DİNİN VİCDAN YÜZÜ, DİNİN AFYON YÜZÜ

logo5

DİNİN VİCDAN YÜZÜ, DİNİN AFYON YÜZÜ

Davran milletim!

Kalk ölüm uykusundan!

Ölüme giderken onurlu ol!

Onurlu olmak, Kur’an’ı ve Sünneti yaşamakla olur!

İnsan için kullanılan kavramların başında “İbadet”, (iş ve değer üretmek) gelir. Fakat günümüzde bu kavramın içi boşaltılmıştır.

İbadet denlince, İslam’ın şartları anlaşılır. Onlarda beştir. “Salâtı ikame etmek” önde gelir. Sonuncusu da  “Cihattır”.

Bazı kereler Salât, Zekâtla birlikte kullanılır. Zekât vermek, insanlığı ekonomik bakımdan ayağa kaldırmaktır.

Fakat bu kırkta bir değil, ihtiyaçtan fazlasını vermekle olur. Demek ki Kur’an’ın özü; yardımlaşmak, dayanışmak, paylaşmaktır. Sosyal adalet ancak bu şekilde sağlanır.

Sosyal dengenin bozulması Müslümanların “Namaz” kılmadıklarından değil, insan ilişkilerinde “adaleti” terk etmiş olmalarından dolayıdır.

İnsanlar arasında “İslam Dini” yayılmaya başladığı andan itibaren; İran’ın Mecusiliği, Anadolu Şamanizm’i, Hint Brahmanizm’i, Arap Cahiliye kültürü, Bizans Hıristiyan ve Yahudi din anlayışı birlikte yayılmaya başlamıştır.

Şu anda bile Anadolu topraklarında “Şaman kültürü” derinden akar.

Eğer insanlar birbirlerini kırıp dökmez ve asabiyet göstermez ise Allah; insanların kalplerini birbirine döndürür.

Eğer bir milleti yıkmak isterseniz, onu içten yıkarsınız. Bu yıkım karşısından güçlü kardeşlik bağlarıyla geçilir.

Yahudiler inançları gereği, vaat edilmiş topraklara dönüp Büyük İsrail’i kurarak dünyaya egemen olmak istiyorlar. Amaçları uğrunda hiçbir sınır tanımadan dünyanın gözü önünde zulüm ve soykırım yapmaktadırlar.

Kapitalist anlayış, adalet anlayışına terstir. Çünkü Kapitalist anlayış, vurguna, soyguna ve haksız kazanca dayanır. İsrail’in Filistin de, Gazze de yaptığı soykırımlar bu Kapitalist anlayışa dayanır.

İsrail’in, (Siyonistler) bu Kapitalist anlayışı insana, yaşama hakkı vermez.

İnsanın siyasi öfkesi ne kadar büyük olursa olsun, Siyonistlerin kayığına Müslümanların binmeleri suçtur!

Şimdi, İslam ülkelerinde abdestli tağutları, tespihli monşerler devri başlamıştır.

İngilizlerin ve ABD’nin maşaları olan ve Türkiye’yi yıllarca uğraştıran ve uğraştırmaya devam eden terör şebekeleri “ASALA, FETÖ, DAİŞ, PKK, YPG, PYD” dir.

Herkesin aklını başına toplaması, küçük hesaplar peşinde koşmaması gerekir.

Orta Doğuyu sıcak günler bekliyor.

Alevi- Sünni” mezhep savaşının fitili ateşlendi. Üçüncü dünya savaşı, bu topraklarda  çıkartılmak isteniyor. Orta Doğuda olacak olanların kimin işine yaradığı ortada. ABD ve Rusya… Biri İsrail’in yanında, diğeri Ermenistan’ı koruyor.

İsrail, Dünyanın gözü önünde Filistinlileri öldürmeye devam ediyor.

Enteresan olan, DAİŞ’in İsrail’e karşı hiçbir hamlesi görülmüyor. Çünkü kurucusu ABD’ dir.

Görüldüğü gibi PKK ve PYD Kürtler için değil, İsrail ve Ermenistan için vardırlar. Yakalanan teröristin anlattıklarını böyle okumak gerekir.

