İTİKATTA ALLAH, AMELDE MAMON DİYENLER!

logo5

İTİKATTA ALLAH, AMELDE MAMON DİYENLER!

Hasan-ı Basri, ‘Her ümmetin bir putu vardır bu ümmetin putu da maldır.’ Der.

Hz. İsa’nın dediği gibi ‘Hiç kimse iki efendiye birden kulluk edemez, ya Allah’a iman eder, ya Mamon’a (paraya) tapar!’

O halde herkes sırtındaki yükleri boşaltarak dine girmelidir.

Kur’an’ın ilk suresi, neden zenginlik ile tuğyan arasında ilişki kurarak başlamıştır?

Kur’an’ın ilk kıssası neden ‘Bahçe sahipleri’ kıssası olmuştur?

Bakara suresi 219. Ayetinde neden ‘İhtiyacınızdan fazlasını verin’. Demiştir de birazını verin dememiştir?

Çünkü vermek, keyfe kalmış bir şey değildi. İhtiyaç fazlasını vermemek, servet hırsızlığı yapmak demekti. Bu dinen haramdır…

Peki, insan üzerinde haram olmayan nedir?

En fazla bir ev, bir binek olabilir. Bundan fazlasını ya bir işe yatırmalı ya da infak etmelidir.

İbn Teymiye, ‘Bir ülke işgale uğradığında direniş göstermek farzdır. Direnmeyenler haysiyet ve şereflerini kaybederler.’

Bugün sol dünyada Allah’ın, dini dünyada yoksulun sesi duyulmuyor!

Acaba neden?

 ***

Ey Müslümanlar!

Her sayfası ‘Lehu’l-Mülk’ le damgalanmış Kur’an’a yönelin… Hele bugünlerde daha çok yönelin…

Ey insanlar!

Eğer vicdanınız varsa; İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in davetine icabet edin… Hele bugünlerde daha çok icabet edin. Bu davetlerde ‘mülkiyet’ savaşlarını rahatlıkla görürsünüz!

Kur’an ‘Mülk Allah’ındır’ der. İnsanoğlu hiçbir şeyin sahibi değildir. Sahip olduğu tek şey, kendi ‘emeğidir. Bu sebepten, insan emeğinden hesaba çekilecektir.

Bu durum Âdem kıssasında şöyle anlatılır. ‘Şeytanın insandaki dürtüsü, şecere-i huld ve mülk-i la yeblâ’ dır.

Kur’an, Şeytanın insanı aldatan şeyin bu olduğunu söyler. Yani ‘son sınırına kadar toplamak (Şecere-i huld) ve ‘yıkılmayacak bir servet ve iktidar sahibi olmak (mülk-i la yeblâ)

Bunu Şeytan, insana dört yönden yaklaşarak gerçekleştirir. Sağdan (siyaset/iktidar), soldan (servet), önden (şehvet), arkadan (şöhret).

Bunlar; insanın haz ve güç kaynaklarıdır. Fakat bunlarla şeytan, insanı yapısı gereği hep aldatmıştır.

Kıssalar, tabiat tasvirleri, cehennem tehditleri, cennet müjdeleri hep Mülkle alakalı olarak anlatılmıştır.

İnsanların hayatta kurmuş oldukları düzen ‘kibre, hırsa, haset ve haksızlığa’ dayalıdır.

Allah, insanı iradi bir yol çizsin diye akılla yaratmıştır. İnsanın sorumluluğu kendine ait davranışlarıdır. Davranış, fiil, iş ve oluş insan kaynaklıdır.

Allah kullarına vakti, şekli ve miktarı belli ‘nusuklar’ bildirmiştir ki, bunlarla insan ‘iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa’ gitsin…

Eğer yapılan nusuklar insanı ‘iyiliğe, güzelliğe ve doğruluğa’ götürmüyorsa, o zaman; insan ziyandadır demektir…

Bu bakımdan insan dünyasını infak, zekât, tasadduk, hayr, karz-ı hasen, İsâr, namaz, oruç, hac, zekât ve cihat vs. Kavramlarla doldurmalıdır. Değilse insan, hem dünya ve hem de ahirette hüsranda kalacaktır!

Din; var olan durumlarda bazen bir protesto, bazen bir mazlumun içli feryadı, bazen de kalpsiz dünyanın kalbi olur! Eğer bu anlayışla hareket edilirse, Müslümanlar için dünya bir umut, bir cennet ve bir adalet yurdu olur…

Adalet, eşitlik, emek ve özgürlük devlette ve iktidarda önce gelir. Zaten devlet ve iktidar bunlar için vardır. Devlet bu kavramlarla çeliştiği an meşruiyetini kaybeder.

Bir misal verelim:

Yurdumda banka soyana hırsız deniyor da, banka kurana neden denmiyor?

