DİNİ KAVRAMLAR VE ANLAMLARI 14 BAŞLIK ALTINDA ELE ALINMIŞTIR.

logo5

DİNİ KAVRAMLAR VE ANLAMLARI 14 BAŞLIK ALTINDA ELE ALINMIŞTIR.

  1. MÜŞRİK,

Müşrik, bir yandan Allah’a inanır, diğer yandan Allah’ın mülküne ortak olur.

Müşrik, Allah’ın mülkünde bilgi, iktidar ve servet tekeli kurar, diğer yandan kimseyle bunları asla paylaşmak istemez.

Yeri ve gökleri kim yarattı dense, hemen koşarak “Allah” der.

Allah’ın varlığını dünyada göremeyenler, ahirette görecek, Mülkün Allah’a ait olduğunu dünyada reddedenler, ahirete bir kefen bile götüremez.

Hayatın en temel sorunu budur.

  1. KÂFİR,

 Araplar toprağı örtene “Kâfir” derler. Mecaz anlamında da “Kâfir”, hak ve hakikati örtene denir!

  1. MUCİZE,

Mucize, aciz bırakan demektir. Mucize olmakta olana denir. Mesela ayın yarılması Mucize değil; ayın kendisi mucizedir.

  1. VAHİY,

Allah’tan vahiy alan peygamberi mülkle ilişkisinden, din söyleminden, kendine zenginlik üretmemesinden, öksüzü korumasından, yoksulun yanında olmasından, asla yalan söylememesinden, mert, dürüst, kişiliğinden ve güzel ahlak sahibi olmasında tanırız.

Kur’an’da vahiy olumlu anlamda kullanılır. Bu nedenle İman etmek gerekir. Paraya ve servete değil; Allah’a itimad edecekseniz o zaman iman etmiş olursunuz.

  1. MÜLK,

İslam’a “Mülk” kapısından girilir. Lehu’l-Mülk (Mülk Allah’ındır) Lailaheillalah (Allah’tan başka ilah yoktur) tan önce gelir.

Kelime-i Tevhid (Lehu’l-Mülk’tür).

İslam İtikadının temeli budur.

  1. İMAN, SELAM,

İman ile amel arasında sıkı bir ilişki vardır. Kur’an, iman edenler ve salih amel işleyenler der.

Peygamberimiz Medine’ye gelince ilk şu konuşmayı yaptı:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. O halde aranızdaki selamı yayın.”

Demek ki sevgi selamı yaymakla kazanılır. Selamı yaymak birbirinize esenlik, selamet vermek, dertliyle dertleşmektir,

Selamı yaymak arkadaş ve dost olmak, paylaşmak demektir.

Böylece toplumda sevgi ve merhamet yayılır. Hiç bir şeyi paylaşmayanların kalpten kalbe köprüsü olmaz. Köprü olmayınca insanlar birbirini unutur.

  1. KENZ,

Kur’an’da en büyük günahlardan biriside “Kenz” olduğudur. Kenz, Allah’ın verdiği nimetleri biriktirmektir. Bunun yerine infak etmek asıldır.

  1. İNFAK,

 İnsanı infak etmekten ayrı koyan şeytan’dır. Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir.

Kişinin Mü’min olup olmadığı, kelimeyi- şahadet getirerek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmekle değil; infak edip etmemekle ölçülür. Demek ki sevginin yolu infaktır. Birbirine yoldaş ve kardeş olabilmektir.

Onun için Kur’an infak deyip duruyor.

İnfak etmeyene münafık denir.

Servet yığmak, Allah’ın mülküne ortak olmaya kalkışmak şirktir.

  1. CİHAT,

İslam’da cihattan maksat baskıyı, zulmü ve zorbalığı ortadan kaldırmaktır. İnsanları zorla Müslüman yapmak değil; kendi özgür iradelerine bırakmaktır.

  1. KADER,

Kur’an’da “Kader” kavramı vardır. Kader Evrenin gidiş yasaları, hayatın ve ölümün kanunları demektir.

Bu yasa ve kanunlar içinde biz kendi yolumuzu kendimiz belirleriz. İyiyi veya kötüyü kendimiz seçeriz.

Kur’an şöyle der: “Her insanın talih kuşunu (kaderini/geleceğini) kendi boynuna asmışızdır. Kıyamet günü önüne kendi sicilini bulacağı bir kitap çıkarırız. Oku kitabını; kendi hesabını kendin gör (deriz.)” (İsra; 13-14).

  1. AKIL,

Aklı dışlamak Kur’an’ın üslubu değildir. İman etmek, itimat ve güvenmek demektir. Paraya ve servete değil; Allah’a itimad edecekseniz o zaman iman etmiş olursunuz. Ancak bunu akıl sahipleri idrak eder.

