ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR!

logo5

ALLAH’TAN BAŞKA İLAH YOKTUR!

İsteme makamı Allah’tır!

Bu makama dua edilmelidir.

Gelin canlar, önce günahlarımız için bu Güce (Allah’a) tövbe ve istiğfar, sonra dua edelim…

Gelin canlar, gönlü kırılandan helallik alalım. Haklarımızı helal edelim.

İnsan bir şekilde yenilebilir, fakat bu yenilgi düşmanın gücünden değil, insanın inanç zayıflığından gelir.

Allah’tan başka ilah yoktur, güç ve otorite O’dur. Biz O güce ve otoriteye gerçekten muhtacız, Allah’a yalvarmak durumundayız…

Binaenaleyh insanlık hüsrandadır. İnsanlık gerçekten uçuruma düşmüştür…

Müslüman, bütün zamanlarda ve mekânlarda Müslüman’ın ezeli ve ebedi evrensel adıdır.

Hz. Peygamberin göğsüne ferahlık veren (inşirah) vahiy desteğinin hatırlatılmasından dolayı…

“Sevgi ve Merhameti Sonsuz olan Allah’ın adıyla!”

1-     GÖĞSÜNÜ ferahlatmadık mı?

2/3- Belini büken yükünü hafifletmedik mi?

4-     Toplumda itibarını yükseltmedik mi?

5-     Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır; hiç kuşkusuz.

6-     Evet, her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

7-     Şu halde zorluk kalktığında gevşeme.

8-     Ve Rabbine özlemle yönel!

Bütün Peygamberler menfaat, çıkar, cehalet ve taassubun insanlığa verdiği zararları anlatmak için gelmiştir!

Peygamberlerin yolu, tarih boyunca ezilenlerin sesi, mazlumların içli çığlığıdır.

Bütün peygamberler başlangıcından bu yana, şirk düzenlerini ortadan kaldırmak için mücadele etmişlerdir.

Allah’ım, Sevgili Peygamberin göğsünü ferahlattığın gibi bizimde göğsümüzü ferahlat!

Ez cümle diyorlar ki dünyayı “süper güçler” yönetiyor. Hâlbuki bilmiyorlar ki bu güçlerin üstünde bir güç vardır. Güç Allah’tır!

Allah kulunu aklı oranında sorumlu tutar. Yani her insanın aklı oranında bir kapasite vardır. İnsanın bir ilgi alanı, bir de etki alanı vardır.

Allah; “Ahiret Gününde kimsenin soyuna,  kariyerine, konforuna bakmayacak, herkese ameli gereği adaletle davranacaktır!

Haysiyet, şeref, onur, aşk her şey para ile alınır satılır hale geldi. Toprak, hava, su, ateş, rüzgâr, yağmur, ekin, doğa hakeza her şey, Kapitalistlerin kâr metası yapılmıştır.

Antik çağların verimlilik, başarı ve altın modern zamanların tanrısı Mamon oldu. İnsanlık tefeci bankerlerin eline düştü. Ülkelere borç veren, faizle kanını emen bu vampirler, insanları hırsızlığın, yolsuzluğun, çapulcuğun ve yağmacılığın kuyularına attı…

Yeryüzünde kan döküp fesat çıkaranlar, ekini ve nesli talan eden, savaş planları yapan,  ülkeleri işgal eden, kendilerine yeni pazarlar açan, Allah’ın kullarını aç ve açıkta bırakan, “süper güçler” azgınlığını artırdı…

Bu cümleden mütevellit fertlerin organize olmuş haline “devlet” denir. Demek ki devlet, insan kolektif aklının bir sonucudur. İnsan kolektif aklını hangi istikamette kullanırsa, devlet de ona göre şekil alır.

Sonuç ne olursa kurulacak devlet, “adalet” devlet olmalıdır. Aklın gereği budur. Akıl kötüye kullandığında, insan pisliğe batar

Şimdi düz bir akıl (Aristo mantığı) kullanıldığında, “Türk Devletinin Irakta, Suriye’de, bilmem filan yerde ne işi var!” diyebilirsiniz. Bunları söylemekte bir beis yoktur! Yok, eğer binlerce Km mesafe uzaktan gelen bir takım sırtlanlar Irak, Suriye vb. yerlerde burnunuzun dibinde cirit atarsa, “Türk Devletinin buralarda ne işi var” derseniz, o zaman kör olursunuz…

İşte burada, “Sosyal dokunuzun” uzantılarını bilmek durumundasınız. Yani ülkenizin fiziki sınırlarının hinterlantını (arka bahçesini) bilmek zorundasınız.