Şaşıyorum buna…

  • Durum bu iken faiz kurumları nasılda İslam dünyasında kol gezebiliyor?
  • Kapitalizme abdest aldırırsanız, pek ala Faizle Müslüman uyuşabilir.
  • Tefecilik, emeği ile geçinenlerin ellerindeki servet ve parayı sömürmektir. Bugün dünya ekonomisi dediğimizin temeli, borç ve faiz üzerine kurulmuştur…
  • Borç ve faiz sarmalında insan köleleşmiştir. Böyle bir dünya ruhsuzdur, kalpsizdir. Onun için Kur’an ruhsuz dünyaya kalp olmak için inmiştir.
  • İnsanın şehirlisi, köylüsü, kadını, erkeği açgözlü, bencil, korku ve tasa içindedir.
  • Bunu düzeltecek olan tek şey, din ve ahlaktır.
  • Dünya hayatı geçici bir faydalanmadan ibarettir. Eninde sonunda insan ölecek, sonunda toprak olacak…

Aslında insanoğlunun yeryüzündeki hikâyesi iki korkuyla başladı.

  1. Dışsal korku, iktisadi ve siyasi korku
  2. İçsel korkular ölüm, tasa, intihar, hiçlik

Onun için burada maneviyat önemlidir. Yeter ki din, ahlak ve maneviyat afyon olmasın.

Cemaat’ in ne olduğu namazda, safta, Hac’da ki tavafta belli olur. İnsan safta eşitlenir, tavafta rütbeleri sökülür…  

Tavafta her tür kavmiyet, milliyet, mülkiyet ve hatta cinsiyet ortadan kalkar. O zaman Tavaf tam bir eşitlik gösterisine dönüşür.

İşte İslam’da cemaat budur, böyle de olmalıdır. Hz. Muhammed’in cemaati böyleydi.

Hz. Muhammed kendi cemaatinin arasına karıştığında, dışarıdan gelen biri Muhammed hanginiz diye sorardı.

O’nun oturduğu bir makamı, giydiği özel bir kıyafeti yoktu.

Hz. Muhammed kimseyi sürekli bir makama getirmezdi. Her namazda imam, her savaşta komutan, her seferde vekil değişirdi. Ebedi ve tapulanmış makamlar yoktu.

İçeri girince kimseyi ayağa kaldırmaz, kimseye elini öptürmez, arkasından kalabalığın yürümesine izin vermezdi!

Cemaatine sürekli şekilde infakı emrederdi.

En son Hz. Muhammed vefat edeceği zaman, Hz. Ayşe’ye:

Yedi dirhem gümüş vardı o ne oldu, hemen git onu infak et’ demiş, Hz. Ayşe’de gitti, evde unutulmuş olan yedi dirhem gümüşü aldı ve infak etti.

Bunun üzerine Hz. Muhammed:

Allah’ın huzuruna üzerimde mülkiyet olduğu halde çıkmaktan hayâ ederim’ dedi.

Namazdan sonra yüzünü cemaate döner ve bir derdi olan var mı diye sorardı. Bunu sürekli yapar, dertlerini dinler, acılarına ortak olur, elinde ne varsa bölüşürdü.

Şimdiki cemaatler, tarikatlar ve ileri gelenler böyle mi?

Mahmut AKYOL

 

‘KUR’AN’I HAYATIN İÇİNE TAŞIMAK VE KUR’AN ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK…’

logo5

‘KUR’AN’I HAYATIN İÇİNE TAŞIMAK VE KUR’AN ÜZERİNDE DÜŞÜNMEK…’

Dua, yazılmış sözlerin bir tekrarı değildir.

Dua, zalimin yüzüne karşı mazlumun hakkını savunmaktır.

Dua, hayatın içinde yapılanlardır.

Dua, bir yaşam biçimidir.

Dua, sadece Allah’a tazarrudur.

Velhasıl Kur’an’ın kendisi bir duadır.

***

Fakat Kur’an’ı Kerim, ölülerin başında okunduğu müddetçe, onu nasıl anlayabiliriz?

Kur’an’ı Kerim, insanın dünyadaki meselelerini çözmek için gönderilmedi mi?

Gönderildi de, insanoğlu sorumluluktan kaçıyor. Kaçarken de işi kadere veya bir başkasının üzerine atarak kurtulacağını zannediyor!

En büyük yanlışımız burada…

Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez. Kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine. Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma! Günahlarımızı affet, bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen yüce mevlamızsın, hakikati inkâr eden topluma karşı bize yardım et!’

Bakara Suresi 286 Ayet

***

Kur’an’ı Kerimin bazı kavramlarını yeniden tanımlamamız gerekiyor. Mesela ibadet kavramı bunlardan biridir.

İbadet, sadece namaz, oruç, hac vs den ibaret değildir. İbadet, hayatın içinde olan ve insan tarafından yapılan her şeydir. (Muamelat)

Namaz bir Kur’an kavramı değildir. Farsçadan İslam Kültürüne geçmiştir. Kur’an kavramı Nusuktur. Menasiklerde Allah’ı çağırmak, Allah’a yalvarmak, eğilmek ve yere kapanmak vardır.

