KAVRAMLARIN DİLİ VE MÜNAFIKLIK

logo5

KAVRAMLARIN DİLİ VE MÜNAFIKLIK

 ‘….Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar, de ki ihtiyaçtan fazlasını……’

(Bakara 219 Ayet)

Salât’ın Zekât’la birlikte geçtiği yerler, Kur’an’ı Kerimin belkemiği yerleridir!

Zekât sınırlandırmak, dondurmak ve kırkta bire indirmek değildir. Bu Zekâtın ruhuna uygun düşmez!

Zekât, ihtiyaçtan fazla olan şeydir ve onu vermek asıldır. Vermedikten sonra dünya malın olsa neye yarar.

*

Salât’ın karşılığı ‘destek, yardım ve dayanışmaktır.

Salât insan için kullanıldığında, ateşe odun atmak gibidir. Ateşin sönmemesi için ateşe odun atmak ne ise, Salâtı kime yapıyorsanız desteklemekte odur.

Mesela binlerce dernek isminden bahsedilebilir. Bu dernek isimlerinin sonu hep ‘Yardımlaşma, Dayanışma’ şeklinde biter. Benimde söylemek istediğim ‘Salât’ tam da budur.

Kur’an’ı Kerimde namaz anlamına gelen kavram sayısı çok değildir.

Kur’an’da ‘Salât’ kavramı 130 yerde kullanılmaktadır. 10 yerde, tespih ve tenzih ile beraber geçer. Kalan 120 yerde ise yardımlaşma ve dayanışma anlamında kullanılır.

*

Kapitalist yaşamın olmazı ‘çıkar ve menfaattir’…

Kapitalizm batağında boğulan, tembellik uykusundan uyanmayan insanların hazin durumlarını kabul etmek cidden zordur…

İster kabul edilsin, ister edilmesin bu görüşler insan için sarsıcıdır…

Yeryüzündeki açlığı ortadan kaldırmanın yolu; ekonomik hayatı normale döndürmekten geçer…

*

Allah, Peygamberleri vasıtasıyla dini tebliğ etti! Onlarda, gönderilen dini önce kendileri yaşadılar, tutuşturdukları iyilik, güzellik, doğruluk meşalesinin sönmemesi için insanlara dini tebliğ ettiler!

Hz. Peygamber dedi ki:

Dikkat edin! Vücutta öyle bir yer vardır ki, o iyi olursa bütün vücut iyi, o bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. Dikkat edin! O yer kalptir.’

Bu veciz sözden de anlaşılıyor ki, insanoğlunun davranışlarının özünde mutlaka iyi bir ‘niyet’ olmalıdır.

İnanmak; imanı zorunlu ve kalbin kabulünü gerekli kılar. İmanın en büyük göstergesi, ‘amel, iş ve davranıştır.’ Bunların da göstergesi, niyettir.

*

İslam’ın insanı şok eden bir iddiası vardır. Oda Ahiret günüdür. İnsanlar bu günde davranışlarından sorulacaktır.

Allah’a imanla birlikte bu gün sürekli tekrarlanır.

Tahrif edilmiş olan diğer dinlerde ‘Ahiret İnancı’ farklı boyutlarda şöyle anlaşılmıştır.

Hz. Peygambere karşı olanlar Müşrikler dediler ki:

Biz ölürüz, sonrada toprak oluruz.’

İsrail oğulları:

Günahımız olsa da, Rab Yahova bizim dışımızda kalan herkesi Cehenneme koyacaktır.’

Hıristiyanlar:

İsa Mesih bizim için kendini feda etti, bundan dolayı bizler günahtan beriyiz.’

Uzak Doğu:

Hint/Çin/Japon/Kore dinlerde, ‘Reenkarnasyon’ hâkimdir.

Bu konuda en doğru yaklaşım İslam’ındır.

İslam’a doğru inanmak için önce, kaynağına (Kur’an’a ve Sünnete) gitmek gerekir.

*

Doğru bir inanca kavuşmak doğru işle, doğru iş doğru niyetle olur.

Kur’an’ın birçok yerinde Salih amelden bahsedilir.

Hz. Peygamber buyurdu ki:

Sulh ve Salahın merkezi kalptir.’ Kalbi bozuk olanın işinde doğruluk yoktur. Toplumun huzuru için de adalete dayalı doğru ‘’ ve ‘ahlak’ gereklidir.

Demek ki Allah’ın öngördüğü Dar-us-Selam demek, fitneden uzak olan bir kalp, samimi bir niyet ve doğru işler demekmiş…

Takvayı insan hayvan, bitki, doğanın yapısını korumakta aramalıdır. O halde takva, varoluşun hikmetini kavramak, doğayı çıkar ve menfaat adına talan etmemektir.

Değilse, yakasız gömlek giymek, sakal bırakmak, tespih çekmek takva ehli olmak değildir.

*

Kuran’da Allah mecaz, teşbih, kıssa, mesel ve kavram dillerini kullanarak  konuşur. Yani Allah, kullarının anladığı dilden konuşur.

