BÜYÜK DÜŞÜNMEK, BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI, YASAK AĞAÇLAR…

logo5

BÜYÜK DÜŞÜNMEK, BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI, YASAK AĞAÇLAR…

Genelde “İslam” içerikli yazılar yazıyorum. Öyle zaman oluyor ki siyasi, ekonomik ve sosyal yazılar yazmak zorunda kalıyorum.

Rabbime şükürler olsun ki, yazılarıma binlerce kere ulaşmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Ben bu ülkede yaşıyorum. Bu topraklardan rızkımı temin ediyorum. Bir aydın olarak fikirlerimi ve doğru kanaatlarımı yazıyor ve paylaşıyorum.

Fikirlerim bazı kişilerin düşüncelerine ters düşse de “canları sağ olsun” diyor yazmaya devam ediyorum.

Eğer Bizans Papazları, Ayasofya’da toplanıp “Meleklerin kanatları var mı/yok mu” diye tartışma içinde olmasalardı, belki Fatih’in İstanbul’u alması mümkün olmayabilirdi.

Eğer insanlar kafalarını “Deve Kuşu” gibi kuma gömmeselerdi, belki dünyanın nereye doğru gittiğini bilebilirlerdi!

Rabbim Allah, rehberim Kur’an, önderim Hz. Muhammed” demekle bu kavramları sadece tekrar edip durmak, kimseye bir fayda getirmezdi…

Şimdi Orta Doğu’da “Şii-Sünni” savaşının temelleri atılıyor.

Bununla beraber Mısır’da demokrasinin neden askıya alındığını, İhvan’ın neden tasfiye edildiğini, darbe yönetimi ile enerji koridoru arasındaki ilişkinin ne olduğunu düşünmek gerekir.

Acaba hiç Türkiye’nin Somali ile yoğun diplomatik ilişkilerini, neden kurmak istediği üzerinde düşünebiliyor musunuz?

Türkiye’nin devlet politikası olarak bölgede niçin var olmaya çalıştığını, Türkiye’nin jeopolitik sınırlarının buralardan geçtiğini biliyor muydunuz?

İşte Yemen, Türkiye’nin tutunmaya çalıştığı bu bölgenin tam karşısında yer alıyor. İran nasıl jeopolitik hesap yapıyorsa, Suudi nasıl petrol sevkiyatını garanti altına almaya çalışıyorsa,  Türkiye’nin de bölgede bulunmasını öyle değerlendirmek icap eder.

Eğer göklerden bayrak inmesin, ezan dinmesin, yeniden Marshall yardımlarıyla karnın doymasın, Kobani terörü ülkeyi yakıp yıkmasın diyorsan, büyük düşünmek zorundasınız.

Şii/Sünni, Türk/Kürt, Laik/Antilaik, Asker/Sivil, Zengin/Fakir tüm kesimleri ayrım gözetmeksizin ayağa kaldırmak zorundasın.

İşte büyük düşünmek budur.

Kur’an-ı Kerim’in değişik yerlerinde, değişik zamanları anlatan olaylar vardır ki, bunlara “Kıssa” denilir.

Kıssaların anası, “Âdem Kıssasıdır.”

İnsanlara verilmek istenen önemli mesajlar, bu kıssada anlatılır.  En büyük, en eski ve en önemli insanlık suçu, ilk olarak burada ele alınır. “Öldürmek”… Zaten kıssanın bizi ilgilendiren tarafı da burasıdır.

Adam öldürmenin (Cinayet) sebebi nedir diye bakıldığında karşımıza, “Mülkiyet Hırsı” çıkıyor.

Hırs”, Âdem’e Şeytan vasıtasıyla “vesvese” şeklinde verilmiştir.

Şeytan, insanın içindeki tüm kötülüklerin sembol ifadesidir.

Değilse şeytan mücessem bir yaratık değildir. Yani ortada İsmail’in taş atıp gözünü kör ettiği bir mücessem varlık yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır.

Hapse” düşmüş olanların işlediği suçlara bakıldığında:

İlk sırada “öldürme ve yaralama”,

İkinci sırada “hırsızlık ve gasp”,

Üçüncü sırada da “tecavüz” gelir.

Bunları meydana getiren sebeplerin başında:

Hırs/vesvese/mülk/meta/para gelir.

Acaba biz, Âdem’in bu iki oğlundan hangisiyiz? Eğer Kabil isek, hangi günahımızdan dolayı Kabil olduk?

Âdem kıssasında vuku bulan olayın bir benzeri de, “Kalem Suresinde” Bahçe Sahipleri kıssasında anlatılmaktadır. Yani hırsın, vesvese ve mülkün insanın başına neler açtığı burada da ibretli şekilde anlatılır.