Namaz ‘Salât’ Kur’an’ın en temel kavramıdır. Bunun yanında ‘Salât’, ‘Yardımlaşmak, dayanışmak ve destekleşmektir.’

Demek ki Salât kavramı, sadece Namazı kastetmiyor!

Hayata bakıldığında görülecektir ki dinin direği, doğruluk ve dürüstlüktür.

Çünkü Namaz içte yapılan, doğruluk/dürüstlük ve adalet de dışta kalan şeylerdir. Onun içindir ki, sosyal hayatı ayakta ve dengede tutmak, adaleti zorunlu kılar.

Allah’ın vahyi, kıyamete kadar elimizde olacağına ve insanoğlunun sorunlarına ışık tutacağına göre, onu dilden dile değil, çağdan çağa yorumlayıp taşımak ve akletmek gerekir.

Kur’an’ı en iyi anlayan Resul Allah (as) olduğuna göre, onun ne yaptığına bakmak, bizim de Kur’an-ı ete/kemiğe büründürmemiz gerekir.

O halde Kur’an hakkında tefekkür duadır ve düşünmek farzdır.

***

İmam-ı Şafii üç ayetten ibaret Asr Suresi için şöyle demiştir:

Kur’an’ı Kerim, kitap olarak gelmeseydi de, sadece Asr Suresi gelseydi, bu surenin içeriği tüm insanlık için yeterli olurdu.’

Mevdudi ‘Tefhimu’l-Kur’an’da’ günümüzün Müslümanlarının Kur’an’ı nasıl okuduğuna dair şöyle bir misal verir:

Kralın biri yanındakilerden kendisi için bir bardak su ister. Yanındakiler de diğerlerine dönerek, ‘Kral su istedi, Su getirin, su getirin’ derler.

Onlarda emri, zikir çekercesine tekrar ederler. Güya kralın emrini yerine getirirler. Sonunda kimse Krala bir yudum su getirmez.’

Demek ki ‘Asr’ Suresini ezberden bir solukta okumak, okumak değildir!

Yani Cenab-ı Allah’ın Kur’an’ı Keriminde ne demek istediği anlaşılmadan, gereği yerine getirilmeden, sadece teberruken okumak yeterli değildir!

Üzüldüğüm taraf şu ki; Müslümanlar İncil ve Tevrat gibi, Kur’an’ı kutsallaştırdıkça, Kur’an’dan uzaklaştılar. Bize bu anlayış, Tevrat’ı ve İncili tahrif eden Yahudilerden geçmiştir. İslam’da ise, Allah’tan başka kutsal hiçbir şey yoktur.

Hz. Resul ve arkadaşları, ‘Alak’ suresinde ki ‘Oku’ emrini bizim gibi ne anlamış ve ‘Asr’ Suresini bizim gibi ne de okumuşlardır.

Cenab-ı Hak, Resulüne ‘Kitabı oku’ dediğinde, Allah’u Âlem O, hayatı okumayı, meydan okumayı, eyleme geçmeyi, sorumluluğu yüklenmeyi, onu taşımayı ve insanları iyiliği, güzelliğe ve doğruluğa çağırmayı anlamış ve böyle de anlatmıştır.

Hz. Resul, ‘Oku’ emriyle memur olduktan sonra, O’nun yaptığı işlere bakın,

Hz. Resulün, Mekke’nin tefeci Bezirgânlarına karşı, yoksulun, yetimin, kölenin, kadınların ve çocukların yanında olduğu görülecektir.

Diğer yandan Kur’an’ı Kerim, Kıyamet Gününe kadar akıp giden zaman içindeki çağları, güneşi, ayı, yıldızları, yeri, gökleri, dağları, tarihi, zamanı, mekânı, harap olmuş şehirleri, viran olmuş uygarlıkları, insanoğlunun ellerini, gözlerini, kulaklarını Allah dile getirerek konuşturacaktır.

Allah, her şeyi her şeye şahit kılacak, asırları insanlardan, insanları da asırlardan soracaktır. Bu sorgulama mahal yeri, ‘Ahiret Günü’ dür.

Allah, Asr Suresiyle kullarına şöyle diyor:

  • Ey bütün çağlar, her biriniz dile gelin söyleyin; kendi çağını yaşamayanlar hüsrandadır!
  • Kendi çağı zulümle, kötülükle doluyken önceki veya sonraki çağlardan medet umanlar hüsrandadır!
  • Kendi çağında, zamanında ve ortamında iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışmayanlar hüsrandadır!
  • Çağının zulümlerine karşı çıkmayanlar, hak ve adalet için bir araya gelmeyenler, zulüm ve kötülüklere direnmeyenler, dayanışma ve yardımlaşma içinde olmayanlar hüsrandadır!
  • Onun için çağınıza müdrik olun, derdi olanın yardımına koşun, bihaber yaşamayın, ömrünüzü boşa geçirmeyin. Sonra hüsranda kalırsınız!
  • Çünkü yüz yıl sonra bugün yaşanılanların hiçbiri olmayacaktır. İnsanlık her yüzyılda bir yenilenecektir.