  1. DİN ADAMI,

 Din adamları, dini kullanarak sınıf yaratıp kast oluşturduğu, din söyleminden zengin olduğu, mal biriktirip kenz (servet) oluşturduğu, zalimlere ve krallara yaltaklandığı, onları dinle meşrulaştırdığı için eleştirilir. Hem de en sert şekilde.

Dilini sarkıtarak soluyan köpek“, “aşağılık maymunlar” , “domuza dönüştürülenler” ile hep bunlar kastedilmiştir.

  1. KUL HAKKI,

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Denizköpüğü kadar günahın olsa bile tövbe kapısı kapanmaz“.

Tövbenin kapısı dönüş yapmak ve bir daha yapmamaktır. Bunu yaparsan ne yaparsan yap silinir. Zina, hırsızlık ve şirk dahil.

Bundan sadece “kul hakkı” hariçtir. Ondan da hakkını yediğin mağdurun dünyada veya ahirette helallik alman lazımdır.

  1. DUA,

 Dua Allah’a ihtiyaç sipariş etme değildir. Dua bir dertleşme, güç isteme ve sığınmadır. Allah yeryüzünde insanoğlunun arayışı ve ihtiyacı oranında insanın dünyasında tecelli eder. Siz gözünüzü kapatmakla güneş yok olmuş olmaz, kendinizi karanlığa gömersiniz. Allah insanı seçmez, insan Allah’ı seçer, O’nu arar bulur. Allah zaten soluduğumuz hava gibi her yerdedir. Siz onu solduğunuz oranda içinize alırsınız. Allah yeryüzünde insanoğlunun vicdani arayışına paralel olarak aktüelleşir. İyiliğin, doğruluğun, dürüstlüğün yanındadır. Zayıfın, güçsüzün, ezilenin, mağdurun ve mazlumun vicdanından insanlığa seslenir. Allah, her an bir iş ve oluştadır, sürekli sesleniş halindedir.

 Mahmut AKYOL

 

 

EY İNSAN; SAKIN ARANIZDA FİTNE ÇIKARMAYIN…

logo5

EY İNSAN; SAKIN ARANIZDA FİTNE ÇIKARMAYIN…

Allah’ın kullarından istediği üç şey vardır. İyi, güzel ve doğru yaşamak…

Ey Âdem Oğulları, Allah’ın rıza göstermediği bozgunculuk, fitne ve bölücülükten uzak durun!

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla…

Tâhâ Sûresi, 135 ayettir.

Zamanın sözü olan bu ayetlerden bir bölümünü aşağıda bulacaksınız… Umarım, ayetlerin manaları anlaşılmış olur!

  1. âyet,

“Allah Musa’ya dedi ki: O sağ elindeki nedir, ey Musa?

  1. âyet,

Musa cevap verdi: “Bu benim asam, buna dayanırım, bununla koyunlarıma yaprak silkelerim. Daha başka işlerde de kullanırım” dedi.

  1. âyet,

”Asanı yere at, ey Musa” dedi.

  1. âyet,

Onu attı. O da ne, canlanmış koşuyor!

  1. âyet,

Allah ”Tut onu ve korkma. Biz onu önceki haline döndüreceğiz” dedi.

22-23. âyet,   

Şimdi de elini koynuna sok. Diğer bir ayet olarak sana en büyük ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kusursuz bembeyaz çıksın.

  1. âyet,

Artık Firavuna git, çünkü o iyice azıttı.

  1. âyet,

Musa dedi: “ Ey Rabbim, içimi rahatlat.

  1. âyet,

Üstlendiğim işi kolaylaştır.

  1. âyet,

Dilimdeki düğümü çöz.

  1. âyet,

Sözümü iyi anlasınlar.

  1. âyet,

Varın da ona yumuşak bir üslupla konuşun. Belki öğüt alır da korkup titrer.

  1. âyet,

Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, orada size yollar açan ve gökten su indiren O’dur” dedi. İşte biz, bu su sayesinde çeşitli bitkilerden çifter çıkarmaktayız.

  1. âyet,

Sizi topraktan yarattık, yine ona döndüreceğiz ve yine sizi ondan tekrar diriltip çıkaracağız.

  1. âyet,

Bakın her kim Rabbine günah dolu bir hayat ile gelirse cehennem onu bekliyor; bundan hiç şüpheniz olmasın. Cehennemde ne ölmek var ne de yaşamak.

  1. âyet,

Her kim de iman eder iyilik, güzellik ve doğruluğa adanmış bir hayat ile gelirse işte onlara çok büyük dereceler vardır.

  1. âyet,

Bununla birlikte, tövbe eden, iman edip iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışan ve böylece doğru yolda yürüyen kimse için çok affediciyimdir; hiç şüpheniz olmasın.

