SİYASETE KİN VE NEFRET BULAŞINCA, DÜŞMANLIKLAR ÇOĞALIR…

logo5

Hedefe varmak için gidilen yola siyaset denir. Kısaca bu yola üç başlık altında gitmek istiyorum.”

1.  SİYASETE KİN VE NEFRET BULAŞINCA, DÜŞMANLIKLAR ÇOĞALIR…

 Cumhuriyet Türkiye’sinde Müslümanlar siyasetten uzak tutuldu. Bir köşede sıkıştırıldı, merkeze sokulmadı. Hâlbuki herkesin seçme/seçilme, özgürce yaşama hakkı vardır. Maalesef gücü elinde tutanlar, kendilerinin dışında, kimseye bu hakkı kullandırmamıştır.

Aslında siyaset erbabı, halkının moralini yüksek tutmak, kavgacı ve suçlayıcı bir dil kullanmaktan kaçındırmak zorundadırlar. Kavgacı ve yalan bir ortam sözü ve siyaseti anlamsız kılar. Kavga her zaman çatışmayı doğurur. Eğer bir siyasetçi gerginlikten beslenirse, kendisi ve mensubu için felaket olur.

Filhakika yeryüzünde meydana gelen olaylar, bir lokma ekmek için değil mi?

Dünya; manen harap olmuş, iktisaden çökmüş, politik baskılara maruz kalmış milletlerin amansız şekilde mücadelesine sahne olmaktadır. Bu gün de zalim ile mazlum arasındaki kavga devam ediyor. Dünyanın son gününe kadarda devam edecektir. Yazık ki, Müslümanlar taraf olmayı beceremiyor.

Siyaset yapacak olanlar, her daim mazlumun yanında durmalıdırlar. Zira davalar, acılar içinde doğar, refah içinde ölür. Hele kanayan bir yara görüldü mü, her insanın yüreği kanamalıdır.

Siyasi Davalar, gönülde büyür, beslenir ve heyecanını gönülden alır. Fakat gönülleri felç olmuş olanların davaları yoktur. İktidar olmak uğruna da olsa bir siyasetçi, ahlaki değerlerinden asla ödün vermemelidir.

Dünya var olalıdan beri varlığını sürdüren iki ‘Kurum’ vardır. Biri ordu, Diğeri dindir. Bu iki kurumun varlıklarını devam ettirmeleri için, belirli hareketlerin sürekli tekrarı gerekir. Her ikisinin de ortak tekrar itaattir. Birinde selâm, diğerinde namaz ön plandadır. Birinde silah, diğerinde maneviyat, hiç eksik olmamalıdır.

Siyaset dün, ortak akıl ve ortak bir dil kullanır, kardeşçe yaşarlardı. Bugünde; bakıyorsunuz ki, siyasetin içindekiler, her bir tarafa savrulmuş, duruşları, amaç ve gayeleri farklılaşmış, sevgi, vefa ve cömertlik duyguları sahteleşmiş, riyakâr davranışları çoğalmıştır. İşte insanın davranışlarının omurgasını bozan şeyler bunlardır.

 İnsanın gücü, Mülkün sahibi olan Allah’tandır. Eğer bu dayanma olmasaydı, Müslümanların gücü, kuşkusuz boşlukta kalırdı. Aslında Müslümanlar dün eski, köhne, köleci bir zihniyete karşı haykırmıştı… Bugün sadece Müslümanlar işin lafını yapmaktadır. Bir iş yapmak, kuvveti zorunlu kılar! Kuvvet birlikten, birlik sevgiden, sevgi de kişilerin bir birlerine güven duymasından doğar.

2. Hz. PEYGAMBERİN SİYASET ANLAYIŞI

 Medine Sözleşmesi,

Bu sözleşmede en çok adalet kelimesi geçer. Yani Resulün siyaset anlayışı, adaleti tesis etmek içindir.

Veda Hutbesi,

Veda Hutbesi hakların nasıl kullanılacağı ve nasıl dağıtılacağı üzerinedir. Yani Hz. Resul bu hakları adalet üzerine nasıl dağıtacağıdır.