Maalesef Müslümanlar Asr suresini bu şekliyle anlamamış veya anlamış olsalar dahi işlerine gelmemiştir.

Hz. Resul ve arkadaşları bir araya geldikleri zaman iyilik, güzellik ve doğruluk için neler yapılabileceklerini, hak ve adalet için nasıl mücadele edeceklerini korkularının esiri olmamak için nasıl çözümler üreteceklerini, birbirlerinin acılarını ve dertlerini nasıl paylaşacaklarını düşünürlerdi.

Sahabeler nerede bir araya gelseler, hemen orada bir sevgi ve merhamet yumağı oluştururlar, birbirlerine canlı, diri bir ruh katarlardı. Yüzlerindeki parıltıdan, gözlerindeki ışıltıdan, dudaklarındaki tebessümden, kalplerindeki atışla bir birlerine sevgi ve merhamet yayarlardı.

İşte onlar Asr Suresini böyle okudular, anladılar ve anlattılar…

Peki, ya siz?

Mahmut AKYOL

GENÇLİĞİ ÇÜRÜMÜŞ BİR TOPLUM; ESASINDA MÜNAFIK, KİRLENMİŞ, YALANCI, ZALİM VE CAHİLDİR…

logo5

GENÇLİĞİ ÇÜRÜMÜŞ BİR TOPLUM; ESASINDA MÜNAFIK, KİRLENMİŞ, YALANCI, ZALİM VE CAHİLDİR…

Gençliği hasta olan bir toplum uzun süre yaşayamaz!

Hastalık maddi ve manevi kirden olur.

Denilebilir ki, bugün İslamsız kalan insanlık kirlenmiştir. Bu kirleri ortadan kaldırmadıkça insanlık, huzur bulamaz!

Dışından Müslüman, içinden çürümüş olan bir toplum cihadı terk etmiş olur.

Esasında çürümüş milletler, münafık milletlerdir. Yahudi ve Hıristiyanlarda olduğu gibi…

Münafıklar iyilikten, güzellikten ve doğruluktan, yardımlaşmaktan, vermekten, paylaşmaktan uzak olanlardır. Yahudi ve Hıristiyanlarda olduğu gibi…

Münafıklar yaptıklarıyla övünen, bulunduğu her ortamda itibar görmekten zevk duyanlardır. Lakin münafıkça geçen bir hayatın hesabını vermek zordur.

Hâlbuki Allah insana akıl, vicdan, irade vermiştir ki, hiç bir mazeret ileri sürmesin, münafıklığa düşmesin!

En büyük münafık, en büyük yalancıdır!

Yalan küfre eşdeğer kavramdır. Yani küfür/kâfir gerçeği örtmektir.

Münafık insan, en büyük zulmü yapan, gurur ve kibir içinde bulunan, doğruluktan uzaklaştıran, her türlü kötülük, cimrilik, kıskançlık ve gönül darlığı çekendir…

Hayatın zilletine düşmüş olan münafıklar, ekmeden biçen; ‘Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz!’ tiplerdir…

Yalnızlıktan kurtulmanın ilk şartı insanın önce Allah’a inanmasıdır. Bu yetmez. ‘Cenab-ı Hakk’ın’ bilinciyle yaşayan, O’nunla irtibatını sağlayan, kopmaz bir iple bağlanan, aynı zamanda O’na güven duyandır…

Günaha ve gaflete kapılmış insanın yanında hep şeytan dolaşır. Şeytan, tüm kötü duyguların sembolü, anası ve vesvese verenidir.

Şeytan, insanın hep ‘kibir, hırs ve haset’ gibi kötü duygularını besler…

Kötülük içinde olanlar, yapmadıkları şeyleri yapıyormuş gibi söylerler.

Günümüzde insanlığın yalnız olmasının sebebi, her şeye sahip olan bir gücün yani Allah’ın yanında olduğunu hissetmemesidir…

Aslında hayat sahipsiz değildir. Fakat hayatın düzenini bozan cahil ve zalim kimselerdir.

Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, sorumluluğundan korktular Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalimdir; çok cahildir.’  Ahzab suresi 72. Ayet

O zaman insan ne yapmalıdır?

  • Güzel ahlaklı olmalıdır.
  • Karşılık beklemeksizin iyilik yapmalıdır.
  • Allah’ı görüyormuşçasına ve ahirete gidip gelmişçesine yaşamalıdır.
  • Ya hayır söylemeli, ya da susmalıdır.
  • Allah’ın emirleri karşısında ilgisiz kalmamalıdır.

Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım!

Sen hayatı boşuna yaratmadın!

Gökten suyu indirdin, su ile yere hayat verdin!