  1. âyet,

Sakın, çoğu kimseyi sınamak için dünya hayatının parlak cazibesi olarak sunduğumuz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha kalıcıdır.

  1. âyet,

Yakınlarına namazı emret, sen de namaza sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, seni biz rızıklandırırız. Unutma ki gelecek Allah bilinciyle yaşayanlarındır!

***

Allah, Âdemin çocuklarını yeryüzünde yaşasın, toprağını işlesin, ekmeğini yesin, suyunu içsin, evini yapsın, infak etsin, sonunda inkârı-nimette bulunmasın dedi…

O halde Allah’a güvenin, göreceksiniz ki Yağmur yağacak, nebat bitecek, güller açacak ve Allah rızkınızı gönderecek ve Allah sözünden dönmeyecek…

Yeryüzü toprakları yaratıldığı günden beri, sınırları çizilmiş değildi! Fakat Âdem Oğulları yıkılmayacak bir hırsa kapıldı ve yaşadığı toprakları parselledi.

Allah, yarattığı toprakları Âdem’in çocukları için Cennet kıldı. Mekke, Medine, Hicaz, Filistin, Mezopotamya, Orta Doğu toprakları gibi…

Buralardan sular kuzeye çekilince, insanlıkta suyollarını takip ederek yeryüzüne dağıldı…

Böyle giderse yakın gelecekte Orta Doğu da yeni haritalar çizilecektir. ABD ve İngiltere İsrail lehine “su ve enerji savaşları” çıkacaktır…

*** 

Şeytanın üç büyük günahı vardır. Bu günahların götüreceği yer, cehennemdir.

  • Birincisi kibirdir.

Şeytan, çamurdan yaratıldı diye Âdem’i aşağıladı. Hatta Şeytan “sen kim oluyorsun?” dedi.

  • İkincisi hasettir.

Şeytan Âdem’de var olan özellikleri kıskandı. Kabil, Habil’e haset etti, sonunda Kabil Habil’i öldürdü. Kabil bir yere sahip olduğunda “burası benim” dedi. Habil de “hayır senin değil, herkesin” dedi…

  • Üçüncüsü hırstır.

Âdem Oğlu sonuna kadar mülkü topladı, sonra yıkılmayacak bir iktidara sahip olma hırsına kapıldı. Böylece Âdem Oğlu kendini “Müstağni gördü, kendini mutlak üstün, yıkılmaz zannetti” Bilahare “Para bende, güç bende benim her dediğim olacak” Dedi…

***

Din; yersiz, mesnetsiz bir sürü hurafe ile dolmasaydı, Dinin alanı daraltılmamış olsaydı, hayat daha yaşanır olurdu!

İslam esas itibariyle ameldir”  Yani Allah, insanın nasıl yaşadığına bakacaktır. “İman ettik demekle cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?”

Cennet, aynı zamanda dünyevi bir idealdir. Cennet, dinlerin ideal dünya ülküsüdür.

Cenneti yaşamak önce evden başlar, sonra adım attıkça cennet hayatı yaşanır. Cennet hayatı yaşamak demek, bir takım değerleri hayata geçirmek demektir. Bunların başında sevgi, merhamet, kardeşlik, paylaşım, adalet ve eşitlik gelir. Bunların yaşandığı yer cennettir. 

Diğer yandan Âdem Oğlunun ihtiras, hırs, haset ve kibir içinde olduğu her yer de cehennemdir. Sonra ateşin odunu yaktığı gibi haset, insanı yakar, kavurur.

Biz genellikle fakirin zenginin elindekine iç geçirmesini haset deriz, hâlbuki tam tersi, gerçek haset, zenginin biriktirdikçe, fakirin eline de göz dikmesi, her şey bende olsun, herkes benim kölem olsun, demesidir.

Tıpkı Davut kıssasında olduğu gibi…

Davut kıssasında geçen doksan dokuz koyuna bir koyun olayında anlatılan da budur.

Adamın doksan dokuz koyunu var, diğerinin bir koyunu var. Doksan dokuz koyunu olan o bir koyunu da almak istiyor, o da benim olsun diyor.

***

Hâsılı Müslümanların anlatılan iyilik, doğruluk, güzel ahlak ve Allah’ın insanlara gösterdiği doğru yolda birleşerek fitne fesat ve hasetten uzak durmaları gerekir.

Mahmut AKYOL

 

 

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

logo5

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

Yazının başlığı Hz. Ömer’e aittir.

Devletin temeli adalet, iktidar ve servettir.

Eğer insanlar kendi kendine adaleti sağlayabilselerdi, devlete gerek kalmazdı.

İslam’ın insanlığa vermek istediği mesaj aşağıda sıralanmıştır:

  1. MÜLKİYET,

Mülkiyet, sahip olduğumuz her şeydir. Önce bu kabul edilmelidir.

