MÜSLÜMANLARIN KANINI KİM DÖKÜYOR?

logo5

MÜSLÜMANLARIN KANINI KİM DÖKÜYOR?

Orta Doğuda ki korsan İsrail döküyor…

Asırlar boyu milletlerin kanını emen İngiltere döküyor…

Elindeki imkânlarla milletlere  hükmeden ABD döküyor…

Birbirinin içinden çıkan bu üçlü çete, kendi sonunu hazırlıyor!

Terörde mahir, İsrail, insanlık adına utanç verici bir durum yaşıyor.

İsrail, her tür Devlet olgusundan mahrum bulunuyor.

Gelin görün ki, Müslüman devletler bir araya gelemiyor, gerekli olan cevabı veremiyor.

İşin vahim olan tarafı da burasıdır. Yani Dünya Müslümanlarının acınacak halleri orta da…

Hâlbuki şu itikadi kurallar Müslümanlar hayata taşınmış olsaydı, çok şey değişirdi…

Yani insan davranışlarına Allah’tan bir destek gelmesine harbi olarak inansaydı, ilk hareketin insandan gelmesi gerekiyordu.

Tıpkı Allah, ilacı şifaya bağlamış olduğu gibi.

Tıpkı toprağı sularsan toprağın yeşermesi gibi, Eğer ekini toprağı ekersen bittiği gibi, ağacı koparırsan kuruduğu gibi, ekini gübrelemezsen tarla toz toprak olduğu gibi, karga olursan mezarlıkta, kartal olursan yükseklerde uçtuğun olduğu gibi!

Allah’ın hayata koyduğu ve insanın yapmasını istediği bu şeyler yapılmadığından, arşın titrediği gibi, dünyanın gözü önünde dökülen kan deryasında, İsrail’in ve ona destek olanların boğulduğunu görür gibi oluyorum.

Şimdi kurşunlanan minareleri, tecavüz edilen erkek ve kadınları, kolları kırılan, sapan atan kurşunlanan çocukları, buna karşılık gözü dönmüşleri, aidiyet ve haysiyetini kaybetmiş aydınları, işbirlikçilerini, her biri bir dış gücün oyuncağı haline gelmiş gurupları, görür gibi oluyorum.

Şimdi arşın titrediğini, işbirlikçi küreselcileri, kafasından ve midesinden düşmana bağlı elitleri, bürokratları, görür gibi oluyorum.

Ey Müslümanlar hala; İsa’yı çarmıha  gerenlerden ümit mi bekliyorsun?

Böyle yapmakla kendi sonunu hazırladığının farkında mısın?

Kendi cehenneminize odun taşıdığınızı bilmem farkında mısın?

Ne çabuk unuttunuz bu hakikatleri?

Eğer bu hakikati unutursan, yaşamanın bir manası da yoktur.

Yaşam; Din ve Kur’an’la anlam kazanır.

Bu durumda Peygambere ulaşılamaz, Sahabe hayatları erişilemez olurdu. Oysa bunlara, Mekkeli “öksüzün” sağlığında böyle değildi…

Dinin ve Kur’an’ın kalbi, “Zamanın Sahibi” nin elinde, Peygamberin vicdanında, çağın ve hayatın temposuyla birlikte akar giderdi…

Müslümanlar hala, Ömer zamanında alınan topraklarda yaşıyor! İyi ki Ebubekir, Ali vardı da, onların fethettikleri topraklar üzerinde Müslüman yan gelip yatıyor…

Kur’an’ı Kerim:

Ey İsrail oğulları!” başlığı altında eleştirdiği hususları Müslümanlar, bir de:

Ey İsmailoğulları, Ey Araplar, Ey Farslar, Ey Türkler!” diye okusa, acaba ne görür ve ne de hisseder…?

Anlaşılan odur ki:

Bize yeni bir çağı, yaratıcı bir ibda çağı lazımdır. Canlı, diyalektik, iş ve değer üreten, ortaya çıkaran, meydana getiren, icat eden bir çağ lazımdır.

Tur-i Sina’dan, Zeytin Dağı’ndan, İncir Ağacı’ndan, Hıra Mağarası’ndan insanlığa seslenen sesi yeniden seslendirmek lazımdır!

Bunun için de akıl lazım, vicdan lazım, yürek lazımdır!