Bu kavramlardan birisi ‘münafıklıktır’.

Sözü önemli kılan şey, Müslümanların infak ve cihat’a olan bakışlarıdır.

Yani ‘bir kişide infak arttıkça nifak, nifak artıkça da infak azalır.’

Bunun gibi Kur’an-ı Kerimde başka birçok kavram daha vardır:

Mümin, Müslüman, Sadık, Salih, sağır, kör, dilsiz, Karun, Haham, Ruhban, akılsız’ gibi…

Müslüman bunların bir kısmını gördükçe: “Bunlar beni ilgilendiriyor” der ve sevinir. Bir kısmı da gördüğünde de ‘Bunların benimle bir ilgisi yok’ diyerek tarihin derinliklerine gömmeye çalışır.

Hâlbuki bunların tamamı bizi ilgilendirir.

Kavramların tamamı bizi anlatmak için vardır.

Bunlar, yaşayan Kur’an’dır.

Her an ve her zaman biz olabiliriz’ demeliyiz. Kur’an’a tarihsel bir kitap gözüyle bakılamaz. Eğer böyle olsaydı, kime ne denilmiş ise o, orada kalırdı. Ancak yaşayan ve evrensel olan Kur’an açısından durum hiç de öyle değildir.

Münafık öyle bir kişiliktir ki; bir menfaat görünce hemen orada bitiverir. Ön sıralarda kendine ne yapar eder bir yer bulur.

Fakat iş; infak ve cihada geldiğinde ortalıktan kaybolur. Diğer bir ifadeyle münafık iki deliği olan tarla faresine benzer. Hangisinde sıkışırsa, hemen diğerine kaçar.

Kur’an’da anlatılan münafık kavramı Medine dönemi surelerinde geçer. Yani münafık Mekke’de yoktur.

Çünkü Mekke Müslümanların eziyet ve işkence gördükleri, can, mal ve fedakârlık noktasında bir birleriyle yarıştıkları bir yerdir. Medine döneminde ise münafık mantar gibi biter.

Çünkü Medine dönemi ‘iktidar, servet ve ikbal’ dönemidir.

Hz. Peygamberin yanına kadar sokulanlar, ‘Haydi savaşa!’ seslerini duyduklarında, birden bire kaybolurlardı.

Önceleri ‘Savaş için ayetler neden gelmiyor’ deyip duranlar, açık ve kesin savaşa izin veren ayetlerle karşı karşıya kaldıklarında şaşırıp kaldılar. Türlü bahaneler uydurmaya çalıştılar.

Onlar bizim Arap akrabalarımız, yakınlarımız, nasıl olur da onlarla vuruşuruz’. Dediler…

Bunlar yetmezmiş gibi ‘Hiç peygamber eline kılıç alıp savaşır mı? Onun işi insanları Allah’a ve Ahiret Gününe inanmaya çağırmak olmalı değil mi’? Dediler.

Münafıklığın, Muhammed Suresinde anlatılması da oldukça ilginçtir. Sure baştan sona ’Cihat’la başlar, infak çağrıları ile sonra erer.

‘…..kim cimrilik yaparsa kendine cimrilik yapmış olur. Allah zengindir, yoksul sizsiniz. Eğer yan çizerseniz yerinize sizin gibi olmayan başka bir topluluk getirir.’

Muhammed Suresi 38 Ayet

Tevbe’ suresinde münafıklığın genetiği çıkartılır. Sureyi okuyan bir Müslüman sure boyunca münafık olmak veya mümin olmak arasında gider gelir.

Üşenerek de olsa münafık namaz kılar. Allah’a ve Ahiret gününe inandığını söyler. Dini ritülleri (nüsukları) aksatmıyor görünür. İyi konuşur, inşallah, maşallah dilinden eksik olmaz. Din, iman nutukları atmakta oldukça ustadır.

Fakat iki şeyde yani cihat ve infak ta onları göremez ve bulmazsınız.

Münafık, sosyal ve ekonomik hayatta tevhide, birlik ve bütünlüğe, kaynaşıp güç olmaya hep karşıdır. Kendisini diğer insanlardan ayrı görmek ister. Kaybolmaktan, sıradanlaşmaktan korkar. Ayrı yerlerde oturmaya, tanınmamaya, bilinmemeye özen gösterir. Hep saraylarda, köşklerde yaşamak ister. Öyle ki Allah’ın verdiği mülkü asla paylaşmayı düşünmez. Ve eşit hale gelmekten hoşlanmaz.

Münafık; bir yandan Allah ne derse yaparım diye söz verir, fakat diğer yandan söylenilenleri görmezlikten gelir. Allah: “infak edin, temerküz etmeyin, ihtiyacınızdan fazlasını verin, paylaşın, rızık ve rızık kaynaklarında ki eşitliği bozmayın, Salih’in devesine dokunmayın” dedikçe o; bu emirleri hafife alır ve kulaklarını kapatır.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.