İşte Allah’ın verdiği aklı kullanmak budur.

Eğer sizde; akıl, şeref, vicdan, mertlik olsaydı, kafanızı kumdan çıkarır sadece alık alık dünyaya bakmazdınız…

Fakat bunları görmek ve anlamak bir nasip meselesidir

Dünyada öyleleri vardır ki Allah’a inanırlar,  fakat Allah’ın kendi hayatlarına karışmasını istemez! Bu sapıklık değil de nedir?

Kur’an’i bir hayatı terk edenler, bir köşeye çekilmiş olanlardır! Sorumluluğu Allah’a yükleyenler, Kur’an’ı sadece mezarlıklarda okuyanlardır…

Sınırlarımızın içinde ve dışında milyonlarca mazlumun kanını döken, dökülmesine zemin hazırlayan emperyalist güçlere izin verme Allah’ım!

Dar ve dağınık halimize acı, benliğimizi bir ayrık otu gibi sarmış tembelliğimizi ve cehaletimizi yüzümüze vurma Allah’ım!

Gönüllerimize sevgi köprüleri kur, hak ettiklerimizle bizi sevindirir Allah’ım!

Bizi birbirimize düşürme, toplum olarak birbirimize duyacağımız sevgimizi kesme, kardeşliğimizi merhamete dönüştürür Allah’ım! 

İslam bilgiyi, sevgiyi ve lokmayı paylaşmayı infaktan saymıştır. Bizi infak etmeyen münafıklardan eyleme Allah’ım!

Sevginin ve kardeşliğin içi boş olduğu için, bugün insanlar bir araya gelmiyor!”

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmek için de aranızda selamı yayınız… Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize hasım olmayınız. Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!”

İnsanın elinde ki Kur’an, Allah’ın emanetidir. Üzülerek görüyoruz ki, O’nu hayatın, tarihin ve tabiatın dışına ittik… Bu itmemizdir ki Kur’an, kendisine emanet edilen “Müslümanlarla” artık konuşmuyor…

Kur’an Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Arnavut, Rum, Ermeni vb. olsun olmasın bütün ezilenleri ve mazlumları tek bir millet telakki eder. Zalimlerden başkasına düşmanlık beslemez. Âdem’in çocukları olması sebebiyle ve tevhid ilkesi gereğince bütün insanları bir ve eşit görür.

Ortak iyiye ait kavramlar; hak, hukuk, adalet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik yeterlidir.

Sevgiyi, merhameti, adaleti, eşitliği, özgürlüğü savunmak dinin özüdür.

Kur’an, kan bağını değil, adalet, akıl, sevgi ve vicdan yollarıyla kurulan manevi kardeşliği önemser.

İşte din Kardeşliği budur.

Öldürme, Çalma, Yalan Söyleme, İftira Atma… Bütün kitaplar bu dört kavramın etrafında döndüler!

Şeytan, sembolik bir kavramdır ve insanın içinde olan şeylerdir. Haset, kibir, kin, öfke, hırs gibi… Bu kötülüklerin bizi yönetmesine izin vermemeli ve onların tahakkümü altına girmemeli…

Benim ırkım senin ırkından üstündür“. Bu Şeytani bir sözdür. Çünkü Şeytan “Beni ateşten, insani çamurdan yarattın. Onun için ben insandan üstünüm” demişti. Bu Kâfir bir sözdür.

Mahmut AKYOL

FATIR SURESİ

logo5

FATIR SURESİ

Duayı elden, dilden, gönülden kesmemek lazımdır…

Duayı en azından şöyle demelidir. “Ey rabbimiz! Gücümüzü artır, zaafımızı gider.”

Ne yazık ki, Müslümanlar zulüm karsında sessiz ve suskun… Herkes acıyarak bir diğerinin ölümünü izliyor! Açlık ve ölüm korkusu, kimsenin ağzını açmıyor…

Ey rabbimiz! Gücümüz dağıldı… Birliğimiz bozuldu… Yollarımız ayrıldı… Sen bu Mü’min kullarına yardım et!

Gelin hep beraber gökyüzüne bakalım! Güneşi anlamaya çalışalım! Çünkü güneş hiçbir nebatı, çocuğu ayırmadan hepsini ısıtır. Bizimde Duamız güneş gibi olsun…

O halde “Fatır” Suresinde döndürülen nedir?

Surede ayetler birbirini açıklar. Ayrıca Sure, diğer surelerin anlaşılması için kapı arar…

En güzel dualar Allah kakından gelir.