Yoksa Hz. Peygamber ve arkadaşları mezarlarından kalkmak suretiyle dünyaya yeniden gelsinler de, çağın sorunlarını  düzeltsinler…

Öyle mi?

O zaman sen ne işe yararsın?

İbrahim’in ateşine serin ol diyen, Kulu Muhammed’i örümcek ağıyla koruyan, yine Sana yöneliyor ve diyorum ki:

Çalışmayı bırakan, yan gelip yatan biz kullarına şirke düşürme,

Allah’ım Seni Senin istediğin gibi bilmeyi unuttuk,

Öfkeni ve kızgınlığını çeken bu yaptıklarımızı yüzümüze vurma!

Sen sevgi ve Merhameti sonsuz olansın!…

Ey Araplar,

Ey Farslar,

Ey Türkler!

Gelin vesilelere sarılalım, Sünnetullahtan yürüyelim.

Biz görelim ki, Allah gözümüz olsun. Biz duyalım ki, Allah kulağımız olsun. Biz hissedelim ki, Allah vicdanımız olsun. Biz yürüyelim ki, Allah ayağımız olsun. Biz birleşelim ki, Allah kalkanımız olsun.

Bakın Ey Müslümanlar!

Hepimiz birer kova su döksek bir kıtayı sel alır, hepimiz birer sinek olsak vızıltımız üç kıtayı titretir, hepimiz birer dere olup akarsak okyanuslar taşar.

Eğer bunları yapmazsak, öksüzlerin ağlaması, yetimlerin yürek acısı, mazlumların gözyaşları kurumayacaktır!

Bunların sorumlusu da  biz olur ve arşı titretir dururuz!

Dünyadaki bütün Müslümanlar esir, tek özgür Müslüman yer Filistin olacaktır…

Mahmut AKYOL

DUA, İSİM, KAVRAM VE OLAYLAR…

logo5

DUA, İSİM, KAVRAM VE OLAYLAR…

Bu ülkede cahil, kibirli, ahlaksız, sapık, münafık tipler vardır Tümen, Tümen…

Bu ülkede iyi, güzel ve doğru olanlar vardır Bölük, Bölük…

Allah’ım!

Bizi Mekke sokaklarında kuru ekmek yiyen bir kadının oğluna uyanlardan eyle…

Allah’ım!

Vicdanla başlayan bir işe dine uyanlardan eyle!

Çünkü din hayatın bizzat kendisidir.

Din Dört kitapta yer almıştır.

Dinin olmazsa olmazları şudur:

Öldürme, çalma, iftira atma, yalan söyleme, sihir yapma, zina etme, komşuna iyi davran, putlara tapma,“ yer alır…

Sevgi; selam, kardeşlik, merhamet, dertleşmek ve arkadaşlıktır. Bunları besleyen şey de; İnfaktır.

İnfakın Özünde vermek yatar. Vermek ve paylaşmak dünya ile ahiret arasında köprü kurmaktır. Köprü, yoldur…

Allah, kullarına zulmedici değildir. Allah yaptıklarından dolayı kulunu hesaba çeker. Allah’ın Rahmeti gazabından üstündür.

Allah, Sıratıl Müstakim yolunu Peygamberler ve Kitaplarla bildirmiştir. Dileyen dilediği yoldan gider. Gideceği yolda insan için bir zorlama yoktur.

İnsan yolunu özgürce kendi seçer, dilerse de kendi değiştirir.

Allah, kulunu doğrudan doğruya izzetli ve şerefli kılmaz! İzzeti ve şerefi kişi kendi kazanır.

Allah’ım!

Günümüze, gecemize ve gönlümüze hayır doldur!

Hiçbirimizi iyilikten, doğruluktan ve güzellikten ayırma!

Öyleleri vardır ki Allah’a inanırlar, fakat Allah’ı hayatlarına asla karıştırmak istemezler!

Allah; Ahiret Gününde kimsenin soyuna, sopuna, ırkına, kavmine, kariyerine, konforuna bakmaz. O gün herkesin ameline bakar.

İnfak etmeyenler, münafık kimselerdir. Münafık, Nifak ve İnfak aynı kökten gelir. İslam, infakta sınır tanımaz. İslam bilgiyi, sevgiyi ve lokmayı paylaşmayı infaktan saymıştır.

