ALLAH, EKMEK, ÖZGÜRLÜK DİYENLERİ DUYMAYAN ZALİMLER VE SELEFİLİK

logo5

ALLAH, EKMEK, ÖZGÜRLÜK DİYENLERİ DUYMAYAN ZALİMLER VE SELEFİLİK

Zalimden kastım, muktedir olanlardır. Yani gücü elinde tutanlardır…

İş neticesiyle belli olur, bundan emin olun.

  • Eğer bir kişi ilkesiz davranışlar sergiler, çıkarı ve menfaati uğruna arkadaşını satarsa, onu hemen terk edin derim.
  • Eğer bir iktidar yalanı, talanı, haramı ve yiyicileri kollarsa, hemen oradan uzaklaşın derim.
  • Eğer bir iktidar ‘Allah, ekmek, özgürlük’ diyenleri duymazsa, o iktidarın yanında durmayın derim. Değilse, o iktidarın zulmüne ortak olursunuz!
  • Eğer ‘Kim bir fikri içtenlikle savunur, hayatına aktarır, ikiyüzlü davranışlardan kaçınırsa,’ Hemen ona yapışın derim. Çünkü kurtuluş buradadır! Buna yürekten inanıyorum.

***

Peygamberlerin görevleri, kalpsiz dünyaya İslam’ın barışını, sevgi ve merhametini taşımaktır. Kur’an’ı Kerim’in ruhu da budur.

Zulmün gücü zor kullanmaktan, İslam’ın gücü de haklılığından gelir!

Lakin haklı bir fikir, gül bahçesinde bitmez. Kabul edilsin veya edilmesin fıtratı gereği insanlar hep kervana koşarlar. Genel olarak insanlar, doğru bir sözü duymak istemezler. Çünkü bundan rahatsız olurlar!’

Mesela ‘Dost ve Düşman’ konusunda Hz. Ömer dedi ki, ‘Bir kimse namaz kıla kıla beli kambur olsa, oruç tuta tuta damarları kurusa, Allah’ı zikr ede ede, dili aşınsa; Allah’a inananları dost bilip sevmedikçe, düşmanlarını düşman bilip gereğini yapmadıkça, bu yaptıkları boşunadır’!

Demek ki dost ve düşman idraki, İslam’da önemli bir meseledir. Çünkü bu kavramların içinde ‘sevgi, merhamet ve adalet’ vardır. Adaletin zayii, ‘Zulümdür’. Zulüm, düşmanın silahıdır, şeytanı sevindirir, dostu kahreder.

***

Cengiz Aytmatov’da dedi ki, ‘Mankurtlaşmış insanlar, düşmanın ajanı, gönüllü askerleridir. Çünkü Mankurtlar aidiyetlerini kaybetmişlerdir. Yaptıklarından haberleri dahi yoktur’.

Teoride Kur’an’ın ne dediğinden, pratikte Peygamberin ne yaptığını idrakten aciz olanlar da aynen böyledir. Ayetlerin mecaz, teşbih ve kinaye içeriklerinden de habersizdirler!

Kur’an’ın Muhkem ayeti vardır, Müteşabih ayeti vardır. Dedikleri vardır, demek istedikleri vardır. Bunu düşünmek gerekir. Tabi nasipse…

***

Muhammet İkbal dedi ki, ‘Zihni düşünceleri değiştirmeyenlerden yenilik yapmalarını bekleyemezsiniz’, sözü hala anlaşılmış değildir.

İkbal’in dediği gibi Müslümanların dünyada hak ettikleri yere gelmeleri için, zihniyetlerini değiştirmelidirler. Bunun için Müslümanlar, yeni bir zihniyete kavuşmak, asrın idrakine İslam’ı söyletmek zorundadırlar.

Dinin ruhunu yenilemek için bütün peygamberler, hep bu yolu takip etmişlerdir.

Yani bütün peygamberler, düzene ve düzen koruyucularına meydan okumuş, onlara itiraz etmiş, mazlumun ve ezilenin yanında olmuş, insanları gütmek için değil, onların yanında adaletle hükmetmişlerdir.

İnsanların aralarında adaletle hükmetmek için gönderilen Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam’ın özünde ki müdafaa ruhunu kaybetti, yerini siyaset ve hırs aldı.

***

Ebubekir iki yıl, Ömer on yıl, Osman on iki yıl, Ali beş yıl boyunca halife oldular.

Ebubekir iki yıl boyunca mürtetlerin peşine düştü. Buradaki Mürted kavramı, dinden dönmek değil, zekâtla ilgiliydi.

***  

Ömer on yıl İslam ordularını savaştan savaşa taşıdı. Hatta Müslümanlar, Azerbaycan’a kadar gitti.