Mülk Allah’ındır” ifadesi doğru anlaşılmalıdır.

Arkasından Allah, sizin neye sahip olacağınızı söyleyecektir; O da, “İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur” (Necm, 39).

Mülk Allah’ındır” ifadesi, Kelime-i Şahadettir. Bu hüküm Arâf Sûresi 158 âyetinde açıklanır. Bunu anlamayan dine girmiş sayılmaz. Aksi halde kişi gırtlağına kadar haramın içinde boğulur.

Demek ki, insan hayatının temeli budur.

Yani insan alın teri dökecek, helal rızık peşinde koşacak, dürüst ve ahlâklı yaşayacak…

Hz. Peygamber buyurdu ki:

Kişinin namazına, niyazına değil; dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın.

Yani kişinin eline geçirdiği bir güç, servet ve iktidarın nasıl kullandığına bakın.

Eğer kişi bir şeye sahip olduğunda şımarıyor, sahip olmadığında ye’se düşüyorsa, siz ona bakın.

Kişinin dindarlığı buradan ortaya çıkar.

  1. ADALET,

Mesela bir adam düşünün, bu adamın yüzlerce köyü olsun, köyler de yaşayanlar da adamın marabası olsun. Köylüler adamın tarlalarında karın tokluğuna çalışıyor olsun.

Peki, Din buna ne der?

İnsan için yeryüzünde emeğinden başka bir hakkı yoktur” diyor. (Necm; 39)

Yasin Suresi 47. Ayetinde söylenildiği gibi

Onlara: “Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden başkaları için harcayın“ denildiği zaman, o kâfirler, iman edenler için şöyle dediler. Allah istese onları doyurur, biz mi doyuracağız onları? Siz düpedüz sapıtmışsınız, başka bir şey değil?

Peygamber müşriklere infak ediniz, Kâbe’ye yığdığınız malları veriniz, bunlar sizin hakkınız değil diyor.

Yani yoksullara veriniz diyor. Onlar da diyorlar kieğer isteseydi zengin yoksul ayrımını Allah giderirdi. Allah demek öyle dilemiş ki onlar yoksul. Bize de lütfetmiş, bahşetmiş ki zenginiz. Eğer isteseydi Allah onları da zengin ederdi. Biz niye verelim ki?

İşte Allah bunu söyleyenlerin kâfir olduğunu bildiriyor.

Yani var olan eşitsizliği dine mal etmek, “Allah böyle istedi, ne yapalım?” demek adaletsizliğin ta kendisidir.

Kur’an-ı Kerim’de adalet yerine, Sevâ kelimesi geçer. Bu eşitlik demektir. Vasat kelimesi de dengede tutmak anlamındadır.

Adalet ve eşitlik kelimesi âyette peş peşe kullanılır. Kelime köklerine uygun bir çeviri yaptığımız zaman âyet şöyle der:

Allah insanı yarattı, eşit kıldı ve adaletli yaptı:

İnsanlar yaratılmıştır ve yaratılışta eşitlik söz konusudur. Yani kadın da erkek de eşit yaratılmıştır. Siyahla beyaz, doğuyla batı herkes eşit yaratılmıştır.

İnsan’ın sakat doğması bile anne rahmine düştüğü aşamalarda meydana gelmiş bir şeydir. Yani yanlış evlilik yapılmıştır, genetik vb. bir şeydir.

Allah’ın yaratmadaki ilk düşüncesinde kadın ve erkeği ayırmak, siyah ve beyazı ayırmak diye bir şey yoktur. Varlık sahnesine çıkış tamamen eşitlik üzerinedir. Kadın, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmamıştır.

Kadın da erkek de bir ve beraber yaratılmamıştır.

Bakara Suresi 213. Âyet, konusu bakımından önemlidir:

İnsanlar tek bir ümmetti. Sonra da Allah, peş peşe peygamberlerle beraber Adalet’in yolunu gösteren kitaplar gönderdi. Ancak kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki kibir ve kıskançlık sebebiyle parçalanıp, ihtilafa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenlere, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde adaletin yolunu gösterdi. Allah, yürümek isteyeni doğru yolda yürütür.

Adalet mücadelesinin sebebi budur ve her adalet talebi haksızlığı ortadan kaldırmak içindir. Çünkü ne diyor âyet “Önce sizi eşit kıldı, sonra adaletli yaptı.”

Yani sizi önce eşit olarak var etti, sonra bu haksızlığın olduğu hallerde buna tepki duyacak, itiraz edecek ve yeniden eşitlik sağlayacak bir duyguyu içinize yerleştirerek sizi adaletli, adalete karşı hassas bir varlık haline getirdi. Bu nedenle insanların içinde adalet duygusu vardır.