İnsanın yediğinden, içtiğinden, giydiğinden ve önünden yolladığından başka malı ve rızkı yoktur.

Kimse malını ve rızkını kirletmesin, harama bulaştırmasın. Fazlalıklardan arındırsın. Bununda ilk yolu; Zekâtını ve vergisini vermektir.

Yaşanılan hayat sonsuz olmadığı gibi başıboş da değildir. Malınızı “KENZ” etmeyin, hırsa kapılmayın, yüz ekmeğinizde olsa günde bir ekmek yiyeceğinizi bilin.

İnsanlar arasında ki sevgi ve kardeşliğin tesisi, paylaşmaktan geçer.

Birbirlerine karşı suratları asık, kaşları çatık, yumrukları sıkılı, açları doyurmaktan ve komşu derdi sormaktan uzak toplumlar; medeniyetten yoksun olanlardır. Bunlar, sosyal kıyametin habercileridir!

Sevginin başı İnfak, devamı kardeşlik, zirvesi merhamettir. İnfak eden ve paylaşan gönüllerde sevgi köprüleri kurar.

Sevginin ve kardeşliğin içi boş olduğu için, insanlar bir araya gelmiyor! İnfak değerini yazık ki kaybediyor.

Adaletsiz güç zulmü doğurur.  Zulüm de korkaklık ve münafıklıktır.

Kur’an, Allah’ın kullarına verdiği bir emanetidir. Fakat üzülerek görüyoruz ki Kur’an hayatın, tarihin ve tabiatın dışına itilmiştir. Bu itiştir ki artık Kur’an, Müslümanla konuşmuyor!

Kur’an’da yeri ve zamanı belli olmayan olaylardan bahsedilir.

Yine Kur’an’da bazı olaylar şahıslandırılır.

Yine Kur’an’da mecaz kullanılan kavramlar vardır.

Mesela isim olarak “Maymundan” bahsedilir. Maymun denilince Müslümanın aklına hemen  Darwin’nin Evrim Teorisi” gelir.

Kur’an’ı Kerimde “Maymun” ismi üç yerde geçer.

Kur’an’ı Kerimi tarihsellikten çıkarıp, evrenselliğe getirildiği vakit, bu mesajın ve olayların bütün zamanlar için olduğu görülür.

  1. Kur’an’ı Kerim, “Aşağılık Maymun olun” ismini bazı topluluk ve insanlar için kullanır.

Peki, kim bunlar?

Bunlar sen, ben, o olabilir. Şu ülke, bu ülke olabilir. Şu topluluk, bu topluluk olabilir. Yoksa burada yalın bir şekilde Hayvanat Bahçesinde ki maymunlardan bahsedilmiş değildir.

Din, toplumları davranışları itibariyle sorumlu tutuyor, bu yönleri itibariyle insanı kınıyor ve cezalandıracağını söylüyor.

  1. Kur’an’ı Kerimin, “Aşağılık Maymunlar” sözünü önce, İsrail Oğullarının Cumartesi yasağını çiğneyenler için kullandığı görülür. Onlara “Aşağılık Maymunlar” olun demiştik. (Bakara Suresi 65. ayet)

Çünkü Allah o günü, İsrail Oğulları için infak günü, paylaşma, sahip olmama ve mülkiyet edinmeme günü ilan etmiştir.

Allah, bu yasak çiğneyenleri hem öncekilere, hem sonrakilere ibret ve sakınmaları için bir öğüt yaptı. (Bakara Suresi 66. ayet)

Aynı kavramı, Araf Suresi 166. ve Maide Suresi 60. Ayetiyle anlattı.

  1. Söyle onlara: “ Allah katında bunlardan daha şiddetli bir cezayı hak edenleri size haber vereyim mi? Onlar Allah’ın dışladığı, çok kızdığı, kendilerini maymunlara ve domuzlara dönüştürdüğü kimselerle tağuta tapanlardır. İşte bu doğru yoldan sapıp gitmiş olanları çok berbat bir yer bekliyor.” Maide Suresi 60.
  1. Kibirlenip de suç işlemekte inat edinceAşağılık Maymunlar olun” Araf Suresi 166.

İsrail Oğulları için söylenen “Cumartesi Yasağı” gününü daha sonraları İslam Dininde; anlık, günlük vakte çekildi. Yani her an, her gün, her vakit sahip olduğunuz şeylerin ihtiyaçtan fazla olanını infak edin ve paylaşın denildi.  