Allah’ın birliği (tevhid), bölünmez bütünlüğü (samed),  insanlıkla dinamik ilişkisi (risalet), insanlık tarihinin sonundaki yeniden yaratma (ahiret) ve nihai yargılama (hesap günü) inancı ana temadır.

Aşağıda ki sure ve diğer bütün sureler Hz Muhammed’e nasip oldu. Diğer bütün sureler Hz. Muhammed’in hayatında yer buldu. Sonrada Hz. Muhammed bu sureleri insanlığa tebliğ etti! Din dilinde Hz. Muhammed’e vahyolunan bu mucize; Kur’an’dır.

Sevgi ve Merhameti Sonsuz olan Allah’ın adıyla!

“……’O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.’

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’

“Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur……’

“(Ey Muhammed!) Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.’

“Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın.’

“Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.’

“İnkâr edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.’

“…… (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir.’

“Allah, rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir.’

“Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir……’

“Allah, sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır, ne de doğurur……’

“Bakın, iki deniz bir olmuyor; biri gayet tatlı, kolayca içilip susuzluğu giderirken, diğeri ise oldukça tuzlu, yakıp kavuruyor. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız……’

“Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu gördüklerinizi yapan Allah’tır. Egemenlik O’nundur. O’ndan başka yalvardıklarınız ise bir çekirdek zarını bile idare etmekten acizdirler.’

“Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez.’

“Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.’

“Eğer Allah dilerse, sizi giderir ve yeni bir halk getirir.’

“Bu, Allah’a göre zor bir şey değildir.’

“Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyandırabilirsin. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır.’

“Ne Kör ile gören,’

“Ne Karanlıklar ile aydınlık,’

“Ne Gölge ile sıcaklık,’

“Ne de Diriler ile ölüler bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde bulunanlara işittirecek değilsin.

“Sen, ancak bir uyarıcısın.’

“Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarından bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.’

“(Ey Muhammed!) Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. “Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi.’

“Sonra ben inkâr edenleri yakaladım. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl olurmuş gördüler?’

“Görmüyor musun ki, Allah gökten su indirdi. Onunla türlü türlü ürünler çıkardı. Dağları beyaz, kırmızı, siyah ve rengârenk desenlerle bezediğini görmüyor musunuz?’

“İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır……’

“Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.’

“Çünkü Allah, mükâfatlarını kendilerine tamamen ödedikten sonra, engin cömertliğinden onlara daha fazlasını verecektir. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.’

“(Ey Muhammed!) Sana vahy ettiğimiz kitap (Kur’an), kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah (kullarından) hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla görür.’

“Sonra biz, o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammed’in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan da kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.’

“Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir.’

“Şöyle derler: “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.’

“O, Lütfü’yle bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez.’

“İnkâr edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.’

“Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, Salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.’

“Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.’

“O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkâr ederse inkârı kendi aleyhinedir. İnkârcıların inkârı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkârcıların inkârı, ancak ziyanlarını arttırır.’

“De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaad etmezler.’

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende) tutuyor. Andolsun, eğer onlar (yörüngelerinden sapıp) yok olur giderlerse, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.’

“Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini artırdı.’

“Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.’

“Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Göklerdeki ve yerdeki hiçbir şey, Allah’ı âciz bırakacak değildir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.’

“Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.’

Sadakallahulazım.

Mahmut AKYOL

 

 

DİNDE VE KUR’AN’DA GEÇEN ‘LANET’, DUA VE İBADET KAVRAMLARI!

logo5

DİNDE VE KUR’AN’DA GEÇEN ‘LANET’, DUA VE İBADET KAVRAMLARI!

İslam’da zorbalık yasaklanmıştır. Dinin Devletten bağımsız olması gerekir. Din bir partinin arka bahçesi olmamalıdır.

O zaman ‘Gaybı’ kim bilir?

Bu konudaki birkaç âyet meali verelim.

Gaybı ancak Allah bilir. (Haşr 22)

Allah’ın, gaybları en iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı? Tevbe 78

Göklerin ve yerin gaybı (sırrı)  yalnız Allah’a aittir. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir. Hud 123,

*

Gaybı Peygamberler de bilmez. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Ben gaybı da bilmem.) Enam 50, Hud 31

(Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır.) Enam 59

De ki: “Benim kendim için, Allah’ın dilemesi dışında, ne bir faydaya, ne de bir zarara mâlik değilim! Çünki gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde ederdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı! Ben ancak, îmân edecek bir kavim için bir korkutucu ve bir müjdeleyiciyim.” Araf 188

*

Gaybı cinler de bilmez. Bir âyet meali:

(Cinler gaybı bilselerdi, zelil edici azap içinde kalmazlardı.) Sebe 14

*

Kur’an’da otuza yakın yerde ‘lanet’ kelimesi geçer…

Bu kelimenin tamamına yakın kısmı kişilerin  ‘davranışlarıyla’ alakalıdır.