İşte bununla insana hayatın boş ve yalnız olmadığını anlattın!

Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım!

Eğer insan hala Sana iman/güven duymuyorsa, verdiğin nimetlerine hala şükretmiyorsa, insan olarak hala birbiri için fedakârlık yapmıyorsa, hele birbirine sevgi ve saygı göstermiyorsa, o zaman insanlar çok cahillik ve zalimlik içine düşmüş demektir.

Dün uyuşturucu kullananlar parmakla gösterilirdi. Bugün öyle değil…

Dün uyuşturucu kiloyla yakalanırdı, bugün öyle değil…

Dün ülkeler coğrafi, sosyal ve kültürel sınırlarını korumak için bütün varlıklarını ortaya koyabilirdi, bugün öyle değil…

Bunlar için insanda ‘ahlak’ olmalıdır, bugün yok…

Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım!

Bugün insanlık dünyasında her şey çıkar, her şey menfaat oldu

Daha öncesinde insanın sahih rüyaları olurdu. Bugün öyle değil…

Daha öncesinde insanların hayalleri vardı. Kiminin şeriat, kiminin sosyalizm, kiminin ülkücülük, kiminin Osmanlıcılık, kiminin inkılâpçılık…

Daha öncesinde insanların öfkeleri vardı.

Kiminin emperyalizme karşı, kiminin küfre karşı, kiminin komünizme karşı, kiminin de kapitalizme karşı…

Daha öncesinde insanların sevdaları vardı. Fakat 12 Eylülden sonrasında insanların rüyası da, hayalleri de, sevdası da, öfkesi de yok oldu gitti.

Geride amaçsız, gayesiz, hayalsiz, yüreksiz bir insan yığını kaldı.

Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım!

Ülkemin insanına/gençliğine ansiklopedik bilgi yüklendi, İlkokuldan/Üniversiteye kadar geçen süreçte gençlik adeta mankurtlaştı.

Sonuçta ortaya şu eylemler çıktı:

Milletin Evlatlarının bir kısmı 6. Filoya karşı nümayiş yaptı, bazıları Turan ülküsünü sokakta aradı, bir kısmı da Beyazıt camisinde şeriat gelsin diye toplu namazlar kıldı…

Ülke insanı, tam bir kargaşa içine düştü…

ABD, Türkü Kürde, Arabı Aceme, Şiiyi-Sünniye, sağcıyı solcuya, laiki İslamcıya kırdırma politikalarını sahneye koydu!

Asrın maskeli vicdanına, medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarına, Ebu Gureyb, Guantanamo, Kıbrıs, Kudüs, Türkistan, Bosna, Miyammar’da ki zulmün yüzüne, sözün namusu ve insanlık adına tükürülecekti,

Ama olmadı…

ABD, Türkiye’m dâhil 150 üzerinde devlete dine dayalı FETÖ İktisatlı CİA ajan yuvalarını kurdurdu, dine dayalı bu FETÖ teşkilatının diğer bir adı, devletin içine sızmış, kardeşi kardeşe düşman kılmış Karmatilik’tir…

Karmatiliğin imamına Natık denilirdi. Natık dinin gizli yönlerine vakıf, gizli peygamberiydi. Şakirtleri Natık’a ölümüne itaat ederlerdi

Natık, en son ABD adına Türk Milletinin başına 28 Şubat ve 15 Temmuz felaketlerini getirdi!

Bunu önlemek için önce gençliği her türlü yalan, dolan, entrika arasından çekip çıkarmak gerekir

Kanaatim odur ki, bu badirelerden ancak yeni bir gençlik heyecanıyla çıkılacaktı, ama olmadı

Bu topraklardan yerli ve milli bir irade eninde sonunda çıkacaktır!

İnanıyorum

Mahmut AKYOL

YARATILIŞA VE ORTAK BİR AKLA ÇAĞRI

logo5

Biz dünyaya niye getirildik? Bizim getirilmemizdeki amaç nedir? Allah yaratılışımıza neden gerek duydu?

Allah insanı varlığını, birliğini, güç ve kudretini bildirmek için yarattı.

İnsanoğlu var olduğu günden beri, gök kubbe altında bu soruları hep sordu, kıyamete kadar da soracaktır.

Fakat çok insan dünyaya niçin geldiğini bilmeden bu dünyayı terk eder gider!

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür’ sözü bunun için söylenmiştir.

İnsanoğlunun bu unutkanlığını gidermek için Allah, Kitaplar ve elçiler göndermiştir.

Lakin yapısı gereği insan bu zaafını terk etmemiştir.

İnsan, dünyaya niçin geldiğini anlamadığı gibi geldikten sonra da ne yapacağını bilememiştir.

Allah, yine de insanın problemlerini çözmek için eline üç bilgi kaynağı vermiştir:

  • Beş duyu
  • Akıl
  • Resulün Haberi

Aklın izah edemediği şeyleri ‘Nakil’ çözer denmiştir.