Çünkü Allah, yeryüzünü bütün insanlar için vatan kıldı. Hiçbir yerine sınır çizilmesini, burası benim denilmesini, kimsenin üzerinde mülkiyet iddia etmesini istemedi.

Bilakis yeryüzündeki tüm sahiplenmelerin kaldırılmasını, başlangıçta oluğu gibi dünyanın evrensel “adalet ve barış” yurduna (Cennet) çevrilmesini istedi.

İsrail Oğulları Cumartesi yasağını delmek için akıllarınca şöyle bir formül buldular. Cuma akşamından kıyı sularına attıkları balık ağlarını atar, pazar sabahı gelip çekerlerdi. Böylece hem cumartesi yasağına riayet etmiş, hem de balıklardan vazgeçmemiş olurlardı.

Hâlbuki bu tür yasaklar onların nefislerine hâkim olma ve ruhî bir terbiyeden başka bir şey değildi. Fakat onlar hırs, tamah ve aç gözlülükleri yüzünden bu yasağı deldiler ve anlamak istemediler. Böylece mülk hırsı, İsrail Oğullarının karakteri oldu. Akılları tutuldu, vicdanları paslandı, yürekleri karardı ve bu günkü azgınlıklarının sebebi oldu.

Allah, ilmiyle amel etmeyenlere nasıl “kitap yüklü eşekler” dedi ise; Tağuta tapanlar, haram yiyenler, rüşvet, yolsuzluk ve yetim malı ile karnını dolduranlara da maymun iştahlı ve domuz tıynetli kimseler dedi.

Sonuç olarak Kur’an’ı Kerim’in bu mesajı, bütün zamanlar boyunca bir ibret ve öğüt olsun diye tüm insanlığa anlatılmıştır.

Mahmut AKYOL 

İNSANLIĞIN DERİN YARASI, AÇLIK!

logo5

İNSANLIĞIN DERİN YARASI, AÇLIK! 

Allah (c.c) Bakara/155 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

Çaresiz sizi korku, açlık, mallar, canlar ve kazançlarınızı kaybetme ile sınayacağız. Güçlüklere göğüs gerenleri müjdele.”

Demek ki insanlığın bu en kadim ve derin yarası açlıktır.

Bu derin yara, Âdem’in yeryüzüne ayak basmasından itibaren var olmuş, son güne kadar da var olacaktır.

Kur’an’ın amacı adaleti tesis etmektir. Kur’an’ın özü de açlıkla ilgilidir.

Eğer Âdem’le başlayan ve kıyamete kadar da sürecekse olan açlık, insan için zor bir meseledir.

Allah, insanı şereflendirmek için hedefler göstermiştir. Bunun birisi paylaşmaktır. Değilse, şeref insana doğrudan doğruya bahşedilmiş bir paye değildir.

Paylaşmak, açlık yarasının tek ilacıdır.

Fakat son dönemlerde açlık, insanlığa tebelleş oluşumun sebebi, “Vahşi Kapitalizm ve İslamsız bir hayat sonucu olmuştur.”

Açlık, “açlar ve açgözlüler” arasında sürüp giden bir kavgadır. Yani açlık, bir kader değildir.

Kulun önünde sayısız engeller vardır. Bu engellerin başında “Kibir, Hırs ve Haset” bir de Çit çevirmeler gelir.

ABD, İngiltere, Almanya ve İsrail arasında örülmüş sayısız duvarlar vardır. Bu duvarların tamamı Filistin için örülmüştür. Filistin Halkının rızık ve rızık kaynaklarını engellemek için olmuştur.

Bu güce dayalı devletler, Filistin Halkını köleleştirmek için var güçleriyle çalışmaktadırlar.

Açlık, sadece insanlara değil, bütün canlılar için de bir felakettir.

İnsanları ve diğer bütün canlıları aç bırakanlar, aynı zamanda hayatı kirletenlerdir. Eko sistem bozuldukça, insanlık biraz daha ölüme yaklaşmaktadır.

Son iki ayda Filistin’e havadan atılan bomba miktarı, ABD’nin Japonya ve Almanya’ ya attığı atom bombasını geçmiştir.

Açlık, insanı her türlü telkine açık hale getirir.