Aslında hiç kimse lanetli doğmaz, Allah’ın lanetlediği davranışlar, kişilerin yaptıklarıdır.

Mesela Yahudiler kavim olarak lanetlenmiş değildir. Şayet öyle olsaydı Hz. Peygamber, Safiye ve Reyhane gibi Yahudi kadınlarla evlenmezdi. (Hamidullah, İslam Peygamberi, c.2, s. 740-745).

*

Ayetleri gizleyenler (2/159),

Yalan söyleyenler (3/61),

Zalimlik edenler (3/87, 7/44),

Cumartesi yasağına riayet etmeyenler (4/47),

Put ve tağutları destekleyeler (4/51-52),

Sözünden dönenler ve Allah’ın sözlerini değiştirenler (5/13),

Maymun iştahlı ve domuz karakterli olanlarla şeytana tapanlar (5/60),

Yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar (5/60),

İsyan edenler ve hadlerini aşanlar (5/78),

Erkek ve kadınlardan kâfirlik ve münafıklık edenler (9/68),

Rablerini inkâr edenler (11/99),

Akıl dışılığa dayalı Firavun düzenlerini destekleyenler (11/97-99),

İffetli mümin kadınlara zina isnat edenler (24/24),

Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayan ve insanları günaha çağırmak için çete kuranlar (42/39-42),

Allah ve resulünü incitenler (33/57),

Kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar (33/61),

Münafıklık yapanlar, Allah’a şirk koşanlar (48/6),

Müminleri öldürmek için, hendek kazıp içinde ateş yakanlar (85/5)…

Her çağda ve her mekânda kim bunları yapıyorsa bilin ki Allah onların davranışını lanetliyor. 

*

Kur’an’da sadece iki yerde Allah bir davranışa değil, bir nesneye ve bir kişiye lanet ediyor.

Onların ilki:

Beni ateşten onu çamurdan yarattın diyen şeytan (38/76),

Yine Kur’an’da lanetlenmiş olan cehennemdeki zakkum ağacıdır.

*

Gelin Dini Mübin ve Kur’an’ı Kerim üzerinde düşünelim! Zira O’nun üzerinde düşünmek farzdır.

Gelin, Kur’an’da lanetlenmiş, kötü ahlak ve davranışlardan korunmak için Allah’a iltica edelim! Yalvaralım, dua edelim!

Dua, yazılmış ve klasik bir hal almış sözlerin bir tekrarı değildir.

Dua, zalimin yüzüne karşı mazlumun hakkını savunmaktır. Dua, hayatın içinde yapılanlardır. Sözde ve özde olan samimiyettir.

Kısaca Dua, bir yaşam biçimidir. Dua, işin gereğini yapmak, sorumluluk üstlenmektir. Değilse dua içeren ayetlerin sayısını bilmek değildir.

Dua, istemektir. Duayı insan, ihtiyaçlarını gidermek için yapar. Dua, sende olmayanı olandan istemektir. Kur’an’ın kendisi bizatihi duadır.

Kur’an’da bu ihtiyaçları gidermek için gönderilmiş değil mi? O halde, ihtiyaçlarınızı gidermek maksadıyla Kitabı Kerimi okumak gerekmez mi?

Fakat Kur’an’ı ölülerin başında okumayı sürdürdüğümüz müddetçe, onu nasıl anlayabilir ve sorunlarımızı nasıl çözebiliriz!

Gördüğüm o ki, insanoğlu sorumluluktan kaçıyor. Sorumluluktan kaçarken de işi kadere, ya da bir başkasının üzerine atarak kurtulacağını zannediyor. En büyük yanlışı da burada yapıyor.

Allah’ın ‘Kimse kimsenin yaptığından sorumlu değildir.’ Buyruğu görmezden geliniyor. Güya gözünü kapatmakla hakikatin yok olacağını zannediyor.

Çünkü Müslümanların sorunları, Kur’an’ı Kerimin anlaşılmasında yatıyor. Bu sorunların çözüme kavuşması için bazı kavramların yeniden belirlemesi gerekiyor.

Mesela ibadet kavramını ele alalım.