Adalet evrensel bir kavramdır. Din kavramından daha evrenseldir. Yeryüzündeki bütün devrimler ve dinler adalet talebiyle ortaya çıkmıştır. Yeryüzünü eşitlik mücadelesi, insanlar arasındaki eşitsizliği giderme mücadelesi ilerletmiştir. Nerede bir devrim var, nerede bir isyan var, nerede bir kıpırtı var bakın orada adalet talebinde bulunuluyordur.

  1. VELAYET,

Bu da bir dinin insanlara dost ve düşmana akıl etmesidir. Dostumuz ve düşmanımız kimdir.

Mesela şu an dünyanın ezan okunan yerlerine bombalar yağıyor, ülkeler işgal, talan ve yağma ediliyor, kadınlara tecavüz ediliyor ve insanlar öldürülüyorsa, Bunu yapanlar bizim dostumuz mu, düşmanımız mıdır?

Dinimiz buna ne demektedir. Eğer bir şey demiyorsa, bu ölü bir dindir.

Bunun birkaç sebebi vardır.

  • Birinci sebep, Kur’an’ı Kerim iyi okunmuyor,
  • Kur’an’ı iyi okuduklarında, bunların kitapta geçen kavramlar iyi anlaşılmıyor.

Hz. Peygamber bir adamla tokalaşıyor ve adamın elindeki nasırlar eline batıyor. Peygamberimiz o adama, “ne iş yapıyorsun” diyor. Adam da “tarlalarda ailemi geçindirmek için çalışıyorum” diye cevap veriyor.

Peygamberimiz adamın elini tutup önce öpüyor, sonra yukarı kaldırıp “cehennem ateşi bu ele asla dokunmayacak” diyor.

Peygamberimiz burada emeğin ne denli önemli olduğuna vurgu yapıyor.

Emeğin hakkı birinci derecede önemlidir.

Eskilerin masalı diye nitelendirilen şey aslında adalet, emek, hak, eşitliktir.

Dinlerin hâkim olduğu çağlarda, bu mücadele hep peygamberlerin mücadelesiydi.

Hz. Peygamber’e Ebu Cehil gelir ve der ki:

Senin dinine girdiğimde bana ne var?”

Hz. Peygamber de şöyle cevap verir:

Şu yanımda oturan siyah yüzlü Bilal’e ne varsa, sana da o var”.

Buna karşılık Ebu Cehil ’de, “Öyle din olmaz olsun” der ve oradan çekip gider.

Yani Ebu Cehil, “ben kölem olan birisiyle aynı yerde oturamam” diyor.

Böylece Ebu Cehil gibiler, kibir ve kıskançlık sebebiyle ihtilafa düştüler.

Allah, iman edenlere, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde adaletin yolunu gösterdi.

Allah, yürümek isteyeni doğru yolda yürütür.

Mahmut AKYOL

TÜRKİYE’YE GELEN YABANCI SERMAYE VE İHTİLALLER!

logo5

TÜRKİYE’YE GELEN YABANCI SERMAYE VE İHTİLALLER!

Dünyanın en stratejik ülkesi olan Türkiye’nin yine işi zor…

Neden zor?

Çünkü:

“Yol üstünde bağı olanın başı beladan kurtulmaz.”

Binlerce ajan, satılmış yüzlerce insan, hazır kıta durmuş bekliyor!

İsrail’in “su savaşları”, dünya kıyametini kopacağa benziyor…

Müslüman Ülkelerinin neden yıkılmak isteğini anladınız mı?…

İşe; Türkiye’den başlamak lazım.

Avrupa ve Asya arasında köprü olan Türkiye, bu yüklere daha fazla ne kadara dayanacak?

Maden, petrol, doğal gaz gibi zengin yer altı kaynaklarını yönetmeye hâkim güçlerin her zaman istilasına muhatap olan bir Türkiye’nin işi gerçekten zor!…

İsrail ve Vahşi Batının gözü ve derdi “bor” madenlerimiz, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizdir.

Kazanmak hırsı uğruna “helal/haram” tanımayan, İsrail ve Vahşi Batı’nın bütün derdi, bize bu nimetleri yedirtmemektir.

Bakın nasıl?!

Büyük Strateji Oyuncuları” olan dış güçler, Osmanlı Devletinin boşluğunu hemen kan ve gözyaşıyla doldurdular!

Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar bir gün uykusunu almış olarak yeni güne uyanacaktır…

Kafkasya ve Orta Asya’daki Türk devletleri içinde meydana getirilen darbeler ve kargaşalar, bir türlü son bulmuyor…!

İşte, Türkiye’de oynanan olaylar bundan ibarettir.

Yoksa üç/beş insan, Türkiye’nin sokaklarını kirletemez! Çünkü Türkiye’nin bağrı şüheda yatağıdır, üç/beş insanla kirlenmez!