Anlaşılan odur ki, Âdem’in sembolik de olsa, iki oğlu aralarında bir bahçe sorunu vardır. Bir mülk hırsı olmuş ve Kabilin içindeki vesvese, tartışmanın fitilini ateşlemiştir.

Kur’an-ı Kerim, Bahçe Sahiplerini anlatırken “Tuğyan, Zulüm” kavramlarını kullanır.

Yani Kabil; azgın, sapkın ve zalim birisidir. Bu da bize, Kabiller in günümüzde var olduklarını ve Kıyamete kadarda var olacaklarını gösterir.

Burada Allah’ın bizden istediği şudur:

Hırs, vesvese ve mülk telaşına düşmeden, Salih’in devesine dokunmadan, Orta Doğu’nun petrollerine bulaşmadan, Afrikalının fillerinin dişlerinin sökmeden yaşamamızdır!

Kıssada Şeytanın insanoğluna dört yönden yaklaşacağı haber verilir.

Soldan gelecek olan “servet”,

sağdan gelecek olan “siyaset”,

önden gelecek olan “şehvet

arkadan gelecek olana da “şöhrettir.

İşte insansıların çıkmazları bunlardır.

Sonra insan, bir tökezlemeye başlar ki, kendisini düzeltmediği takdirde; dünyası da, ahireti de harap olur…

Şeytan, Âdem’e şöyle vesvesede bulundu:

Mülk sahibi olursan yıkılmaz, ölümsüz olursun”.

Hâlbuki “İnsan için yeryüzünde emeğinden başka bir hakkı yoktur” (Necm; 39)

Kabil’in Allah’a sunduğu kurbanın kabul edilmemesinin sebebi, ürünün kendi çabasıyla olmaması, başkasına ait bir malı gasp edip zimmetine geçirmesidir. “Bu bahçe benim, bundan elde ettiklerimi kimseye vermem” diyerek bahçe etrafına çit çekmesidir.

Habil, Kabil’in bu kazanma biçimine karşı durarak, “yerin ve göklerin mülkiyeti Allah’a aittir. Senin bu kazancında yoksulların hakkı vardır. Topraktan, sudan, ateşten, ağaçların meyvelerinden tüm insanların yararlanması ve hayvanların istifade etmesi gerekir.

Allah’ın toprağına, suyuna, ateşine ve merasına çit çekilmemeli, doğa kendi haline bırakılmalı, sadece kişi, emeğiyle yetinmelidir” demiştir.

İşte Kabil gibilerin yapacakları hiçbir nusuk, hayır ve iyilik, hiçbir vakit Allah’a ulaşmayacaktır.

Çünkü Allah “yasak ağaçlara” tecavüz eden muhterislerin nubukuna, duasına ve iyiliğine engel koymuştur…!

***

Ezan ilan, haykırış, seslenme ve çağrıdır.

Bayrak semboldür.

Bayrak, devlet/millet/vatan/bunların hepsi dünyada insanları birbirinden tefrik içindir. Bu sembollerin, hiç birisini putlaştırmamak gerekir.

***

Hayat, uyulması gereken kurallardan bahseder. “Din” dediğimiz şeyin içinde “siyasi, sosyal, ekonomik, politik” kuralların hepsi vardır.

***

Af, fazlalık demektir. “Beni afv et” (Üzerimde fazlalık olarak işlediğim günahı yok say) demektir.

***

Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir. Şeytan, ontolojik bir varlık değildir.

***

Kader olayları önceden yazılmış değildir. Yaşanılanlar yazılır. Kader evrenin gidiş yasaları ve toplumsal Sünnetullahtır. İnsanların başına ne gelirse, onu yapar ve yaşarsın. Demek ki yaşadığımız yazılıyor.

***

Müşrik ortak olmak, Kâfir de örten demek. Mülkün Allah’a ait olduğunu kabul etmeyerek, bende mülkte ortağım diyen kişi şirk koşmuş oluyor. Kur’an buna ilahlaşmak diyor.

***

Sevgi selamı yaymakla kazanılır. Selamı yaymak önüne gelene okkalı bir selam vermek demek değil, birbirinize esenlik, selamet, derdiyle dertleşmek, arkadaş, dost olmak, paylaşmak, bölüşmek demektir.

Diğer bir şekilde sevginin yolu; infaktır.

Birbirine karşı yoldaş ve kardeş olmaktır. Onun için durmadan Kur’an, infak deyip duruyor. Toplumda sevgi ve merhamet böyle yayılır.

Bir şeyini paylaşmayanın kalpten kalbe köprüsü olmaz. Köprüsü olmayınca insanlar birbirini unutur. Unutunca da insan bencilleşir.

Mahmut AKYOL

Yer işareti koy permalink.

Yoruma kapalı.