Allah beni niçin yarattı, beni niçin imtihan edecek soruları aklın alanının dışındadır.

***

Allah Evreni sevgi ve merhamet üzere yarattı. Bu O’nun ‘takdiridir’. Bu kesin tevhid hükümdür. ‘Allah’ın Takdiri’ hayatın, insanın, tarihin, kısaca doğanın işleyişi kanunlarıdır.

Varlık ve oluş kanunlarını tayin etmek Allah’a, onlara uymakta insana aittir.

Varlıkların içinde akıl verilen tek canlı insandır. İnsan bu aklıyla kendi ‘kaderini’ yazar.

Yani, ‘Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önüne, her şeyi açık, açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız

İsra/13. Ayet

Bu Kitap’ta hiçbir şüphe yoktur. Allah bilinciyle yaşamak isteyenler için bir yol göstericidir.’

Bakara/2 Ayet

Yaratılış her ne kadar içeriden bir kuvvetle inkişaf ederse de, İlahi irade bunun dışında değildir.

Yani bir tohumun çatlaması, bir canlının dünyaya gelmesi bir sancıyı gerekli kılsa da, Allah’ın takdiri olmadan ne çatlama olur, ne de bir canlı dünyaya gelir!

Materyalist doktrin burada iflas etmiş, olup biten her şeyi bir tesadüfle izaha çalışır.

***

Bizim boyun eğdiğimiz güç, görünmez bir güçtür, bu güç; Allah’tır.

Allah nerededir diye sorulsa, cevabı basittir!

‘Allah hem yerdedir, hem göktedir, her yerdedir. İçimizde, Sokakta, İşimizde, Evimizdedir!’

Evren; inorganik, bitki, hayvan ve insana gelinceye kadar evrim geçirmiştir. Bu bir tesadüf değil, Allah’ın takdiridir.

Fizikten metafiziğe, ilkellikten gelişmişliğe doğru evrilme, her kategorinin kendi içinde katmanlara ayrılması tesadüf değildir. Takdirdir!

***

İnsanlık tarihi; 12 Bin yıl önce, buzulların erimesi ve suların kuzeye çekilmesiyle birlikte başlamıştır.

Bu çekilmeyle birlikte, yeryüzüne sahip çıkacak olan Âdem ve Havva’yı Allah, ‘Nefsi Vahide’ olarak yaratmıştır.

Havva Âdemin kaburga kemiğinden olmamıştır.(!)

Allah, Âdem ile Havva’yı dünya cennetine koydu. Onlara cennette dilediklerini yapma özgürlüğü verdi. Ancak bu geniş özgürlük alanında bir tek istisna getirdi. O da cennette bulunan bir ağaca, hiçbir şekilde yaklaşmamak ve meyvelerinden yememekti.

Bu ağaç, ‘Şeceretü’l Huld’ Dur. (sonsuzluk ağacı) Yani günah, kibir ve Şirk ağacı…

Ancak Âdem ve Havva, İblise (bu kötülüklere) uyarak bu uyarıyı ihlal ettiler.

Akabinde her ikisi de pişmanlıkla Yaradan’a şöyle yalvardılar:

Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.’

(Araf/23)

Allah Sevgi ve Merhametinden, onların dualarına icabet etti, ancak yaşamlarına yeryüzünde devam etmelerini murat ederek onlara şöyle seslendi:

‘… Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan mahşere çıkarılacaksınız.

(Araf/25)

***

Allah’ın yaratması ‘Hay’ sıfatıyladır.

Maddeyi hareketlendiren, tohumu çatlatıp hayata çıkaran iç kuvvet budur. Bütün kimyasal tepkimeler bu kuvvet sayesinde olur. Her fizik olayı ve her biyolojik oluş, Allah’ın ‘Hay’ sıfatının bir tecellisidir.

Tevhidin esası, bundan ibarettir.

Yani Allah’ın katılmadığı hiçbir şeyin olması asla mümkün değildir.

***

Can ve mal güvenlik meselesi, Tarih boyunca kıyamete kadar hiç bitmeyecektir.

Bütün Peygamberler ve Peygamberimiz bitmeyecek olan bu meseleyi nasıl çözdüklerini yaşayarak göstermişlerdir.

İnanıyorum ki insanın yeryüzüne gelişi can ve mal güvenliği içindir! Yani insanın sınavı budur!

Diğer yandan:

Allah, her akıl sahibine taşıyacağı kadar yük yüklemiş, kişiyi de aklının oranında sorumlu tutmuştur…..’

Bakara/286

***

Bilinmelidir ki Allah, çağın insanına çağının hesabını soracaktır!

Birlik için Hz. Resul şöyle demiştir:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmek için de aranızda selamı yayınız… Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize hasım olmayınız. Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz!’

***

Kalpleri döndürecek, öldürüp diriltecek olan Allah’tır.