Bu sebeple Müslümanlar İsrail’e karşı isyan edemiyor, devrim yapamıyor, ayağa kalkamıyor…

İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırım ve zulüm hakkında Kur’an’ı Kerimde Yahudiler için pek çok ayetler nazil olmuştur. Bunlardan Cuma Suresini ele alalım…

Cuma Suresi 5. Ayet

Tevrat’ın hükümlerini uygulamakla yükümlü tutulan, fakat bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerin hâli, ciltlerle kitap taşıyan eşeğe benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun hâli ne kötüdür! Allah zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.”

Cuma Suresi 6. Ayet

De ki: “Ey Yahudiler! İnsanlar içinde yalnızca kendinizin Allah’ın dostları olduğunu sanıyorsanız ve bu iddianızda samimi iseniz, haydi ölümü arzu edin de görelim!”

Cuma Suresi 7. Ayet

Oysa onlar işledikleri günahlar yüzünden ölümü asla istemezler. Allah ise, o zalimleri çok iyi bilmektedir.

Begoviç’in dediği gibi; devrimler “acılar ve ıstıraplar içinde doğar”, rahat ve konfor içinde ölür.

Şeraiti’nin dediği gibi; “dine karşı din” hegemonyası oluşmuştur. Bugün de yaşanan budur. Müslümanlar kariyer ve konfor içinde yüzdükçe, iki yakası bir araya gelmez!

Görüyoruz ki Statüko sahibi zengin dindarlar, yoksul dindarlardan kaçıyor!

Dinin iki yüzü vardır:

  1. Dinin “Vicdan” yüzü…

Hz. İbrahim gibi zamanın putlarını kırmaktan, Hz. Musa gibi büyücüleri deşifre etmekten, Hz. İsa gibi tapınak dinine isyan etmekten, Hz. Muhammed gibi Kâbe çetelerine başkaldırmaktan geçiyor. Mekke’de ki gibi yeniden kölelere özgürlük (Fekku Ragabe) çığlığını yükseltmekten geçiyor…

Fatiha Suresinin bir ayeti şöyle der; “Allah’ım bizi, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet…

Bu ayet şöyle de okunur.

Allah’ım bizi, kendilerine doğruluk, iyilik, güzellik, şehitlik verdiklerinin yoluna ilet…

  1. Dinin “afyon” yüzü

Burada başta insanı avutmaya yeltenen, Mucize, keramet, uçtu kaçtı anlatılarıyla örülü bir din anlayışı vardır.

Ortalık mehdi, Mesih, deccal rivayetlerinden geçilmiyor. Müslümanlar istihare, rabıta ve rüyalarla yatıp/kalkıyor!

Uydurma rivayetlerle örülü hurafeci bir din anlayışı her yanı sarmış durumda…

Müslümanların kendileriyle uğraşmaktansa, zalimlere kaşı birleşmeleri gerekir.

Dinin vicdan yüzü insana sorumluluk yüklerken, afyon yüzü sadece uyutur.

Kimse “Eski İslam Kültürünü” sorgulamıyor.

  • Laiklik-din, asker-sivil, sağcı-solcu, zengin-fakir, alevi-Sünni” çelişkileri, nasıl ortadan kaldırılır diye, kimse kafa yormuyor.
  • İktidara yakın insanlar istiyorlar ki, benden başka kimse zengin olmasın,
  • İstiyorlar ki, insanlar hep benden istesin,
  • İstiyorlar ki, sırça köşklerinde hep ben yaşayım,
  • İstiyorlar ki, kimse benimle eşit hale gelmesin…

Allah, dünya zenginliğini kulları üzerinde görmek isteseydi, bunu en çok hak edecek olan, “Âlemlere rahmet” olan Hz. Peygamber olurdu.

Neden Hz. Ömer, Hz. Ali tek kuruş miras bırakmadan bu dünyadan göçüp gittiler.

Hz. Peygamber Abdurrahman bin Avf’ın ticaret kervanını üç kez dağıttı?

Neden Hz. Peygamber Fatma’nın kolunda altınlar görünce koluna vurup, “Ateş bunlar at” dedi.

Hiç düşündünüz mü?

Adam milyonluk cipe biniyor, parmağına  gümüş yüzük takıyor. Bu ne diye sorduğunuzda, “Erkeklere altın yüzük takmak haram” diye bir cevap alırsınız.

Bir din ancak bu kadar mı ters yüz edilir.