Ey millet evladı, sana sesleniyorum, dostunu ve düşmanını iyi tanı…!

Dış Güçler Türkiye’yi bölmek ve parçalamak için üstümüze geliyor. Türkiye’yi dünya kamuoyu önünde terörist, istenmeyen bir millet ilan etmeye çalışıyorlar!

İlk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplayan, ilkokul açan ve tekerleği bulmuş olan Mezopotamya’dan çıktığını örterek, Yunan ve Roma medeniyetini dünyadaki ilk medeniyet olduğu yalanını yaydılar!

Yurdumun içinde ki olayları anlamak için:

Kısır çekişmeleri bir tarafa bırakıp, resmin tamamını görmeye çalışın.

Göreceksiniz ki David Rockefeller’in bizim için ne anlama geldiğini iyi anlayın.

Bunun için ABD’de kurulan paranın gerçek efendileri olan “Yahudi İmparatorluğunun” bilinmesi gerekir. Değilse dünya ülkelerinin kaderini anlamak mümkün olmayacaktır.

Türkiye’nin Kapitalizmle tanıştığı zaman 1950 yıllarıdır. Bu tarihten itibaren ABD tarafından Türkiye’de “Komünizmle Mücadele Dernekleri” kuruldu ve finanse edildi.

ABD, şu tehlikeleri Türkiye pompaladı. Türkiye’ye komünizm gelecek. Ezan susacak, camiler ahır olacak, kadınlar ulu orta yerlerde olacak…

Bu korku sebebiyle, Menderes iktidar oldu.

Menderes, iktidar olur olmaz Marshall yardımları akmaya başladı.

Memleket çocukları ilk defa çarığı bıraktı, cızlavet ayakkabısını giydi. Ülkenin her yerinde camilerde ezan, aslıyla okunmaya başladı. İmam-Hatip Okulları açıldı.

Fakat kimse bunun bedelinin ne olduğunu ne bildi, ne anladı ve ne de sordu.

Yabancı sermayeye kapılar ardına kadar açıldı. ABD’den gelen borçlar katlanarak büyüdü, borç borçla ödenmeye başlandı.

Osmanlı’ ya dayatılan kapitülasyonlara benzer talepler peş peşe sıralandı. Bakir topraklarımız talana başlandı. Menderes geçte olsa, ülkeye dayatılan bu talepleri kabul etmeyince, iktidardan uzaklaştırıldı.

Halk psikolojisinin çocuk psikolojisinin altında olduğunu çok iyi bilen güçler, insanların diline attıkları üzerinden hemen darbe yaptı. “Basit birkaç söz isnat edildi ve sonunda Menderes idam edildi.”

Millet; ikinci sarsıntıyı 1980 darbesinde yaşadı. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ülkeye uygulanan ambargolar, halkı canından bezdirdi.

İnsanlarımız, yağ/tuz bulamaz oldu. Halk, karaborsacıların insafına terk edildi. Serbest piyasa ekonomisine geçmekten, ithal edilen mallara gümrük muafiyeti getirmekten ve ihracatımıza kota koyulmasına razı olmaktan başka bir seçenek kalmadı.

Bu ortamı oluşturmak için binlerce gencimizin kanı döküldü.

Provokatörler devreye girdi. Halk, sağcı/solcu diye ikiye bölündü. Sokak çatışmalarında her gün elli-altmış kişi ölmeye, çaresiz kalan hükümetler peş peşe gelip/gitmeye başladı.

Özal, Küresel Sermaye ’ye ülkenin kapılarını sonuna kadar açtı.  Yabancı şirketler, bakir topraklarımıza aç kurtlar gibi saldırdı.

Ticaret ahlakından yoksun olanlar, hayali ihracat yapıyor, banker skandalları o hale gelmişti ki arkadaş, dost, aile gibi kavramlar itibar görmüyor, sadece para itibar görüyordu. Ülke, iflasın eşiğine geldi. Alınan borçların yüksek faizleri kapatılamadı…

Özal, sonunda dayanamadı, küresel sermayenin isteklerini cevapsız bıraktığı andan itibaren, “iktidarda daha fazla tutulmadı.”

Bu sırada Özal’dan “Kürt” meselesini gündeme taşıması istendi. “Kürt Meselesi” zaten Kuzey Irak’ ta “Çekiç Güç” marifetiyle oluşturulmuştu. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine büyük zararlar verdi ve halen de vermeye devam ediyor. Şimdi; Türkiye’nin gelecekte başı ağrıyacağa benziyor.

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı.

İsrail devletinin kurucusu Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah buna karşı çıktı. ”Kanla alınan bir toprak, ancak misli kan dökerek verilir.”

Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı.

Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı.

Hazine plansız harcamalarla tüketildi.

Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu.

Halen de bu amaçlar doğrultusunda çalışılmaktadır.

Mahmut AKYOL

BÜYÜK DÜŞÜNMEK, BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI, YASAK AĞAÇLAR…

logo5

BÜYÜK DÜŞÜNMEK, BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI, YASAK AĞAÇLAR…

Genelde “İslam” içerikli yazılar yazıyorum. Öyle zaman oluyor ki siyasi, ekonomik ve sosyal yazılar yazmak zorunda kalıyorum.

Rabbime şükürler olsun ki, yazılarıma binlerce kere ulaşmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Ben bu ülkede yaşıyorum. Bu topraklardan rızkımı temin ediyorum. Bir aydın olarak fikirlerimi ve doğru kanaatlarımı yazıyor ve paylaşıyorum.

Fikirlerim bazı kişilerin düşüncelerine ters düşse de “canları sağ olsun” diyor yazmaya devam ediyorum.

Eğer Bizans Papazları, Ayasofya’da toplanıp “Meleklerin kanatları var mı/yok mu” diye tartışma içinde olmasalardı, belki Fatih’in İstanbul’u alması mümkün olmayabilirdi.

Eğer insanlar kafalarını “Deve Kuşu” gibi kuma gömmeselerdi, belki dünyanın nereye doğru gittiğini bilebilirlerdi!

Rabbim Allah, rehberim Kur’an, önderim Hz. Muhammed” demekle bu kavramları sadece tekrar edip durmak, kimseye bir fayda getirmezdi…

Şimdi Orta Doğu’da “Şii-Sünni” savaşının temelleri atılıyor.

Bununla beraber Mısır’da demokrasinin neden askıya alındığını, İhvan’ın neden tasfiye edildiğini, darbe yönetimi ile enerji koridoru arasındaki ilişkinin ne olduğunu düşünmek gerekir.

Acaba hiç Türkiye’nin Somali ile yoğun diplomatik ilişkilerini, neden kurmak istediği üzerinde düşünebiliyor musunuz?

Türkiye’nin devlet politikası olarak bölgede niçin var olmaya çalıştığını, Türkiye’nin jeopolitik sınırlarının buralardan geçtiğini biliyor muydunuz?

İşte Yemen, Türkiye’nin tutunmaya çalıştığı bu bölgenin tam karşısında yer alıyor. İran nasıl jeopolitik hesap yapıyorsa, Suudi nasıl petrol sevkiyatını garanti altına almaya çalışıyorsa,  Türkiye’nin de bölgede bulunmasını öyle değerlendirmek icap eder.

Eğer göklerden bayrak inmesin, ezan dinmesin, yeniden Marshall yardımlarıyla karnın doymasın, Kobani terörü ülkeyi yakıp yıkmasın diyorsan, büyük düşünmek zorundasınız.

Şii/Sünni, Türk/Kürt, Laik/Antilaik, Asker/Sivil, Zengin/Fakir tüm kesimleri ayrım gözetmeksizin ayağa kaldırmak zorundasın.

İşte büyük düşünmek budur.

Kur’an-ı Kerim’in değişik yerlerinde, değişik zamanları anlatan olaylar vardır ki, bunlara “Kıssa” denilir.

Kıssaların anası, “Âdem Kıssasıdır.”

İnsanlara verilmek istenen önemli mesajlar, bu kıssada anlatılır.  En büyük, en eski ve en önemli insanlık suçu, ilk olarak burada ele alınır. “Öldürmek”… Zaten kıssanın bizi ilgilendiren tarafı da burasıdır.

Adam öldürmenin (Cinayet) sebebi nedir diye bakıldığında karşımıza, “Mülkiyet Hırsı” çıkıyor.

Hırs”, Âdem’e Şeytan vasıtasıyla “vesvese” şeklinde verilmiştir.

Şeytan, insanın içindeki tüm kötülüklerin sembol ifadesidir.

Değilse şeytan mücessem bir yaratık değildir. Yani ortada İsmail’in taş atıp gözünü kör ettiği bir mücessem varlık yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır.

Hapse” düşmüş olanların işlediği suçlara bakıldığında:

İlk sırada “öldürme ve yaralama”,

İkinci sırada “hırsızlık ve gasp”,

Üçüncü sırada da “tecavüz” gelir.

Bunları meydana getiren sebeplerin başında:

Hırs/vesvese/mülk/meta/para gelir.

Acaba biz, Âdem’in bu iki oğlundan hangisiyiz? Eğer Kabil isek, hangi günahımızdan dolayı Kabil olduk?

Âdem kıssasında vuku bulan olayın bir benzeri de, “Kalem Suresinde” Bahçe Sahipleri kıssasında anlatılmaktadır. Yani hırsın, vesvese ve mülkün insanın başına neler açtığı burada da ibretli şekilde anlatılır.

