ŞEYTANIN ÜÇ BÜYÜK TUZAĞI

logo5

ŞEYTANIN ÜÇ BÜYÜK TUZAĞI 

Şeytanın üç büyük tuzağı vardır… Bunların olduğu yer cehennemdir.

KİBİR, Âdem çamurdan yaratıldığı için Şeytan, ‘Sen kim oluyorsun?’ diyerek Âdemi aşağıladı. Şeytan, kibirlendi. Bu anlamda kibir sahibi yığınla insan müsveddesi yeryüzünde şeytan adına dolaşıyor.

HASET, Şeytan Âdem’de var olan insan olma özelliklerini kıskandı.

Burada sembolik olan Kabil ve Habil kıssasını hatırlamak gerekir. Kabil Habil’i haset, kıskançlık ve mülkiyet sebebiyle öldürdü. Kabil bir yere sahip oldu ve ‘burası benim’ dedi. Habil de ‘hayır senin değil, herkesin’ dedi ve Kabil cinayeti işledi.

HIRS, İnsan yeryüzünde her şeyi toplamaya başladı. Yıkılmayacak bir iktidara sahip olacağına Şeytan insanı kandırdı. Böylece İnsan kibirlendi, elindekini kifayetsiz buldu, başkalarının elindekini kıskandı. Onlara da sahip olayım dedi ve ateşin odunu yaktığı gibi haset insanı yaktı/kavurdu.

Paçalarından dökülen bu kötülük, insanları şeytanlaştırdı…

Biz genellikle zenginin elindekine fakirin, iç çekmesini ‘haset’ zannederiz! Hâlbuki durum tam tersi… Gerçek haset, zenginin diğerlerinin elindekine göz dikmesiymiş! Böylece insan, ‘Her şey bende/benim olsun! Herkes benim kölem olsun! Yeryüzünün tek sahibi ben olayım’ duygularına kapılıp/gitti.

Davut kıssasında geçen doksan dokuz koyuna bir koyun olayında anlatılan budur. Adamın doksan dokuz koyunu vardı. Diğerinin de bir koyunu vardı. Doksan dokuz koyunu olan adam, o bir koyunda benim olsun demişti.

Bu şeytani şeyler, modern hayatın insana dayattığı Kapitalist hayat tarzıdır.

Hırs, haset ve kibir kavramları, kişiye çocukluğundan itibaren ailede zerk edilir.  Mesela şu okulu bir kazansam, bu kadar biriktirsem, en yükseğe çıksam gibi daha bir sürü söylemler…

Bu söylemler, çocuğun kodlarıyla oynanırsa daha bir kök salar. Sonunda çocuk bir yarış atı hızıyla koşturur.

Arkadaşlar, bu yanlış kodlanan hayata karşı tavır almak lazım!

Zira İslam, bu kötülüklere karşı bir duruştur. İlle de başarılı olmayabiliriz. İlle de devlet kurmak, yönetmek ve dünyayı ele geçirmek zorunda değiliz. Biz tavır almak ve duruş sergilemekle mükellefiz. Sayımız az olabilir, fakat bizim bu kötülüklere karşı tavır koymamız yeryüzünde ki asli görevimizdir.

Hz. Muhammed zamanında dünyada ki kötülükler düzelmedi de, bize ne oluyor ki kötülükleri düzeltmeye kalkıyoruz? Diyenlere yazıklar olsun…

İnsan olarak biz ihtiraslarımızın peşinde koşmayalım yeter… Çünkü ihtiras; insanın kışkırtılmış duygularıdır! Bir insanın yüz tane ev almasının ne anlamı var? Bunun izahı sizce nedir?

Bir Müslümanın elinde bir birikim varsa şu dört şeyden birinde kullanılmalıdır. Aksi halde bu kenz olur ve kenz olan mal için Allah, ‘biriktirdiklerinizle dağlanacaksınız’ tehdidinde bulunur!

Bir Müslüman elindeki birikimi:

  • Ya iş ve istihdam yapacak,
  • Ya vakf edecek,
  • Ya infak edecek,
  • Ya da karz-ı hasen yapacak,

Bunun dışında bir yere para yatırmak din de haramdır. İhtiyacınızdan fazlasıyla mülkiyet ilişkisi kurmak, ‘bu benim’ demek doğru değildir.

Allah’a inanmak, esas itibariyle güvenmekten geçer. Allah’a güvenmeyen korkusundan biriktirir. Sonuç itibariyle Allah’a güvenelim ARKADAŞLAR

Çünkü Yağmuru yağdıracak, nebat bitirecek, gülleri açtıracak Allah’tır. Allah, sözünden asla dönmez!

Gelin Allah’a tevekkül edelim ARKADAŞLAR

Kaldı ki Hz. Muhammed, üzerinde dünya mülkü olmadan ölmüştür. Üzgünüm ki, Servete karşı bu tutumundan, paylaşımından habersiz Müslümanların ekonomik/politik duruşlarını ABD, zorla kapitalizme kanalize etmiştir.

İslam’ın sosyal yönü maalesef Müslümanlar tarafından ihmal edilmiştir. İhmalin sebebi şudur; Müslümanların zihniyle çok uğraşılmıştır. Özellikle bu işle ABD, fazlasıyla ilgilenmiştir.

