İNSANIN YARATILIŞI VE DİNİ DÜŞÜNCEDE Kİ AYRINTILAR…

logo5

İNSANIN YARATILIŞI VE DİNİ DÜŞÜNCEDE Kİ AYRINTILAR…

 Her canlı, bir erkekle bir dişinin birbirine karşı duydukları ilgi, alaka ve sevgisinden oluşur.

Rahim, sevgi ve merhametin dopdolu olduğu mekândır. O rahim ki sırrı çözülmüş değildir…

Allah, var edeceği bir varlığı kendilerine uygun bir mekâna (rahim) koyar. O mekânda Sperm/Yumurta birleşmesini sağlıyor ve tayin edilen zaman içinde canlıya dönüşür.

Biz buna “yaratılış kanunu” diyoruz.

Bu kanuniyet sadece insana mahsus değildir. Diğer bütün canlılarda aynı kanuna tabidir.

Tohum toprağa, toprak tohuma, ağaç suya, ateş oduna nasıl ilgi ve alaka duyarsa, hayat da bu yaratılışa uyar, kıyamete kadar böyle sürüp gider.

“Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları İslâm üzere tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar, kendilerine irade hürriyeti verildiği için haktan ayrılıp farklı farklı yollara gitmekten hiçbir zaman kurtulamazlar. “

Hud Suresi 118 Ayet

“Ancak Rabbinin merhamet ettikleri haktan ayrılmaz ve anlaşmazlığa düşmezler. Zaten Allah onları asıl bunun için yaratmıştır. Böylece Rabbinin: “Cehennemi mutlaka cinler ve insanlarla dolduracağım” sözü yerine gelmiş olacaktır.” 

Hud Suresi 119 Ayet

Yani eğer Allah dileseydi, bütün insanları bir topluluk yapardı. Fakat görüldüğü gibi yapmadı.

Niçin yapmadı?

 Çünkü Allah, insanın kendisine verdiği seçme yeteneğine saygı duymuştur…

Fakat insanın zalim ve cahilliği olduğu bir kere daha göstermiştir ki, zalim ve cahil insandan ilgi, sevgi, iyilik, güzellik ve doğruluk çıkmıyor. Çıkmadığı şöyle dursun, daha umursamaz bir tavır sergiliyor.

Eğer insan sevgiyi bilmezse, hayvanlaşır. Kendi evlatlarını yer, nitekim de öyle oldu ve hayat bozuldu.

Bu asırda insanın en büyük günahı sevgiyi unutmuş olmasıdır.

O halde insan hayat üzerinde düşünmeli… Gözünü yıldızların ötesine dikmeli… Varoluş sancılarını çekmeli… Kendi kozasını kendisi örmeli… Kendi Hıra’sını kendi vicdanında yeniden inşa etmeli… Üzerindeki ölüm örtüsünü kaldırıp atmalı… Mazlumların yanında durmalı… Her tür baskı, zulm ve zorbalığa meydan okumalı… İnancına, emeğine zincir vurulamayacağını haykırmalı… Şehrin sokaklarına inmeli ve toplumsal sorumluluk yüklenmeli… Allah’ın kendisine verdiği sayısız nimetlerine karşı nankör olmamalıdır…

İşte insan bunun için var edilmiştir!

 Allah’ın ezeli ve ebedi mesajı hayatın içinden okunduğunda görülecektir ki; Allah insanı söze, adalete, özgürlüğe, sevgiye, merhamete, doğruluğa, dürüstlüğe çağırmaktadır!

Eğer insan hayatı içinde bunlar yoksa o zaman insan; “niçin vardır?”

O zaman dine yeni bir gözle bakmalı, kendi çağımızın çocukları olmalı, toplumda var olan eşitsizliği ve mülkiyetin dağılımındaki bozukluğun nedenlerini yeniden ortaya koymalıyız…

Hz. Peygamber şöyle dedi:

Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın”.

Buradaki kasıt, kişinin sahip olduklarını nasıl kullandığı, eline bir güç, servet ya da iktidar geçtiğinde nasıl bir davranış sergileyeceğini gözleyin. Yani kişi bir şeye sahip olduğunda şımarıyor mu, yoksa ye’se mi düşüyor ona bakın. Kişinin dindarlığı burada ortaya çıkar.

Zayıfın ve ezilenin gözüyle Kur’an okunursa görülecektir ki, O hep “Mülk” etrafında dönüyor!