Toplum sadece biyolojik bir yıkıntıyla değil, ayni zamanda ahlaki çöküntüyle karşı karşıya gelmekte, telafisi imkânsız sıkıntılar yaşamaktadır.

Açlık İnsana insanlığını unutturur, aklını başından alır, akıl almaz işleri yaptırır.

Edinme hakkı, özgür yaşama hakkı, yaşama hakkı gibi “açlıkla mücadele etmek” de tüm insanlık için bir haktır. Bir insanın aç bırakılması, bütün insanlığın tutsak edilmesi demektir.

Türlü sefalet ve harp görmüş bir geçmişten geliyorum. Rus ve Ermeni zulmünü görmüş ve yaşamış bir kökten geliyorum. Yine Bayraksız bir Millet, vatansız bir din ve namusun ne demek olduğunu bilen bir nesilden geliyorum!

Ve diyorum ki:

  • “Ey yurdumun insanları!
  • Burnunuzun dibindeki evsiz, yurtsuz, aç/açık insanları/Müslümanları görün!
  • Her Allah’ın günü yüzlerce masum Filistin insanların kanının döküldüğünü görün!
  • Aklınızı başınıza toplayın!
  • Bindiğiniz dalları kesmeyin!
  • Üstüne çıktığınız gemiyi delmeyin!
  • Dün olduğu gibi bugünde seni bölmek ve parçalamak isteyenler var!
  • Her defasında Müslüman duruşun, canı gönülden hak ve adalet için el birlik oluşun, zulme ve zalime karşı el birlik göğüs gerişin ve acıları paylaşman bütün zorlukları aşacaktır…
  • Rabbime iman ettiğim gibi inanıyorum ki, “Adalet” için yaşayanları Allah, yalnız bırakmayacaktır. Lakin İslam kardeşliği ve insanlık barışı için yaşamayanlar açlığın, savaşın ve zulmün önüne geçemeyecektir.
  • İbadet kavramı çok daha geniş kapsamlıdır.  İbadeti her türlü “iş ve değer üretmek” olarak algılamalıdır.
  • Din açlığa, adalete, eşitliğe, kardeşliğe, özgürlüğe, dürüstlüğe, yetim ve yoksula, bir şey söyler..!
  • Sözlerim, mazlumun yanında olanlar, zayıfı güçlüye ezdirmeyenler, kamu malını yemeyenler içindir.
  • Sözlerim, ülke kaynaklarını üsttekilere peşkeş çekmeyenler içindir.
  • Sözlerim, yeryüzünde Allah’ın yüzünü görmek isteyenler ve açları doyuranlar içindir.

 

Mahmut AKYOL

 

İNSANOĞLU DÜNYAYA DALDIKÇA, DİN’İNİ UNUTUR!

logo5

İNSANOĞLU DÜNYAYA DALDIKÇA, DİN’İNİ UNUTUR!

Mümkün oldukça zamanın sözünü söylemeye ve yazmaya çalışıyorum. Lakin geç kaldık.

Mutluluktan bahsedenler, mutsuz kaldılar. Sevgiden bahsedenler, kin ve nefret dolu olarak yaşadılar.

İslam’ı anlatanlar teslim nedir bilmediler.
Kur’an’ı anlattığını söyleyenler, Kur’an’dan bihaber yaşadılar.

İslam, Hz. Peygamber’in vefatıyla birlikte din hayattan çekilmeye başladı.

Daha sonra Müslümanların yönetimdeki yerini adalet yerine saltanat ve krallık aldı.

İnsanlar dünya düzenine Allah’ı karıştırmak istemediler. Dünya düzenini ancak “biz biliriz” dediler. Böylece toplumlar, dinlerini inkâr ettiler ve toplumlar, yeniden aldandılar.

Müşrik ortak olmaktır. Kâfir de örten demek. Mülk, Allah’a aittir. Bende mülke ortağım diyen Allah’a şirk koşmuş olur. Bu gerçeği örten kişi, kâfirlik etmiştir.

Bunun üzerine Allah bütün Peygamberleri (Resuller), İslam dinini yeryüzünde insan vicdanında hâkim kılmak için gönderdi.

Allah (c.c) Enbiya:25 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki, ona: “Benden başka ibadete layık ilah yoktur. Bana ibadet ediniz” diye vahyetmiş olmayalım.”