Hâlbuki Tâhâ Sûresi ayet 18 de:

Allah Musa’ya dedi ki: Bu nedir? Musa cevap verdi: Benim asamdır. Allah, at onu dedi.’

Sûfiler bu ayeti şöyle yorumlamıştır:

Benim” asam demek şirktir. Bu yüzden “at onu” denildi. Demek ki bizim hayatımız bilerek/bilmeyerek ŞİRK içinde geçmektedir…

Allah, sonumuzu hayır kılsın… 

İnsanların vicdanları Allah’tan, dinden, kitaptan, Resulden, emekten, eşitlikten, yenilik fikirlerden, akıldan uzak kalınca; hayata, tabiata karşı düşman oluyor ve şaşı bakıyor. Öyle bir düşmanlık ki bir solcu hala Allah diyemiyor. Öyle bir düşmanlık ki bir solcu hala bir Müslümana sıcak bakamıyor.

Kaldı ki Kur’an Hûd Sûresi ayet 56 da şöyle buyuruyor; ‘Benim Rabbim sırat-ı müstakim üzeredir.’

Bu nasıl olur? Eğer siz bir laf ediyor, fakat o lafla amel etmiyorsanız, bu ahlâki bir çağrı olmuş olmuyor. Allah, sırat-ı müstakim üzere olduğunu söylerken bunu söylüyor.

Bu bizi ilgilendiren şey değil, bizi ilgilendiren şey, Felsefik formattan sıyrılmış Ahlakı, hayatta temerküz ettirmektir. Yoksa kişinin bir lafa, bir söze insanları çağırması değil, yaptığı şeye insanları çağırmasıdır. Eğer siz bir şey yapıyor ve insanlara ‘ben böyle yapıyorum, siz de buna gelin’ diyebiliyorsanız, insanları ahlâka çağırıyorsunuzdur.

Tebliğin esası budur!

Allah size adaleti emreder’ diyor. Nahl Sûresi ayet 90

Evet, adalet bize bu dünyada lazım, fakat kıyamette nasıl muamele oluruz bilemem. İnşaAllah rahmet ile muamele olunuruz. Biz ancak bunu talep ederiz…

Allah’ın bizden istediği dünyada adaletli olmaktır. Yani Allah’ın kendine farz kıldığı şeylerin kulları üzerinde de görünmüş olmasıdır.

Hz. Muhammed’in hayatında şu dört sahne oldukça önemlidir:

Hılfu’l-Fudul,

Hz. Muhammed, daha yirmi beş yaşındayken adalet üzere yemin edip bu teşkilat kuruyor. Hılfu’l-Fudul, adalet üzerine yemin edilerek girilen bir teşkilattı. İster Mekkeli, ister yabancı olsun kimliğine bakılmaksızın adaleti sağlayacağına, zulme uğrayan kişiye maddi manevi yardımda bulunacağına yemin edilerek girilen bir teşkilat.

Kur’an’da ki sosyal içerikli ayetlerin özünde yatan ana kavram adalet,

Mescide bir adam girer ve ‘Hanginiz Muhammed’ diye sorar. Aynı yerde saf durmuş sahabe sessiz. Gelen adam Hz. Muhammed’i tanımıyor.

Hz. Muhammed’in adaletinden verilecek misaller sayılmayacak çoktur.

  • Orduya bir kez tayin ettiğini ikinci kez tayin etmiyor.
  • Geride bir defa vekil bıraktığını ikinci kez vekil bırakmıyor.
  • Onun dünyasında ebedi makamlar, ebedi görevler yoktur.
  • Alt, üst hiyerarşi diye bir şey yoktur.
  • Patron işçi ilişkisi yok sadece ortaklık vardır.
  • Böylece kimse kimseye üstün olmuyor.
  • Muhammed’in bu tarzı pazarda da yönetim anlayışında da ticaret ilişkilerinde de, aile ilişkilerinde de böyledir.

Medine Sözleşmesi,

Kur’an-ı Kerim’de MÂİDE SURESİ 42. ayette:

Onlar, yalanı çok dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.’

‘Onlar arasında adaletle hükmet’ Yani sen onlardan birisin, onların üstüne çıkma, onlardan ayrı bir makam mevki oluşturma ama onların arasında adalete ve eşitliğe göre hükmet diyor. Onun düşünce, ruh ve gönül dünyasında hâkim olan esas kavramın adalet olduğunu görüyoruz.

Veda Hutbesi,

Bu dünyada lazım olan tek şey adalettir. Kur’an ruhu ile Peygamber vicdanı adaletle bir araya geldiğini görüyoruz. İnsanları mutlu edecek, devleti milleti düzlüğe çıkaracak, yeryüzünde barışı sağlayacak olan tek şey yalnızca adalettir.

Dünyada adaletin tesisi cennetin tesisidir. Cennet önce evden başlar, yüz metrekare içerisinde cennet hayatı yaşayabilirsin. Buradan mahalleye geçer, sonra arkadaş topluluğuna, ardından şehre, ülkeye, nihayetinde dünyaya geçer.

Cennet hayatı yaşamak demek, bir takım değerleri hayata geçirmek demektir. Bunların başında sevgi, merhamet, kardeşlik, paylaşım, adalet ve eşitlik gelir.

Bunların olduğu, yaşandığı yer cennettir.

Değilse ihtiras, hırs, haset ve kibrin olduğu yer; cehennemdir, Şeytanın insana kurduğu tuzaklarıdır…

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.