Kur’an, “Allah’a ve Ahiret gününe” imanın saf bir iman olduğunu söylüyor. Yani Allah, dış dünyada görünen bir nesne olmadığı için,  O’nu görüyormuşçasına, Kıyameti de henüz gerçekleşmemiş olduğundan, O’na gidip gelmişçesine iman etmemizi ister.

Araf Suresi 158 de, üç şeyi ortaya koyar, Hz. Peygamberde bu üç şeyi insanlığa haykırır:

  • Mülk Allah’ındır.
  • Allah’tan başka ilah yoktur.
  • Muhammed Allah’ın yeryüzündeki elçisidir.

Peygamberin geliş nedeni de budur.

Bu üç şeyi tam olarak anlamamış olanlar, İslam’ı anlamamıştır. Dine önce “Lehu’l-Mülk” kapısından girilir.

Kur’an’da inananlar için “mülk peşinde koşun” diye bir hükmü yoktur. Fakat “adalet, iyilik güzellik ve doğruluk” peşinde koşmak vardır.

İnfakta buluşmak hayatın zevkidir. Bu zevki tatmayan birisi, emanetçi olduğunu unutandır, açın halini anlamayandır, paylaşmayı bilmeyendir. Zaten Allah, ona sevgi ve kardeşliği unutturur. Bir araya gelmelerini zorlaştırır. Aralarında münafıklığı yaygınlaştırır.

Kur’an inanana öğüt veren ve sorumluluk yükleyen bir kitaptır. İşte Müslüman’ın içinde çıkamadığı müşkülü burasıdır. Sorumluluk almakta direniyor olmasıdır. 

Allah her an bir işte ve oluştadır. Tevhidin mahiyeti de budur.

*** 

Mekke’de müşrikler kendi aralarında dediler ki:

Biz bu Muhammed’le başa çıkamıyoruz. Kimse bunu dinlemesin. Bu delidir, kâhindir… Ne yapalım? Ehli kitaptan yardım isteyelim.” dediler.

Kalkıp Yahudilere gittiler. Onlara dediler ki:

Siz kitap ehli olan insanlarsınız. Bizim kavmimizde bir adam çıktı, bize yardımcı olun,

Yahudiler de dediler ki:

Gidin ona üç soru sorun. Eğer bu üç soruya cevap verirse, o bir peygamberdir. Bu üç soruya cevap vermezse o bir yalancıdır” dediler.

Ona:

  • Kehf Ashabını (yedi uyurlar) sorun.
  • Dünyanın doğusunu ve batısını gezen adamı sorun. Yani Zulkarneyn’i (as) kastediyorlar.
  • O’na ruhtan sorun.

Müşrikler, gelip bu üç soruyu sordular.  Hz. Peygamber de: “Yarın size cevap vereceğim.” dedi.

Hz. Peygamber sandı ki Allah vahiy indirecek,  onları çağırıp, bu üç sorunun cevabını verecek…

Aradan bir hafta, iki hafta geçti, bir işaret gelmedi. Hz. Peygamber çok daralmıştı ama vahiy hala inmiş değildi, şu sözler ayyuka çıktı, Muhammed’e cini küstü‘,  sihirbazı terk etti‘ diyorlardı…

Buradan çıkacak sonuç şudur:

Sakın yapacağınız işleri, kendinize nispet etmeyin. ‘yarın şöyle yapacağım, öbür gün böyle yapacağım.’ demeyin. ‘İnşallah‘ deyin. ‘Allah dilerse’ deyin.

Eğer Allah dilerse derseniz, Allah ta sizin işlerinizi kolaylaştırır… Her şeyinizi Allah’a bağlayın… Her şeyi Allah bilir deyin… Çünkü Allah, inananları kendine bu kadar yakın görmek ister…

Tıpkı Bedir’de olduğu gibi… Allah Bedir ehlinin bütün günahlarını affetmiştir? Çünkü Bedir Ehli imkânsızı başarmıştır. Fiziki sayıları üç yüz kişiydi, karşılarında Mekke’nin donanımlı, güçlü, en savaşçı Bin kişi…

Bu konuda ayet indi:

Zafer sadece ve sadece aziz ve hâkim olan Allah’ın katındadır.”

(Al-i İmran, 126)

Sakın böbürlenmeyin, sakın bir şeyi kendinize nispet etmeyin,” Zafer Allah’tandır deyin!!!.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.