Bu bakımdan herkes O’na yönelmeli, O’ndan istemeli ki, Allah’da kalplerinizi diriltsin.

Allah’ın bu ikaz ve uyarılarına rağmen insanların bir araya gelmeyişleri, birlik olmayışlarının sebebi şunlar olsa gerektir:

  • Kimse, akılını kullanmıyor, kaldı ki günümüzün meseleleri tek bir akılla çözülecek kadar basit görünmüyor.
  • Kimse, mensubiyetçilik ve kavmiyetçilik derdinden kurtulmak istemiyor.
  • Kimse, kimseyi Allah için sevmiyor.
  • Kimse, kimseyi sevmediğinin sebebi, insanın kibri ve bencilliğidir.
  • Kimse, kimseyle eşit olmak istemiyor. Dünyada eşit olmayanı Allah mezarda eşitler.
  • Kimse, hatasını görmek istemediği gibi, yanlışlarına da asla sahip çıkmıyor.
  • Kimse, dili ile kalbi arasında ki insicamı kurmak istemiyor.
  • Kimse, Ahiretin geleceğinden bir korku taşımıyor.
  • Kimse, Hakk’ın ve haklının yanında yer almıyor.

***

  • O kitap ki, bir öksüzün vicdanından insanlığa gönderildi.
  • O kitap ki, vicdanlarda duyularak hayata taşındı.
  • Allah insanlara unuttuklarını hatırlatsın diye O kitaba ‘Zikr’ dedi.
  • Rabbimiz O kitabın diğer bir adına ‘Kerim’ (Cömert) dedi.

Fakat kimse o ‘zikr’ ve o ‘kerim’ kitap bana ne diyor diye aklından geçirmiyor.

Hâlbuki o kitap güzel ahlâkı, doğru yolu, sözün namusunu, ahde vefayı anlatmak için indirildi.

Mahmut AKYOL

ÜZERİNE ÖLÜ TOPRAĞI SAÇILAN DÜŞÜNCEYİ DİRİLTMEDEN, AYAĞA KALKMAK ZORDUR!

logo5

Ey Milletim, uyuşturuluyorsun uyan!

Eğer Millet birbirini takdir etmiyorsa, birbiri için fedakârlık yapmıyorsa, sevgi ve saygı göstermiyorsa, hak ihlalleri yapmışsa ve birlikte geçirecekleri zamanları kalmamışsa, Milletin stres içinde olduğunu söylenebilir.

Stres bir mikroptur, topluma hemen sirayet eder. Çünkü bu stresli ortamda yaşayanlar mutsuz olur. Mutsuz olan fertler, toplumun temeline konulan dinamit gibidir.

Mutsuz olan fertlerin, toplumda meydana gelen olayların sonuçlarını bir anda görmesi zaman alır. Fakat bazı olaylar vardır ki, bağırarak gelir. Eğer bu gelişi birileri kör değilse görür, sağır değilse duyar, vicdansız değilse anlar.

Geçtiğimiz günlerde Narko-Timlerin çalışmalarını haber olarak dinlediğimde içim yandı. Bu iç yangını içinde;
‘Bu Millet nereden nereye gelmiş’ dedim.

‘Bonzai’ komasından sokak köşelerinde yığılıp kalanları görünce gözlerime inanamadım.

Ülke uyuşturucu cenneti olmuş, Mafya/Çeteleri güpegündüz sokak ortasında savaşıyor. Çıkar ve menfaat zirve yapmış! Ahlaki değerlerin sınırları zorlanmış!

Ülkemin Aydınları, ‘Bu gidiş nereye?’ diye sormuyor, seslerini yükseltmiyor!

Kimse ‘helal/haram’ tanımadan sahip olmaya, karnını doyurmaya çalışıyor! Bu yolun yol olmadığını kimse çıkıpta söylemiyor!

Özgüvenleri yok eden, masum vatandaşın lokmasına göz diken Vahşi Kapitalizme kimse dur demiyor!

Aç ve sefil insanların ayak sesleri duyuluyor! Fakat kimsenin aldırış ettiği yok…

Kapitalist Dünya Tanrı’yı kıyamete zorluyor!

Armegeddon savaşı dünyayı kurtarmak için değil, yok etmek için başlatılmak isteniyor. Armageddon savaşı, Yahudiler ve evanjelikler bir yanda, diğer insanlar öteki tarafta yapılacak bir savaştır.

Bizde ki Armageddon Türkü/Kürde, Arabı/Aceme, Şii’yi/Sünni’ye, sağcıyı/solcuya, laiki/İslamcıya kırdırma politikasıdır.
UYAN!

Siyasi olarak Kalk ve tükür asrın maskeli vicdanına! Tükür medeniyet denilen tek dişi kalmış canavara!
Sözün namusu adına, insanlık vicdanının adına!
Kirletilen namuslar adına!

***

Her şeyin bir başlangıcı, bir sonu da vardır.