Tahrif Kuran’da değil, Mehcur vaziyette Kur’an orada duruyor…

Değişen sadece kafa yapısı ve bakış açısıdır.

Değilse, İslam âlemi bu halde olur muydu?

İslam’ın ve dünyanın düzelmesinin yolu, yine buradan geçiyor. Yani Mehcur Kur’an’ı anlamaktan, İslam’a olan bakış açısını değiştirmekten, zihniyeti yenilemekten geçiyor.

Mahmut AKYOL

MÜLKÜN VE DİNİN SAHİBİ ALLAH’TIR

logo5

MÜLKÜN VE DİNİN SAHİBİ ALLAH’TIR

Zâriyât Suresi 56. Ayet

Ben cinleri ve insanları, beni tanıyıp, bana kulluk etsinler diye yarattım.

Zâriyât Suresi 57. Ayet

Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istiyor değilim.

Zâriyât Suresi 58. Ayet

Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır.

Demek ki cinleri ve insanları yaratan Allah’tır. Mülkün ve Dinin sahibi o’dur.

Melik Şah öldükten sonra, Büyük Selçuklu Devleti bakiyesi üzerine, Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu. Osmanlının külleri üzerinden de Türkiye Cumhuriyeti doğdu.

Anadolu Selçuklu Devleti Siyasi, ekonomik, askeri ve dini bakımdan güçsüzdü.

Devlet dini bakımından çözümü; Cüneydi Bağdadi, Ahmet Yesevi, Ak Şemsettin, Hacı Bektaşi Veli, Mevlana, Şemsi Tebrizi, Yunus Emre, Şeyh Edebali, Bişri Hafi ve Niyazi Mısri gibi “Erenlerde” aradı.

Erenler önceleri, dinin dinamik yüzü olan Cihadı ve ahlak ilkelerini kabul ettiler. Erenler, kendi içinde yaptıkları Cihadı, kendi dışında yapacağı cihattan üstün gördüler. Erenler, Allah aşkına ulaşmayı, tarikatlarda derinleşmede buldular.

Anadolu İslam’ı Şamanizm’i, Bizans ve İran’ın etkisinde kalarak elde etti. Lakin bu görüş, insanları pasifleştirdi ve korkuya esir etti. Yine bu görüş, Adalet anlayışından uzaklaşarak insanları zulme düşürdü. Şeyh, derviş, veli vs unvanlı şahsiyetler, aynı zamanda siyasetin içinde yer aldı.

Anadolu İslam’ı Arap, İran, Hind, Yunan, Şaman “Pagan” kültürlerinin etkisinde kaldı. Bu kültür aynı zamanda, Mürcie itikat anlayışını doğdurdu.

Yani Mürcie Haricilerin aşırı fikirlerine tepki olarak doğmuş itikadî bir mezheptir. Büyük günah işleyen kişinin durumunu ahirete Allah’ın takdirine bırakmalarıyla bilinir.

Yani, Doğudan Moğol, Batıdan Haçlı orduları tarafından sıkıştırılan Padişah, müşkülünü ulemaya, o da şeyhine danıştı. Böylece tipik bir Ortodoks İslam ortaya çıktı.

Bugün İslam’ın içinde İran Zerdüştlüğü, Anadolu sır dinleri, Şamanizm, Ortodoks Hıristiyanlığı gibi pek çok gayri İslami inanç ve felsefenin olduğunu söyleyebiliriz.

Din” hayattır!

Dur, dinle, düşün ve karar ver; durmadan “Lehül Mülk, La İlahe İllallah” de!

İşte “din” budur.

Acaba yeryüzünde Kuran’ı mealen baştan sona okuyan kaç kişi var…

Sureleri birbirleriyle mukayese eden, ayetler arasında bağlar kuran, nüzul sebepleri üzerinde kafa yoran kaç kişi var…

Bu Kur’an bana ne diyor diyen kaç kişi var…

Aslında Din denilince akla; (“doğruluk, dürüstlük, adalet, ahlak, yalan söylememek, öldürmemek, çalmamak, iftira atmamak, zina etmemek, kul hakkı yememek, alın teriyle geçinmek”) gelmelidir.

Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardan biride ibadettir. Yani Nusuktur.  Yani iş ve değer üretmektir. Diğer yandan Salât yardımlaşmak, dayanışmak ve destekleşmektir.