Adalet,

Kur’an’ı Kerimdeki sosyal içerikli ayetlerin özünde yatan ana kavram adalettir. Hz. Peygamberin düşünce, ruh ve gönül dünyasında hâkim olan esas kavramın “adalet” olduğunu görüyoruz. Bize en güzel örnek Hz. Peygamberdir. Müslüman’larında öyle olması gerekir. Yani bu dünyada devlet/millet ve insanlar için lazım olan tek şey “adalettir.”

Hılfu’l-Fudul,

Adalet üzerine yemin edilerek girilen bir gençlik teşkilatıdır. Muhammed daha yirmi beş yaşındayken adalet üzere yemin ederek girmiştir. İster Mekkeli, ister yabancı olsun kimliğine bakılmaksızın, adaleti sağlayacağına, zulme uğrayan kişiye maddi manevi yardımda bulunacağına yemin edilerek girilirdi.

Hz. Peygamber, Müslüman olmayanlara İslam’ı (dini) tebliğ ederken sadece ‘doğruluktan’ bahsetti, teferruattan hiç konuşmadı. Arkadaşlarına anlatırken de aynı usulü takip etti, fazladan ‘Aranızda selamı yayın’ dedi. Hz. Muhammed, her zaman az konuşurdu, öz konuşurdu. Arkadaşları da o az ve öz konuşmadan çok şey anlardı.

Bu onurlu mücadeleyi son nefesine kadar sürdüren Müslüman’a müjdeler olsun! Tüm yalnızlığına rağmen topyekûn mücadele içinde yerini alana selam olsun!

Unutulmasın ki, yaşanılan asırlar, bir gün dile gelip konuşturulacaktır. Allah, akıl-baliğ her insandan mutlaka yaşadığı asırdan hesap soracaktır! Buna cevap verenlere selam olsun!

Sünnet ve Kur’an Hz. Peygamber nezdinde ete kemiğe bürünmüştü. Her sünnetin Kur’an’da mutlaka bir dayanağı vardı! Yani Allah bağışlayıcıdır, sevgi ve merhamet kaynağıdır dense; Kur’an’da mutlaka bir dayanağı vardı! Bundan hiç şüpheniz olmasın.

Büyüklük ve büyük konuşmak Allah’a mahsustur. Müslümanların görevi temel değerleri olan Kur’an’a ve Sünnete sarılmak, dürüst kalmak, cömert ve hukuktan yana olmaktır. Acaba insanın hayatında bu güzellikler ne kadar etkilidir?

3. GÜCE DAYALI İNSAN, KAVİM VE MİLLETLERİN SİYASETLERİ ARASINDA HASBİLİK VE ADALET YOKTUR, SADECE BENCİLLİK VE ZULÜM VARDIR!

Her ne kadar Mekke’nin ileri gelen müşrikleri Tavaf da etseler, salât da etseler, Kâbe’nin örtüsünü değiştirseler, hacılara su da dağıtsalar, gusül abdesti de alsalar, kırkta bir zekât da verseler,  bunları; gösteriş olsun diye yaparlardı. Aralarında rekabet için yaparlardı.

Mesela Ebu Cehil başta olmak üzere “Mekke’nin müşrikleri yerleri ve gökleri kim yarattı sorsan, hemen Allah derdi.”

 Mesela Tefeci bezirgânların en zengini Velid bin Muğire Kâbe’nin yeniden yapımı sırsında “Haram para getirmeyin” derdi.

Mesela Kur’an’da geçen Ebu Leheb gibi isimler Mekke’deki tefeci bezirgân düzeninin başıydı.

Mesela Ebu Süfyan, 9’lu çeteden biriydi.

Mülk Allah’ındır. Kim Bilgi, iktidar ve servete sahip çalmaya kalkarsa, ilahlık taslamış olurdu. Buna yeltenmek ise küfürdür.

EZ CÜMLE:

GÜCE DAYALI BU İNSANLARIN, KAVİM VE MİLLETLERE UYGULADIKLARI SİYASETLERİ HASBİLİK VE ADALET DEĞİL, SADECE BENCİLLİK VE ZULÜMDÜR!

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.