Allah (c.c) Nahl:36 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“Muhakkak ki her topluluğa rasul gönderdik. Allah’a ibadet etmelerini ve tağuttan sakınmalarını emrettik.”

Allah (c.c) En’am: 48-49 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“Resulleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi inkâr edenlere, yoldan çıkmalarından ötürü azab dokunacaktır.”

Allah (c.c) Araf 50,51 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

Cehennem ehli, cennet ehline ”Bize bakın; Allah’ın nimetlerinden bize de verin, ne olur” diye yalvaracaklar. Onlarda “Allah bunları kâfirlere haram etti” diyecekler.  

Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne Kavuşacaklarını nasıl unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.

Birleşmiş Milletlere üye 193 ülkeye, Vatikan ve Filistin gözlemci statüsünü kabul edilecek olursa 195 ülkeye karşı “politik, ekonomik ve sosyal” bir yük taşıyoruz demektir.

Bu ülkede biz insanların İslam’ı kendisine dava edinmiş olanların işleri zordur.

Eğer biz Allah’a hakkıyla inanırsak, o zaman işimiz kolay olur.

Hayatın, ölümün, Ruhun, kıyametin mahiyetini Allah’tan başka kimse bilemez.

O son gün geldiğinde “kıyamet” kopacak, insanlar “hesaba” çekilecektir.

Önemli olan şey insanların ruhlarını kirletmeden, ”iyi, güzel, doğru” şekilde yaşamaktır.

Bu bakımdan Dini Allah’a has kılmalıyız. O’na gücümüzün yettiği kadar kulluk etmeliyiz.

Herkes kendi hesabını verecektir.

Gün doğar, Gün batar, Gün döner, bu insanın kaderidir.

Lakin insan başıboş bırakılmış değildir.

Kibirden, Hırstan ve Hasetten” insan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Servet, Şöhret, Şehvet ve Şatafat” insan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Tembellik ve Cehaletten” insan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir. Ayrıca ontolojik bir varlık değildir. İnsan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Osmanlının başlangıç ve bitiş yılları hep sancılı geçmiştir. Bu sancılı yapı içinde olanlar, hep mahir ellerle yönetildiğine inanmış olsalar da, durum sanıldığı gibi değildir.

Çünkü insan, nisyanla maluldür.

Cumhuriyet kurulduğu vakit, halkın bir yanlışın içine düştüğünü zannederek, Devletin yapısı üzerinde ölmüş organları temizlemek yerine canlı, canlı organlarını ameliyat etmişlerdir. Turnike bile kullanmadan kesip atmışlardır.

Bundan sonra, her şartta galip gelen düşman oldu. Mağlup olan biz olduk.

Dinde muhafazakâr olanlalar, devletin özünde sadece hicran çekmiştir. Abdülhamit’ de olduğu gibi…

İslam Dünyasındaki yıkılış, Endülüs’ün yıkılmasıyla başladı. Halifeliğin ortadan kaldırılmasıyla da hız kazandı.

Saltanat söylenildiği gibi “Mutlak Monarşi” değildir. Esasında meclis (Toy) istişare, dünya ve ahiret uygunluğu Şeyh-ül İslam’la birlikte vardır.

Fakat insanlar dünyaya daldıkça dini unutmuşlardır!

Bu sebeple Din, Devlet Adaletle birlikte mütalaa edilmelidir.

Hz. Peygamberimiz Medine’ye gelince ilk şu konuşmayı yaptı:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmek için de aranızdaki selamı yayınız.”

Demek ki sevgi selamı yaymakla kazanılır. Selamı yaymak, önüne gelene boş bir selam vermekle değil, birbirinizin derdiyle dertleşmek, paylaşmakla ve bölüşmekle olur.

Demek ki sevginin başlangıcı infak, yoldaş ve kardeş olabilmektir.

Kur’an’ı Kerim, Müslüman için bir infaktır. Ancak Müslümanlar arasında sevgi ve merhamet böyle yayılır.

Hz. Peygamberimiz Medine’de 18 kabileyi bir araya getirerek bir birlik kurdu. Onları kendi dinlerinde ve geleneklerinde serbest bıraktı.

Medine’yi, barış ve adalet etrafında birleştirdi. Medine sözleşmesinde en çok geçen kavram sulh ve adalet kelimesidir.