Anlaşılan odur ki, Âdem’in sembolik de olsa, iki oğlu aralarında bir bahçe sorunu vardır. Bir mülk hırsı olmuş ve Kabilin içindeki vesvese, tartışmanın fitilini ateşlemiştir.

Kur’an-ı Kerim, Bahçe Sahiplerini anlatırken “Tuğyan, Zulüm” kavramlarını kullanır.

Yani Kabil; azgın, sapkın ve zalim birisidir. Bu da bize, Kabiller in günümüzde var olduklarını ve Kıyamete kadarda var olacaklarını gösterir.

Burada Allah’ın bizden istediği şudur:

Hırs, vesvese ve mülk telaşına düşmeden, Salih’in devesine dokunmadan, Orta Doğu’nun petrollerine bulaşmadan, Afrikalının fillerinin dişlerinin sökmeden yaşamamızdır!

Kıssada Şeytanın insanoğluna dört yönden yaklaşacağı haber verilir.

Soldan gelecek olan “servet”,

sağdan gelecek olan “siyaset”,

önden gelecek olan “şehvet

arkadan gelecek olana da “şöhrettir.

İşte insansıların çıkmazları bunlardır.

Sonra insan, bir tökezlemeye başlar ki, kendisini düzeltmediği takdirde; dünyası da, ahireti de harap olur…

Şeytan, Âdem’e şöyle vesvesede bulundu:

Mülk sahibi olursan yıkılmaz, ölümsüz olursun”.

Hâlbuki “İnsan için yeryüzünde emeğinden başka bir hakkı yoktur” (Necm; 39)

Kabil’in Allah’a sunduğu kurbanın kabul edilmemesinin sebebi, ürünün kendi çabasıyla olmaması, başkasına ait bir malı gasp edip zimmetine geçirmesidir. “Bu bahçe benim, bundan elde ettiklerimi kimseye vermem” diyerek bahçe etrafına çit çekmesidir.

Habil, Kabil’in bu kazanma biçimine karşı durarak, “yerin ve göklerin mülkiyeti Allah’a aittir. Senin bu kazancında yoksulların hakkı vardır. Topraktan, sudan, ateşten, ağaçların meyvelerinden tüm insanların yararlanması ve hayvanların istifade etmesi gerekir.

Allah’ın toprağına, suyuna, ateşine ve merasına çit çekilmemeli, doğa kendi haline bırakılmalı, sadece kişi, emeğiyle yetinmelidir” demiştir.

İşte Kabil gibilerin yapacakları hiçbir nusuk, hayır ve iyilik, hiçbir vakit Allah’a ulaşmayacaktır.

Çünkü Allah “yasak ağaçlara” tecavüz eden muhterislerin nubukuna, duasına ve iyiliğine engel koymuştur…!

***

Ezan ilan, haykırış, seslenme ve çağrıdır.

Bayrak semboldür.

Bayrak, devlet/millet/vatan/bunların hepsi dünyada insanları birbirinden tefrik içindir. Bu sembollerin, hiç birisini putlaştırmamak gerekir.

***

Hayat, uyulması gereken kurallardan bahseder. “Din” dediğimiz şeyin içinde “siyasi, sosyal, ekonomik, politik” kuralların hepsi vardır.

***

Af, fazlalık demektir. “Beni afv et” (Üzerimde fazlalık olarak işlediğim günahı yok say) demektir.

***

Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir. Şeytan, ontolojik bir varlık değildir.

***

Kader olayları önceden yazılmış değildir. Yaşanılanlar yazılır. Kader evrenin gidiş yasaları ve toplumsal Sünnetullahtır. İnsanların başına ne gelirse, onu yapar ve yaşarsın. Demek ki yaşadığımız yazılıyor.

***

Müşrik ortak olmak, Kâfir de örten demek. Mülkün Allah’a ait olduğunu kabul etmeyerek, bende mülkte ortağım diyen kişi şirk koşmuş oluyor. Kur’an buna ilahlaşmak diyor.

***

Sevgi selamı yaymakla kazanılır. Selamı yaymak önüne gelene okkalı bir selam vermek demek değil, birbirinize esenlik, selamet, derdiyle dertleşmek, arkadaş, dost olmak, paylaşmak, bölüşmek demektir.

Diğer bir şekilde sevginin yolu; infaktır.

Birbirine karşı yoldaş ve kardeş olmaktır. Onun için durmadan Kur’an, infak deyip duruyor. Toplumda sevgi ve merhamet böyle yayılır.

Bir şeyini paylaşmayanın kalpten kalbe köprüsü olmaz. Köprüsü olmayınca insanlar birbirini unutur. Unutunca da insan bencilleşir.

Mahmut AKYOL