Türkler, eski inanç ve alışkanlıklarını (Şaman Geleneklerini) takip ettiler. Her türlü inanca mensup olanlara kucak açtılar. Türkler Namazsız, niyaz sız, fakat kerameti kendinden menkul (!) şeyh, derviş, abdal ve babalar etraflarında toplanarak birlik sağladılar. Türkler İslam’ı Araplardan değil, İran’dan öğrendiler. Mehdi inancını Bizans’tan aldılar.

Kur’an’ı anlamak için onun gayesini, dilini ve üslubunu bilmek lazımdır.

Göklerin ve yerin idaresi Allah’a aittir. Allah’a kul olan bir insan; hayvana ve tabiata asla zarar vermez!

Allah’a ibadet etmek için, iş ve değer üretmek için, Salâtı ikame etmek ve insanlığı ayağa kaldırmak için, o kimselere “Cennet” vardır!

Hicret sırasında Ebubekir’in önünde gitmekte olan Hz. Peygamber’in kim olduğunu soran Arap Müşriklerine:

Bu benim rehberimdir” şeklinde cevap vermişti.

Yine Putperestler İbrahim’e:

Bu Putları sen mi kırdın?” sorusuna karşılık:

Yanında balta olan İbrahim Hayır, onu şu büyük put kırmış olabilir.” diye cevap vermiştir.

Eğer gerçeği çıplak biçimde söylemiş olsalardı, eminim ki hiçbir şeye tereddüt duymadan onları öldürürlerdi.

İşte bundan dolayı Kur’an, insanları ikna ve irşat etmek için, en etkili yolları kullanmıştır.

Konuyla ilgili şu söylenir. Hz. Peygamber son konuşmasında (veda hutbesinde) şöyle demiştir.

Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyin… Bu söylediklerimi burada bulunanlar bulunmayanlara iletsin. Belki onlar daha iyi anlarlar.” Demişti.

Ne zaman ki Müslüman Kuran, hüküm, ahkâm, hâkimiyet, devlet, adalet, kardeşlik, sadakat, ganimet, kabile vs. dediğinde, aynı anlayış birliği içinde olursa, o zaman üzerinde inanç ve fikir birliği ettikleri Kur’an ayetlerini mızraklarının ucuna takarak karşı karşıya gelmezler.

Ne zaman ki İslam Dini yayılmaya başladı, o zamandan itibaren İran’ın Mecusileri, Anadolu Şamanizm’i, Hint Brahmanizm’i, Arap Cahiliye kültürü, Bizans Hıristiyan ve Yahudi din anlayışı İslam’a karışmaya başladı.

Şu an Anadolu topraklarında derinden akan; Şamanist kültürdür.

Kuran, “eşitlik” kavramını yaratılışta, rızık ve rızık kaynaklarının kullanılmasında kullandı.

Kişinin kendisini veya bir başkasını, Allah’a ait olanlara ortak görmesine “şirk” denir.

Şirk, Tevhidin zıddı bir kavramdır. Günümüzde en büyük şirk Kapitalizm’ dir. Allah, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun oluşmasını istemez.

Eşitlik Kuran’da; Adalet, Vasat, Sevâ vs kavramlarıyla anlatılır. Dünyanın çeşitli halleri sebebiyle farklılaşmalar olur. Lakin Dil, din, ırk, renk, mülkiyet, cinsiyet, kavmiyet ve milliyet temelinde yaşanan farklılaşmalar eşitsizlik değildir.

Ayrıca Kur’an söz konusu eşitliği sağlamanın türlü yollarını göstermiştir; Hacc, tavaf, ihram, namaz, secde, saf bağlama vs. Hep bu eşitliği gösteren Ritüellerdir.

Kim bir sözü ve bir fikri içten söyler ve savunur, pratiğe aktarır, ikiyüzlü davranmazsa; Allah onun etrafında bir sevgi halesi oluşturur. Diğer insanları bu saf imanın etrafına toplar.” Bu İlahi bir kanundur. Ben bunu bilir, bunu söylerim…

Hz. Peygamberden bu yana, daha doğrusu Âdemden beri Müslümanlar için Daüsselam, bir hedeftir. Değilse din; sinede bir yük olur.