Öz yönetim talebi hem dine, hem de 1921 anayasasına uygundur.

Hasta olma veya ameliyat olma gibi hallerde, deprem, heyelan, yangın, tsunami vb. afetlerde akıllanır gibi oluyor ve acizliğimizi anlıyoruz.

Arkasından “gaflet ve delalet” içine düşerek bir hayat sürüyoruz. Hâlbuki her gün, an be an, o kaçınılmaz sona doğru yaklaşıyoruz.

Mahmut AKYOL

 

ERMENİLER VE VATAN BÖLME FAALİYETİ

logo5

ERMENİLER VE VATAN BÖLME FAALİYETİ

Güvenlik Güçlerimiz tarafından yakalanan PKK’ lı diyor ki:

Ben bir Ermeni’yim. benim gibi dağlarda/kamplarda Yüzlerce Ermeni var…”

Siz zannediyor musunuz PKK, Kürtler için dağlarda kalıyor.

Asla…

Asala, daha önce PKK Terör Örgütünün değiştirilmiş şeklidir. Yani PKK, Ermeni Komitacılarının bir devamıdır.

Ermeni Meselesi”, Vatan Bölme Faaliyeti bizim için bir beladır.

  • Niçin beladır?

Çünkü Rus ve İngiltere gibi ülkeler, Ermeni’ye destek vermesi sonucu Osmanlıyı yıkmışlardır.

Aslında Ermeniler, Selçuklu ve Osmanlıların himayesinde uzun süre yaşadılar. Bu sebeple Ermeniler Osmanlı toplumunda tarih boyunca uyum içinde kalmış, millet-i sadıka olarak anılmışlardır.

Azerbaycan topraklarının Ermenistan yarıya yakın bölümünü (kırk yıl) işgal altında tutmuş, fakat Türkiye’nin kırk günlük yardımıyla işgal altında tutulan Azerbaycan toprakları Ermenistan’ın elinden alınmıştır.

Yine de Ermeniler, hiçbir zaman ihanetinden vaz geçmediler.

Çünkü Kudüs’ü yıkmak ve Müslümanları katletmek üzere yola çıkan Haçlı ordularına Anadolu’da Ermeniler rehberlik etmiştir.

Lozan’da “azınlık” statüsünde bırakılmış olan Ermeniler, hukuken elde edecekleri hiçbir şey olmadığı halde, anlaşmayı hiçe sayarak, Doğu Anadolu toprakları üzerinde bir devlet kurma pervasızlığına kalkıştılar.

Fransa, İngiltere ve Rusya başta olmak üzere Beynelmilel Güçler, Ermenileri Osmanlı Devletinin yıkılmasında ve Türkiye’nin parçalanmasında paravan olarak kullandılar.

Bir Ermeni Evanjelist Hıristiyan olan ABD’li milyarder iş adamı Siyonist George Soros, Türkiye’yi hedef tahtasına oturtmuş, Gezi Olaylarıyla İstanbul başta olmak üzere Memleketin altını üstüne getirmiştir.

Arkasından ABD ve İngiltere ajanı olan İran’lı bir Yahudi ananın çocuğu FETÖ’ YE 15 Temmuz darbesi yaptırılmıştır. Bu bir sömürge, mezhepçi, ırkçı hareketiydi.

Hareketin başında samimiyet, ortasında ticaret, sonunda ihanet vardır.

Sonuç itibariyle FETÖ hareketi Ermeni hareketinin bir benzeridir.

İslam Dini, Hıristiyanlıkta olduğu gibi sadece Acı, hastalık, sıkıntıları dindirmek için gelmiş olan bir din değildir. İslam, hayat dinidir.

Türkiye siyasi tarihi birlik ve beraberlik üzerine kurulmuştur.

Çatışma, karalama, koltuk ve mevkii sahibi olma üzerine kurulmamıştır.

Bu cümle, “genel geçer” bir kuraldır.

Çünkü her fıtratta bir “akıl” olduğu kadar bir “nefs” vardır.

Her fıtratta bir “Hırs” kötülük vardır. Kötülük içimizde ki “şeytanın” ta kedisidir.

Din, bu duyguları frenlemek için gönderilmiştir.

Eğer bir milleti (Dini) yıkmak isterseniz; önce içinden kullanılmaya müsait uşakları (ajan) bulun.