İbadet sadece namaz, oruç, hac vs den ibaret değildir. İbadet, hayatın içinde olan her şeydir. İbadet; Namaz, oruç, hac vs, hayatın içinde olan şeylere bir giriştir.

Bir iş ve değer üretirken bu İbadetler insana yol gösterir. Kardeşliği, eşitliği, bölüşmeyi, sevgi ve merhameti, haramı/helali insana bu İbadetler öğretir. Namazda (Salât) çağırmayı, bağışlanmayı, dönüş yapmayı, yalvarma, eğilme ve yere kapanmayı öğrenirsiniz.

Yani namazla bir Müslüman, sorunlarını çözmek için, Allah’tan başkasını çağırmayı asla aklına getirmez!

Yazık ki, Müslümanlar bunlardan habersiz olarak namaz kılarlar.

Salât, Kur’an’ın en temel kavramlarından birisidir. Bu kavram, insandaki temel özellik olan bir sorumluluk simgesidir.

Çünkü salât Yardımlaşma, dayanışma ve destek anlamına da gelir. Salât kavramı, aynı zamanda Namazı kasteder.

Hayata bakıldığında görülen o ki dinin direği iyilik, güzellik, doğruluk ve dürüstlüktür. Yani adalettir, güzel ahlaktır… Çünkü Namaz içte yapılan, dışta yapılan doğruluk/dürüstlük, adalet ve ahlaktır.

Onun için sosyal hayatı ayakta ve dengede tutmak, adaleti zorunlu kılar.

Şimdi Allah’ın vahyi, kıyamet sabahına kadar elimizde olacağına, insanoğlunun sorunlarına ışık tutacağına göre, onu dilden dile değil, çağdan çağa yorumlayıp taşımak ve akletmek gerekir!

Şimdi; Kur’an’ı en iyi anlayan Allah’ın Resulü olduğuna göre, onun ne yaptığına bakmak gerekir! Bizim de Dini Mübin ve Kur’an’ı Kerimi  ete/kemiğe büründürmemiz gerekir!

Sonuç olarak: Din ve Kur’an hakkında tefekkür duadır ve düşünmek farzdır.

Mahmut AKYOL

YAŞADIĞIN DİN VE KİTAP SENİN HAYATINDIR! BU HAYAT KİMİN YANINDA, KİMİN KARŞISINDA OLDUĞUNU GÖSTERİR!

logo5
YAŞADIĞIN DİN VE KİTAP SENİN HAYATINDIR! BU HAYAT KİMİN YANINDA, KİMİN KARŞISINDA OLDUĞUNU GÖSTERİR!

Cenab-ı Allah, Tevrat’ı, İncil’i hak kitaplar olarak Kur’an’dan önce in­dirirdi. Zamanla Tevrat ve İncil tahrif oldu. Fakat Kur’an, Kıyamete kadarda bozulmayacaktır!

Ancak Kur’an ayetlerinin bazen içi boşaltıldı.

Şimdi aşağıda yazılanlar, Kur’an’ın yanlış anlaşılmasına birer örnektir…

Biz onu (Kur’an’ı) deşifre ediyoruz. Buna ezber bozmak deniyorsa evet, biz insanların ezberlerini bozuyoruz.

*

Mesela Peygamberler hata yapmaz değil; büyük günah işlemezler. Fıtratı, karakteri ve içsel dünyalarının kavi (kuvvetli) olmalarından dolayı böyledir. Biz de öyle olabiliriz. Fakat biz, peygamber olamayız.

*

İlk günaha sebep olan Havva mıdır, yoksa bu uydurma mı bir benzetme midir?

Kur’an’a göre ilk günah diye bir şey yoktur. Şeytanın vesvesesi vardır. Buna “vesveselerin anası” diyoruz. Nedir bu? Şecere-i huld (son sınırına kadar toplamak) yani mülk-i la yebla (yıkılmayacak bir mülke kavuşmak).  Âdem eşi ile bunu işlediği için cennetten (dünyanın ilk doğal ve masum halinden) düştü. Hala da düşüyor.

*

Kasıntılı tipler insanda kaşıntı yapıyor. Gireceğin iki metrekare toprak, yılana çıyana yem olacağız, üç gün sonra leşimiz kokacak, hallerini bir düşünsene orada Kasıntılı olanları…

*

Zekât gelir vergisi değil; servet vergisidir. Zekât Geliri olandan değil; serveti olandan alınır. Asgari ücretten, asgari geçim sınırı altında kalan hiç kimseden vergi alınmamalıdır. Dahası üretimden, gelirden vergi alınmamalıdır. Vergi servetten, birikmişi olandan alınmalıdır.