Hayat yalan ve vefasızlık üzerine bina edilmemelidir. Yoksa ortada huzur diye bir şey kalmaz…

Allah’ın sevgisi ve merhametinden rengini almayan bir toplum, uzun ömürlü yaşayamaz.

Üzülüyorum, bu memlekette ve bu milletin arasında yaşayan birçok değerler öldürülmüştür. Üstelik bu değerin üstü, ölü toprağıyla da örtülmüştür. Arkadaşlık, vefa, sevgi, sözünde durmak, doğruluk, dürüstlük bunlardan sadece bir kaçıdır…

Mesela düşünmeyi besleyen ‘okumak’ öldürülmüştür!
Elimizde kalan ise muhafazakârlık, taassup, fanatizm, gösteriş ve tembelliğimizdir.

Görülen o ki cehalet, aklımızı tutsak eder! Tutsak akıl ise ölü akıldır. Tutsaklık, mankurtlaşmaktır.

Eğer bu engelleri aşamazsak, peşimizden gelen nesiller bizi lanetle anar!

O halde düşünmeyi ve okumayı yeniden diriltmeliyiz!

Bir Japon, yılda 25 kitap okuyorken, ülkemizde yılda altı kişi bir kitap okuyor. Bu mutlaka tersyüz edilmelidir…

Allah’ın nuruyla birbirlerine bakanlar için söylüyorum,
Zaman, eylem zamanıdır, zaman, eyleme dönüşmüş dua zamanıdır, zaman, yüz üstü sürünenlerin ayağa kalkmak zamandır, zaman, adaletin ve mazlumun yanında olmak zamanıdır, zaman, zulme meydan okumak zamanıdır, zaman, Emevi kader anlayışıyla bağlanan iradelerin bağlarını çözmek zamanıdır!

***

İnanarak söylüyorum ki inanmak, düşünmekle başlar!

Düşünmeden inanmak, örümcek yuvasının sağlamlığını iddia etmek kadar zayıftır.

Düşünmeden inanmak nakıs olur. Düşünmek, aklı zorunlu kılar. Düşüncelerimizi ruhsuzluktan kurtarmak, onu aydınlığa çıkarmak zorunluluğumuz vardır.

Düşünmek sorgulamayı, sorgulamak anlamayı, anlamak kavramayı, kavramak en baştan en sona her şeyin tahkik ve tetkikini gerekli kılar…

***

Günümüz siyaset ve ticaret dilinin ruhsuzluğuna ve muhabbetsizliğine bakar mısınız?

• Biz neden böyle olduk?

• Neden kelamın aşkı öldü?

• Neden kelamın ruhu, muhabbeti ve aşkı öldürüldü?

• Bu ölü dil, birinin elinde neden öfkeye ve kine, diğerinin elinde yalan ve riyaya dönüştürüldü?

Bunu bir tespit olarak söylüyorum:

• Gelin birbirimizi anlayalım, anlamak için birbirimizi dinleyelim. Dinlemek için birbirimize tahammül gösterelim.

• Varsın sözlerimizi kimse alkışlamasın,

• Varsın sözümüze kimse itibar etmesin,

• Varsın sözümüzü beğenen olmasın!

• Varsın çoğunluklar kervan peşinde koşsun!

***

Şimdi soruyorum ve Cidden merak ediyorum!

• Acaba tevhid, kardeşlik, sevgi ve paylaşım gibi kavramlar aramızda ne zaman yaşayacak?

• Allah’ın rahmeti üzerimize ne zaman yağacak?

• Birliğin sağlanması kardeşlikle, kardeşlik sevgiyle, o da vermekle/paylaşmakla ne zaman gerçekleşecek?

• Bu teoriler pratiğe ne zaman dönüşecek?

• Çünkü yüreklerimizin sevgiye, cesarete, emeğe ve sabra çok ihtiyacı var!

• Yeter ki biz çayları derelere dönüştürelim. O dereleri nehirlerle, o nehirleri denizlerle buluşturacak ve denizdeki canlılara hayat verecek olan Allah’tır!

• Gözlerin yaşı, yüreklerin coşkusu, duyguların taşması hep bu gayrettendir!

• Allah’ın bu sevgisi, kullarına acıması olmasa, bu eylemlerimizin içinde cehdimiz/gayretimiz olmasa hiçbir şey olmaz!

• Sonuç olarak demeliyim ki, ahlak bizim davranışlarımızda bir simgedir.

• Ahlak, davranışlarımıza yön veren doğrularımızdır.

• Düzgün davranışlar iyi ahlakla, yanlış davranışlar kötü ahlakla çoğalır…

• Davranışlarımız düzgün oldukça, biz de düzgün oluruz.

• Biz doğru yaşadıkça, doğruluk da bizi doğru yaşatır.

• Allah hepimize Kuran ahlakı versin!

• Hazreti Resul gibi Kur’an’ı ete/kemiğe büründürenlere selam olsun!

Mahmut AKYOL