Rum’ların, Ermeni’lerin, Kürt’lerin ve İngiliz’lerin üzerinde Rothshild ailesinin baskın bir gücü vardır.

Aynı aile üzerindeki bu gücü kaldırınca Amerika bir “Hiçtir!

Ermeni asıllı Gladiston’un Türkler hakkında ki kaanatı şudur:

Türkleri, ya Anadolu toraklarında imha etmeli, ya da gedikleri Asya bozkırlarına sürmelidir. Sözü hala unutulmuş değildir.

Bizi ilgilendiren boyutuyla, Devletimize karşı girişilen her isyan, her terör ve her tecavüz olayının altından “Ermeni Meselesi” nin sahipleri çıkıyor olduğunu görürsünüz.

Bir ara iş o dereceye gelmişti ki, Padişahın arabasına bomba koyacak kadar ileri gitmişlerdi.

Meşrutiyet Döneminde Ermeni Komitacıları, Doğu Anadolu Bölgemizde Müslüman Halka kan kusturmuşlardır. Yani Tanzimat’tan bu yana başımıza açılan belaların sebebi Ermeniler olmuştur.

Buna rağmen Ermeniler, yapmış oldukları zulümleri ters yüz etmişler, Doğu Anadolu’da, hiçbir ayrım gözetmeksizin camilere doldurup yaktıkları insanların yanık kokularını hala duyarsınız!

İttihat Terakki Hükümeti tarafından “Tehcir Kanunu” doğrultusunda Ermeniler, İmparatorluğun uygun bölgelerine yerleştirilmiş, fakat oralarda yerlerinde doğru durmamış, ülkeyi karıştırmaya devam etmişlerdir.

Orta Doğuda meydana gelen, oradaki insanların kanı ve gözyaşı üzerinden yürütülen savaşların üçayağı vardır:

  • Mezhep savaşlarını kalıcı hale getirmek,
  • Orta Doğunun haritasını yeniden çizmek,
  • PKK ve PYD aracılığıyla İsrail ve Ermenistan’a koridor açmak.

Devletin “Adaleti”  temin ve tesis için olduğu, Adalete olan “güven” duygusunu diri tutmak gerektiği unutmamalıdır.

Kuvvetli olmak için, birlik, birlik için kardeş, kardeş olmak içinde sevgi, sevgiyi tesis etmek için de paylaşımcı olmalıyız.

Unutulmasın ki dün, Ermeni’ye yardım ve yataklık yapanlar hem canlarından oldular ve hem de koca bir İmparatorluğun yıkılmasına seyirci kaldılar. Ayrıca faturayı da bu millete ödettiler.

Oysa gerçek hiç de onların söylediği gibi değildir.

Beri taraftan Ermeniler Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Rusya’nın tahriki sonunda, isyanlar başlattılar.

Bu isyanlar sırasında Ermeni çeteler sayısız Müslüman köyleri bastı, çocuk ihtiyar kadın demeden topluca insanları katletti.

Rus destekli Ermeni çetelerinin katlettiği Müslüman sayısı 120 bini bulmuştur.

Talat Paşa da vakit geçirmeden Erzurum ve Van bölgesindeki Ermenilerin güneye tehciri emrini verdi.
Bu nedenle, isyancıları dağıtmak için Enver Paşa Ermenileri ve ailelerini Rus topraklarına geri sürdü. Kalanları da Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıttı.

1915’de Ermenilerin yaşadığı trajedi bir soykırım mıdır?

Hayır…

Eğer sırf Ermeni olduğu için insanlar öldürülmüş olsaydı, evet onun adı soykırım olurdu.

Şu an İsrail’in Filistin’de yaşattığı tam bir soykırımdır. Soykırım nasıl olur, katil İsrail’e baksınlar…

İsrail’in yaptığı soykırım Filistin toprakları üzerindeyken, Osmanlının yaptığı kendi topraklarında Ermenilerin çıkardığı isyanları bastırmakla alakalıdır. Yoksa bir soykırım değildir.

Savaş şartlarında güneye tehcir esnasında Ermenilerden binlercesi salgın hastalıklar ve çetelerin baskınları gibi ve kimi sebeplerden dolayı öldükleri tarihi bir gerçektir.

Mahmut AKYOL