Adalet Devleti bu olsa gerek. Zekât, Adalet Devleti’nin maliye düzeninin temelidir. Kırkta birini unutun.

*

Müşrik Allah’a inanıp, Lehul-mülk (Mülk Allah’ındır) ilkesinde ortaklık iddiasında bulunandır. Yani Allah’ın mülkünde (yeryüzünde) bilgi, iktidar ve servet tekeli kurup, bunu kimselere vermek istemeyip “benim” diyendir.

*

Mesela Afv etmek demek, fazlalık demektir. “Beni afv et” (Üzerimde fazlalık olarak işlediğim günahlarımı yok say), “Afv edersiniz” (Size fazlalıktan bir şey yaptım, özür dilerim yok sayın.)

*

Mesela Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir. Ayrıca Şeytan, ontolojik bir varlık değildir.

*

Mülkün Allah’a ait olduğunu kabul etmeyene Müşrik, hak ve hakikati örten kişiye de Kâfir denir. Yani bende mülke ortağım diyen kişi Allah’a şirk koşmuş olur. Bu gerçeği hem örten, hem de bu gerçeği dile getirene kâfir denir.

*

Kurban bayramı yakınlaşmak, fedakârlık, kaynaşmak demektir.

Yani Kurban bayramı et bayramı değildir. Hiç kurban kesilmese, sadece hacca gidenler kesse de olur.

Ramazan ayıda kendini tutmayı öğrenmek, açlarla yoksulun buluşması Oruç olmuş oluyor.

*

Mesela Laiklikler adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahat kavramlarının “Kur’an’dan” çıktığını kabul etmezler.

Eğer kabul ederlerse, o zaman devleti “din kurallarına” dayandırmış olurlar, devlet Şeriat kurallarına göre idare ediliyor denilir…

*

Hz. âdem ilk insan değildir. İnsanlaşmayı yani beyt (ev), şeriata (hukuk) ve ahlaka (savm/kendini tutma/oruç) dayalı yaşamı başlatan ilk insanların sembolik ismidir.

Topraktan yaratılma topraktan gelen gıdalardan yaratılma demektir. Şeytanın ateşten yaratılması, insanın içindeki kötülük dürtülerinin ateş (öfke, şehvet, ihtiras) ile temsilidir.

Kur’an Âdem’e değil; yaptığı eve ilk ev (evvelu’l-beyt) der. Yani bununla Kâbe kastedilir. İnsanların oturmak için yaptıkları ilk ev demektir. Sonra Allah bunu kendi evi olarak simgeleştirmiştir. Ev ve aile yaşamı yani uygarlığın başladığı yer anlamındadır.

*

Selam un Aleyküm Arapçadır. Türkçesi Selam sana demektir. Selam barış, esenlik, güvenlik demek olduğuna göre karşıdaki kişiye selam, esenlik ve güven dilemek gerekir. Bunun illa Arapça yapılması gerekmez.

Size herhangi bir tahiyye (selamlama) yapıldığında daha iyisi ile tahiyye yapın (selamlayın) veya aynısı ile karşılayın.” (Nisa; 86)

Selamı almanın farz olduğuna dair görüş bu ayete dayanıyor.

*

Mesela Bir denizin içindeki balıkların ne yaptığını veya yapacağını bilmesi neyse, Allah’ın bizim yaptıklarımızı bilmesi de buna benzerdir. Allah’ın bilgisi olaydan önce veya sonra değil; olaylar oldukça bilinmektedir. İlahi hayat kemale doğru değil; kemal içindedir

 *         

Mesela Hur beyaz, Ayn göz aydınlığı demektir. “Göz aydınlığı eşler” diye anlamayanlar ki bu mutluluğun, sadakatin sembolüdür.

*

Mesela insanın dindarlığı şahadet getirerek, namaz kılıp oruç tutarak, hacca giderek değil; infak edip etmediği ile ölçülür. İnfak etmeyene münafık denir. Kur’an’da en büyük günah, servet yığmak ve böylece Allah’ın mülküne ortak olmaya kalkışmaktır.

*

Hz. Muhammed’in kalbi melekler tarafından temizlendi mi? “Senin göğsünü şerh etmedik mi?” (İnşirah, 1)

Senin içindeki sıkıntıyı gidermedik mi, genişlik ve ferahlık vermedik mi? demektir. Göğsün yarılması, kalbinin yıkanmasıyla alakası yoktur.

*

Amel, imandan bir cüzdür. İman ile amel arasında sıkı sıkıya bir ilişki vardır. Kur’an hep iman edenler ve Salih amel işleyenler der.