İçe dönük ilk şiddet olayı, Ömer’in öldürülmesiyle başladı. Buna sebep Halife Ömer’in ‘zenginlerin mallarını yoksullara dağıtacağı, vergileri arttıracağı’ demesi oldu.

***

Osman döneminde sisteme barışçı yollardan katılma imkânı bulamayan muhalefet, şiddeti seçti, ortalık karıştı. On iki yıl kargaşa içinde geçen zamanın sonunda Osman’da öldürüldü.

***

Ali, Müslümanların yeryüzündeki sarsılan otoritesini yeniden kurmak istese de, Muaviye isyanları ve iktidar hırsı sebebiyle binlerce insan öldü. Bu arada Ali katledildi.

***

Demek ki, Hz. Peygamberin ölümünden sonra geçen zaman dilimi içinde üç Halife öldürülmüştür!

***

Müslümanlar büyük bir şok geçirdi. Şokun sebebi, Müslümanların Sistem tecrübeleri, halife olacak kişinin ne kadar süre işbaşında kalacağı, kim tarafından seçileceği, kaç yılda bir seçileceği konularında tecrübe sahibi olunmadıklarıydı. Bu sebeptendir ki işin içine kan bulaştırıldı.

***

Muaviye halifeliğini ilan ettikten sonra,  Emevi Yönetimi idareyi Saltanata dönüştürdü. Yezitle birlikte Müslümanların kanı dökülmeye devam etti. En büyük acı Kerbela’da yaşandı.

Yezit, bir hırs uğruna Medine’ye baskın düzenledi. Sahabe kadınlara tecavüz ettirdi ve ardından Mekke’yi işgal edip Kâbe’yi yaktırdı. İslam’ın adaleti, eşitliği, barışçı mesajı Kerbela’da toprağa gömüldü.

Bu tarih itibariyle İslam dünyası, barışa hasret kaldı, sürekli ayaklanmalar, isyanlar, kanlı ihtilaller, saray darbeleri birbirini izledi.

Emeviler, kendi yaptıklarını meşrulaştırmak için İslam’da yollar aradılar. Bulamadıklarında da gerekçeler uydurdular.

Mesela, Hadis kitaplarının ‘İman’ bölümlerine mevzu görüşler koydular. ‘Kalbinde hardal tanesi kadar imanı olan bir kimse denizköpüğü kadar günah işlemiş olsa bile affolur’ gibi…

Hâlbuki Saltanat, İslam’i bir yönetim biçimi değildi. İslâm’daki ‘rıza’ ilkesine aykırıydı. Evlat katli büyük günah olmasına rağmen, Saltanat için evlat katli meşru görüldü.

Bu ve benzeri olaylar sonunda İslâm düşüncesi giderek radikalleşti. Farklı fikirlere karşı tahammülü olmayan görüşler gündeme geldi.

***

İslâm düşünce tarihi içinde yeniliğe tahammülü olmayan, düşünce üretimine karşı olan görüş ‘Selefiliktir’. Selefilik, ortaya konulmak istenen her şeye karşı çıkmış, bunuda bidat saymıştır.

Hz. Peygamberin vefatının ardından, ‘Peygamberin olmadığı çağlarda Müslümanlar kime uyacaktı, siyasi, iktisadi ve fikrî birlik nasıl sağlanacaktı, Hz. Peygamberden sonra vahiy inmeyeceğine göre, meydana gelecek sorunlar nasıl çözülecekti, otorite boşluğu nasıl doldurulacaktı’ gibi sorunlar ortaya çıkınca, Müslümanlar fikir ayrılığa düştüler.

İşte tamda bu noktada Selefilik akımı, ‘Herkes kendi kafasına göre konuşup durmasın, ayet ne diyorsa ona uyulsun, kimse ayetlerle ilgili yorum yapmasın, kimse aklından konuşmasın, Ayetin dışsal ilk anlamı ne diyorsa ona uyulsun, herkes bidattan kaçınsın.’ demiştir.

Selefilerin ileri gelen âlimlerinin başında ’İbn-i Teymiyye’ gelir.

Yani Selefler; ‘Bir tek görüş olsun, herkes ona uysun’ dediler. Fakat pratikte birçok farklı fikirlerin çıkmasına engel olamadıkları için, farklı görüşleri yok saydılar.

***

Böylece İslam’ın barış soluğu kesildi. İslam’ın barış soluğunu kesenler, dünyaya barışı da getiremediler!

***

Yine İslam adına yapılan tüm yorumlara ve yenilikçi çalışmalara Bidat diyerek karşı çıkanlardan biri de, Muhammed bin Abdülvahhab’dır. Görüşleri, Suudiler arasında “Vahhabilik” adıyla yayıldı.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.