İSLAM DEVLETİNİN SOSYAL VE FELSEFİ BOYUTLARI VE BEŞ TEMEL KAVRAM
Şeriat yol demektir. Kelimenin anlamını bilmeyen “yobazlar”, İslam’ı yanlış anlamışlardır. İslam’a hakaret anlamında ”kahrolsun şeriat” demişlerdir…
“Din yağmur, şeriat toprak gibidir. Yağmur, indiğinde toprağa göre şekil alır.”
Hâlbuki İslam, Mekke’de “Devrim” yapmış, Medine’de “Adalet Devleti“ kurmuştur.
Mekke’de ki devrimin ve Medine’de ki devletin amacı, “Adalete” dayalı bir dünya düzeni kurmaktı.
Amaç, tüm insanlığı “Dar-us Selama” kavuşturmaktı…
Teori ve felsefe yönü itibariyle İslam’ın bir devleti vardır. Bu; “Adalet Devletidir“.
Allah bazen varlığın diliyle konuşur.
Mesela insan bir şeyi attığında, “sen atmadın, atan bizdik” diyor Allah…
Yine açlık, darlık ve sıkıntı halleri insanların eliyle oluyor, “fakat Allah, darlığa biz düşürdük, sıkıntı ve belaları biz verdik” diyor…
İslam’da Devletin sosyal ve felsefi boyutları beş temel kavrama dayanır.
- Adalet,
- Emanet,
- Ehliyet,
- Meşveret ve
- Maslahat
Bunları ete kemiğe büründürmek, dönemin şartlarına ve dönemin insanlarına bırakılmıştır…
Türkiye’de siyasi İslam’ın fikir babası Mehmet Akif’tir. Akif, aynı zamanda Cumhuriyetin kurucuları arasındadır.
İstiklal Marşı, “Türkiye Devletinin” manifestosudur. Fakat ne acıdır ki İslam’i zihniyet ve Akif anlaşılmamıştır.
Birçok Müslüman, bunun ne anlama geldiğinden hala bi haberdir. Müslüman kesimler hala “İslam Devleti” kavgası yapmaktadır.
İslam’ın fikir ve siyasal yapı itibariyle Osmanlı Devleti gündeme gelmiştir. Bu fikrin en hararetli savunanların başında Mısırlı siyasi ve dini lider, Müslüman Kardeşler teşkilatının kurucusu Hasan el-Bennan’dır.
Kanaatime göre İslam, asli misyonundan kopmuş, bir yandan İslam buharlaştırılmış, diğer yandan da tabulaştırılmıştır. Hâlbuki İslam, su gibi akması, yaşadığı her yerle bütünleşmesi gerekir.
Medine’de kurulan devletin ilk anayasal metninde “Adalet“ kavramı vardır.
On Sekiz kabileyi bir araya getiren tutkal adalettir.
Eğer Medine’de bir devlet kurulmasaydı, içlerinde Yahudilerin de bulunduğu on sekiz kabile bir araya gelmez, anayasal bir metin ortaya çıkmazdı.
İslam’ın ilk doğuşundan itibaren 23 yıl boyunca, 62 savaş yapılmış, bunların 27’sine Hz. Peygamber bizzat katılmıştı, Diplomatik heyetler kabul edilmiş, zamanın büyük devletlerine elçiler gönderilmiş ve elçiler kabul edilmişti…
Bu amaca uygun Kur’an’da onlarca ayet bulunmaktadır:
“Rabbinin kelimesi söz ve adalet olarak kemale ermiştir.“
En’am; 115
“Yarattıklarımız içinde, hak yolu gösteren ve kendini adalete adamış bir millet daima bulunur.“
Araf; 181
“İlan et: Allah birdir (ehad). Bölünmez bir bütündür (samed). Doğmaz ve doğrulmaz. Hiçbir şey O’na denk olamaz!”
İhlâs; 1-4
Kur’an’ın bu sözleri, İslam’ın egemenliğini gerçekleştirmek, bir uygarlık tesis etmek ve insanlığı “Adalet mülkün temelidir“ şiarına kavuşturmak içindi…
Fakat karşı tarafa gelince:
Tanrı-devletlerin iddia ettiği gibi, Allah’ın yeryüzünde ki oğlu, hanedanının (temsilcisi, gölgesi) vardı. Burada Tanrı gücünü bir takım krallara, imparatorlara, hanedanlara taksim etmişti.
Hâlbuki İslam’da Allah, bölünmez bir bütündür. Birlik ve bütünlük sadece O’na mahsustur. Hiç bir şey O’na denk değildir. Yeryüzündeki hiç bir şey, Ondan bir parça değildir.
Allah kimseyi soyuna bakarak asilleştirmiş değildir. Kimseyi oğul, kız, hanedan, seçilmiş soy vs. edinmiş değildir…
Allah, bizim gibi bir insanı peygamber seçmiş ve o da; bizlerin birbirimizle olan ilişkilerimizi “adalet” üzere yapmamız için yol göstermiştir.
Görülen o ki, “İslam’ın devlet talebi yoktur” diyenlerin sloganının içi de boştur.
Bu sloganla iktidara gelenler ülkelerine koskoca bir hüsran ve hayal kırıklığı yaşatmışlardır.
Buna göre, Bin sene önce üretilmiş fıkıh kitaplarını devlet hukuku haline getirmek doğru değildir. Çünkü hukuk dinamik bir süreçtir. Kendi çağında, kendi ikliminde, kendi ihtiyaçlarına göre sürekli yeniden üretilir.
Hukuk, sürekli içtihat ile yenilenmelidir. Yani adam gibi bir “Adalet Devleti“ inşa edilmelidir.
“Adalet Devleti“ bir sınıfın veya hanedanın değil, “değerlerin“ esas alındığı devletin adıdır.
Görülüyor ki “İslam Devleti” bizleri Akla, vicdana, adalete, doğruluğa, dürüstlüğe, haram yememeye, yetim hakkına el uzatmamaya, yolsuzluk yapmamaya, rüşvet yememeye çağırır.
Mahmut AKYOL