*

Dua ve nusuklar bir eğitim ve terbiye aracı olarak vardırlar. İbadet ile nusuk karıştırılmasın. Allah’ın bizim namazımıza, orucumuza, kurbanımıza ihtiyacı yok. Bunların hepsi bizim adam olmamız için konulmuş terbiye metotlarıdır.

Mahmut AKYOL

 

AFRO-AVRASYA DEYİMİ VE KADİM DEĞERLERİN COĞRAFYASI

logo5

AFRO-AVRASYA DEYİMİ VE KADİM DEĞERLERİN COĞRAFYASI

AfroAvrasya deyimi, Afrika ve Avrasya‘yı tek bir kıta olarak tanımlar.

Bir bütün olarak oluşturulan Afro-Avrasya kıtaları, Dünya nüfusunun yaklaşık %85’ini kapsar.

İnsanlığın temel değerlerinin, en eski tarihlerinden itibaren, Afro-Avrasya uygarlık kuşağından peygamberler, bilgeler ve filozoflar çıkmıştır.

Bu değerlerin nereden bakılsa bakılsın on bin yıllık yazılı tarih olduğu görülür.

Son alarak Afro-Avrasya’nın en merkezi yeri, Mekke’de ortaya çıkan Hz. Muhammed, kendisinden önce doğruluk namına ne kalmışsa hepsini sürmüş ve insanlığın atardamarlarını harekete geçirmiştir.

***

Filistin’de yaşayan Nuh’un yedi kanunu olarak bilenen ahlak ve adalet kuralları kendisinden sonra tüm İbrahim’i peygamberler tarafından izlenmiştir.

Nuh’un bu yedi kanunu, Musa’nın on emrinin adeta bir özeti gibidir.

1-Öldürmemek,

2-Çalmamak,

3-Zina yapmamak,

4-Putlara tapmamak,

5-Küfürden kaçınmak,

6-Adalete riayet etmek,

7- Canlı hayvan yememek…

Mısır’da yaşayan Hz. Musa’nın on emri, Nuh’un yedi ilkesini yinelemekte ve insanlığın atardamarını bir kez daha harekete geçirmiştir.

1- Tanrı’ya şirk koşmamak,

2-  Put yapmamak ve onlara tapmamak,

3-  Rab’in ismini boş yere ağzına almamak,

4-  Cumartesi yasağına riayet etmek,  

5-  Anne-babaya saygı göstermek,

6-  Öldürmemek,

7-  Çalmamak,

8-  İftira atmamak,

9-  Zina yapmamak,

10- Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine tamah etmemek.

Hindistan’da yaşayan Buda’nın beş buyruğu,

1- Öldürme,

2- Verilmeyeni alma,

3- Yalan söyleme,

4- İçki içme,

5- Eline, Beline, diline hâkim ol.

Zerdüşt ve Mani’nin İran Aryaları arasındaki çağrısı da benzer değerler vazetmektedir.

  • Mani’nin beş ilke ve üç mühür diye ifade ettiği kurallar insanlığın atardamarını bir kez daha harekete geçirmiştir.
  • Kötü söz söylememek
  • Et yememek
  • İçki içmemek
  • Zinadan uzak durmak
  • Hiç bir canlıya zarar vermemek; insanı, hayvanı, bitkiyi, toprağı, ekini, suyu vs. korumak…

1-Eline 2-Beline 3-Diline sahip olmak (Üç mühür)…

Çin’de Konfüçyüs gelenek, erdem, töre ve atasözlerine yaptığı ısrarlı vurgular vardır.

  • Eflatun’un iyilik idesi, Eflatun’a göre dört ana erdemdir;

1-Ölçülülük,

2- Cesaret,

3- Bilgelik,  

4-Adalet.

Bu erdemlerin ilk üçü insan ruhunun arzu, öfke ve akıl güçlerini dengeli bir şekilde kullanmasıyla oluşur. Tüm güçlerin denge içinde tutmasıyla da insanda adalet erdemi oluşur.

Yunan filozofları, özellikle SokratesAristo kadim değerler üzerine aynı tartışmayı devam ettirir. Burada Aristo’nun altın ortasından söz edebiliriz. Bu evrensel kadim değerler insanlık vicdanının atardamarlarıdır.

Keza Laotse’nin Taocu felsefesi insanları evrendeki kozmik adaletle uyum içinde yaşamaya çağırmaktadır.

