakir, siyah, beyaz, doğulu, batılı oluşuna bakılmaksızın hesabı sorulmalıdır.’

Mesela Hukuk der ki:

‘…Kim birisini öldürürse kısas edilmelidir, idam edilmelidir veya ona şu kadar yıl ceza verilmelidir.’

Yani Hukuk bunu bir karşılığa bağlar. Dolayısıyla rahmet, adalet, ahlâk ve hukuk arasında bir ilişki vardır. Hukuk kuralları adalete uygun olmalıdır.

Adalet, ahlâktan güç alır. Ahlâkın kökünde rahmet olur. Adalet ve ahlâk gibi kurallar insanlar birbirini sevsin, bir arada huzur içinde yaşasın diye vardır. Çünkü Kabil’in Habil’i öldürme zemininin altında yatan hakikat budur.

Daha sonra mülk sahibi olduğunu iddia edenler, bunun etrafına görevliler tayin ettiler. Önce bekçi yerleştirdiler. Ordular kurdular. Hesap uzmanları hazırladılar. Bunun adına da devlet dediler.

Adalet mülkün temelidir’ sözü ile Hz. Ömer şunu söyledi:

‘…Servet ve iktidar (mülk) adilce dağıtılmalıdır. Servet ve iktidar bir kişi veya grup elinde temerküz etmemelidir.

Bunların özeti, İslam’ın insanlığa vermek istediği mesajlar şudur:

Birincisi MÜLKİYETTİR:

Mülkiyet, sahip olduğumuz şeyler demektir. Yani bu noktada Allah:

Mülk Allah’ındır.’ der (Zümer, 6)

Yine Allah: ‘İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur.’ (Necm, 39) Buyurur.

Yani siz hiçbir şeyin sahibi değilsiniz ve her şeyin sahibi Allah’tır. Önce bu şekilde kabul edilmelidir.

Hayatın temeli budur. Yani sahip olunan (bilgi, servet, iktidar) bir kişi veya bir grubun elinde toplandığında, diğer insanlara karşı üstünlük kurulmamalıdır!

Hz. Peygamber şöyle der:

Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın.’

Buradaki kasıt, kişinin sahip olduklarını nasıl kullandığı, eline bir güç, servet ya da iktidar geçtiğinde nasıl bir davranış sergileyeceğine dikkat edilmelidir.

İkincisi ADALETTİR.

Üçüncüsü VELAYETTİR. Burada aranacak husus, ‘dostumuz ve düşmanımız kimdir’ meselesidir.

Mesela şu an kim dünyanın ezan okunan yerlerini bombalanıyorsa, ülkeler işgal, talan ve yağma ediliyorsa, kadınlar tecavüze uğruyorsa…

Bunları yapanlar bizim dostumuz değildir…

Hiç dost öldürür mü? İşgal, talan, yağmalama ve kadınlara tecavüz eder mi?

Hayır, etmez!

İşte bunlara karşı susan bir din, bir Müslüman ölüdür…

Bir örnek daha:

Hz. Peygamber bir adamla tokalaşır ve adamın elindeki nasırlar eline batar…

Peygamberimiz o adama ‘ne iş yapıyorsun’ diye sorar. Adamda ‘tarlalarda ailemi geçindirmek için çalışırım’ diye cevap verir.

Peygamberimiz adamın elini tutup önce öper, sonra yukarı kaldırıp ‘cehennem ateşi bu ele asla dokunmayacak’ der.

Peygamberimiz burada emeğin ne denli önemli olduğuna vurgu yapar.

Diğer bir örnek daha:

Yine Hz. Peygamber’e Ebu Cehil gelir ve der ki:

Senin dinine girdiğimde bana ne var?’

Hz. Peygamber de şöyle cevap verir:

Şu yanımda oturan siyah yüzlü Bilal’e ne varsa, sana da o var.’

Buna karşılık Ebu Cehil, ‘Öyle din olmaz olsunBen kölem olan birisiyle aynı yerde oturamam!’ der ve çekip gider.

Günümüzde sosyal ilişkilerde böyle değil mi? Aynı düşünce yapısındaki servet sahiplerine gidip, aynı şeyleri söyleyin, aynen rahatsız olacaklardır.

Halbuki istediğiniz kadar malınız mülkünüz olsun, İstediğiniz kadar profesör olun, istediğiniz kadar kitap yazın, istediğiniz kadar âlim olun, istediğiniz kadar yetenekli olun, istediğiniz kadar dil bilin; öldüğünüzde sonunda mezarın içinde böceklere yem olmuyor musunuz? Böcekler sizin de beyninizi yemeyecek mi?

Mezarlıklar kendisini vazgeçilmez olduğunu sanan insanlarla doludur. İnsanlar hayatta o kadar piramit, o kadar put dikmelerine rağmen kendilerine bir fayda olmadığı gibi, kendileri de yok olup gitmiştir.

Buna rağmen insanlık hayatı devam ediyor…

Kadın erkek, siyahla beyaz, doğuyla batı eşit yaratılmadı mı? Allah, birini görmemezlik ederek, diğerine hiç avantaj sağladı mı?

İnsanın sakat doğması bile anne rahmine düştüğü aşamalarda meydana gelmiştir. Yani ortada bir yanlış evlilik yapılmıştır, genetik vb. bir şey olmuştur.

İnsanlar bir tek ümmetti; Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. Peygamberler aracılığı ile insanların anlaşmazlığa düştükleri konular hakkında aralarında hüküm vermek için hak kitap da indirdi. Halbuki, o konularda anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düşen kitap ehlinden başkası değildi. Bunun üzerine Allah, kendi iradesiyle, inananları ihtilafa düştükleri hakikate eriştirdi. Çünkü Allah, dileyeni doğru yola ulaştırır.’ Bakara Suresi 213. ayet

Allah sizi önce eşit olarak var etti, sonra bu eşitliğin bozulduğu hallerde buna tepki duyacak, itiraz edecek ve yeniden eşitlik sağlayacak bir duyguyu içinize yerleştirerek sizi adaletli, adalete karşı hassas bir varlık haline getirdi.

Bu nedenle insanların içinde adalet duygusu vardır. Adalet evrensel bir kavramdır. Dünyanın neresinde bir mücadele varsa, kökeninde adalet hissinin eşitsizliği vardır.

Eğer bir cemaatte, bir devlette, bir toplulukta, bir mecliste kimde para mevzusu varsa, orada tuğyan vardır.

Kur’an’ın hayır dediği ilk şey, Kâbe’ye egemen olan dokuz kişilik tefeci, bezirgân çete olmuştur!

Bunların hepsi, Kavimlerin zenginlikten şımarmış olması, tefeci bezirgân çete olmuş olmasındandır!  

Gelin bizlerin tefeci, bezirgân çete olmamamız için Rabbimize yalvaralım!

Zira ‘Benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir.’ Hûd Suresi 56. Ayet

Allah sırat-ı müstakim üzerinedir. İşte ahlâk dediğimiz şeyin tanımı burada ortaya çıkıyor. Ahlâk, kişinin bir lafa, bir söze bakması değil, insanların bizzat kendilerinin yaptığı şeye çağırmasıdır.

Eğer:

Ben böyle bir şey yapıyorum, siz de buna gelin’ deyin, böylece ahlâkı çağırmış olursunuz.

Fakat siz bir laf ediyor, Lakin o lafla amel etmiyorsanız, sadece münafıklık etmiş olursunuz!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.