‘Kişi içinde bulunduğu yerin yasasına uyar. Yer göğün yasasına uyar. Gök Tao’nun yasasına uyar. Tao ise kendi yasasına uyar. Sonsuz Tao’nun adı yoktur. Tao gizlidir, adsızdır. Adını bilemiyorum ama ona Tao diyorum…’

***

Kur’an’ın musaddık olması, insanlıkta ki iyilik, güzellik ve doğruluk adına hepsini sürdürür.

Görülüyor ki evrensel kadim değerler özü itibariyle ‘birlikte’ olmanın sonucu doğmuş, ‘ötekine’ zarar vermeme endişesi bu değerler ontolojisini ortaya çıkarmıştır.

Bu değerlerin özünde derin bir maneviyat, duyarlı bir metafizik, engin bir insanlık, doğa ve Allah sevgisi, birliktelik ve hoşgörü ruhu vardır.

Yani şeriatın maksadı öteden beri beş temel insan hakkını korumaya kilitlenmiştir. Bunlar din, can, emek, akıl, nesil

Nuh’un, Musa’nın, Buda’nın, Mani’nin, Konfüçyüs’ün, Sokrates’in, Eflatun’un, Aristo’nun, Muhammed’in ahlak ilkelerinin ısrarlı bir şekilde bu beş temel hak etrafında döner.

Bugün dahi yapılması gereken, Afro-Avrasya uygarlık kuşağının derin tarihinden gelen bu değerlerin yeniden inşasından başkası değildir…

***

Bütün Peygamberlerin söz ve davranışları Hz. Muhammed’de ve bütün kitapların sözleri de Kur’an’ı Kerimde toplanmıştır.

Allah, Peygambere vicdanı üzerinden seslenmiştir ki buna ‘Vahiy’ denir.

Allah, diğer bütün insanların vicdanları üzerinden konuşmuştur. Ayrıca Allah hiçbir yarattığı varlığı terk etmiş değildir.

Kur’an ‘Menkıbe’ olarak bahsettiklerine Yahudiler ‘Mucize’, Hıristiyanlık ‘Kehanet’, Şia, ‘İntizar’ demiştir.

***

İslam Dünyası; dinamik bir coğrafyadır.

İslam dünyası bugün için yaklaşık iki yüz ellişer milyonluk beş bloktan oluşmaktadır.

Adriyatik’den Çin Seddi’ne kadar Türkçe kökenli dilleri konuşan Müslüman topluluklar,

Hazar-İndüs havzasında Farsça kökenli dilleri konuşan Müslüman topluluklar,

Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış Arapça konuşan Müslüman topluluklar,

Afrika’nca kökenli diller konuşan orta Afrika Müslüman topluluklar,

Güney Asya’da Malayca kökenli diller konuşan Müslüman topluluklar.

Bu beş blokta beş ülke öne çıkmaktadır; Türkiye, İran, Mısır, Nijerya ve Endonezya. Bunlar Batının Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya’sına benzemektedir.

İslam dünyasının oluşturduğu ‘Afro-Avrasya Milletler Topluluğu’ projesi çerçevesinde Balkan, Kafkas, Uzak Asya, Güney Afrika ve Latin Amerika ülkelerinden muhtemel müttefikleriyle birlikte ‘İslam dünyası’ kavramı dini bir terim olmaktan öte bir şeydir.

İslam Dünyası, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihten çekilmesiyle birlikte himayesiz kalmıştır.

İslam Dünyası tarihinde görülmedik bir şeklide Batı istilası yaşamıştır.

İbadet iş ve değer üretmektir. İnsanların hayrına işler yapmak, adalet ve iyilik için çalışmak, yoldan bir taşı kaldırmak ibadettir.

Bu dini mekânlardan çıktıktan sonra eğer siz yeryüzündeki nimetlerden eşitçe yararlanmaya yöneliyor ve böyle bir sistem kurmak için çalışıyorsanız, işte o zaman Allah’a ibadet etmiş olursunuz.

İslam, hayat dinidir. İslam bir tapınak eyleminden ibaret değildir.

Demem o ki İslam gerçek hayat dinidir, afyon değildir. Afyon demek, İslam’ı gündüzden kovup geceye hapsetmek, sokaktan çekip tapınağa sokmaktır.

Mübarek gün ve geceler dini değildir. Din, gündüzün ortasında, hayatın kalbinde atarsa bir mana ifade eder.

Yani ibadet, iyilik, adalet, zulme ve haksızlığa isyan, sözün namusu, doğruluk, dürüstlük, vefa, sevgi, merhamet ve cihat yolunun kendisidir.

Mahmut AKYOL