Daüsselam:

Sorumluluktur, vermektir, paylaşmaktır, sevmektir, adaletle hükmetmektir, düşeni kaldırmaktır, zor olanı yapmak, zayıfın yanında olmaktır, öksüzü doyurmak ve korumak ve yalan söylememektir. Ölçerken, tartarken dürüst olmak, kul hakkı yememek, aldatmamak, yanıltmamaktır. Vs.

Değilse milletlerin hedefsiz, idealsiz, iradesiz yeryüzünde yaşamaları imkansızdır…

Mahmut AKYOL

 

HERKES KENDİ KADERİNİ YAŞAR

logo5

HERKES KENDİ KADERİNİ YAŞAR

       Sevgi ve Merhameti Sonsuz Allah’ın adıyla

  • Sizi Biz yarattık, sonra size biçim verdik. Sonrada meleklere “Âdem’i selamlayın” dedik. İblisin dışındakiler selamladılar, ancak iblis selamlamadı. A’raf Suresi 11
  • Allah buyurdu: Ben sana emretmişken neden selamlamıyorsun? İblis: “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan” dedi. A’raf Suresi 12
  • Allah: ”Öyle mi? Yıkıl karşımdan. Burada büyüklük taslamak senin haddine değildir. Aşağılık küstah, defol!” dedi. A’raf Suresi 13
  • İblis ,” Bana kıyamete kadar mühlet ver” dedi. A’raf Suresi 14
  • Allah, “Peki mühlet verilenlerdensin” buyurdu. A’raf Suresi 15

İnsanoğlunun bütün sorumlulukları başından beri Allah’ın varlığı ve birliği gelir.

Genellikle insanoğlu uykudadır, lakin ölünce uyanır! Yine insanoğlu gaflet ve cehalet içindedir.

Hasta olma veya ameliyat olma gibi hallerde deprem, heyelan, yangın, tusinami vb. afetlerde akıllanır gibi olur fakat aciz kalıca gaflet içinde hayat süreriz.

Her birimiz her gün, an be an, o kaçınılmaz sona doğru yaklaşıyoruz. Keşke o son anda pişmanlık duymazak…

Defin sırasında bütün o gereksiz talkın verme, yemek verme, mevlit okutma, hatim yollama gibi uygulamalar yerine basit, kısa ve uyarıcı telkinlerde bulunabilsek…

Hayatta dün, bugün ve yarın vardır. Kur’an bu kavramlardan ‘yarına’ öncelik verir.

Nedir onlar?

Ölüm, Afet, Kıyamet…

Kur’an bu üç geleceği haber vermek suretiyle insanları uyarır ve insanların dünyadaki hayatını dengede tutmak ister.

Kur’an’ı Kerim dilinde Peygamberin geliş amacı ‘inzardır’. Yani Kur’an da ‘intizar’ yoktur. Yani bir kurtarıcıyı beklemek yoktur. Bu bağlamda İslam’da ‘mehdiyi’ beklemek yoktur. Bu Kur’an’ın yapısı ve ruhuyla bağdaşmaz.

Bu sebepledir ki Kur’an, insanlığın gelecekte sıkıntıya düşmemesi için bu güne önem verir. Gelecek için, bu günden hazırlıklı olmak gerekir.

Bu günün değerini bilmek için geçmişle bağlantı kurar. Geçmişte olmuş olan olayları örnek verir. Bunların en tipik örnekleri de Peygamber kıssalarıdır. Onlardan ibretler almamızı ve dersler çıkarmamızı ister.

Olaylar önceden yazılmış değildir. Sadece yaşanılanlar yazılır. Kader, evrenin yasalarıdır. Buna toplumsal Sünnetullah denir. İnsanın başına ne gelirse, o yapılır ve yaşanır. Başka bir ifadeyle söylersek, yaşadığımız yazılır.

Herkes kendi kaderini yaşar. Yani gün doğar, kaderindir… Gün batar, kaderindir… Dünya döner kaderindir… Doğa uyanır, doğa uyur, kaderindir… İnsan doğar, yaşar ve ölür, kaderindir…

Aslında insan başıboş bırakılmış değildir. Yani insan yaptıklarından hesaba çekilecektir…

Aşağıdaki duayı dilimizden eksik etmeyelim.

  • Allah’ım gücümüzü artır!
  • şmanlarımıza karşı bizi zayıf eyleme!
  • Allah’ım bizi kibir, haset, gıybet ve inada bulaştırma!
  • Bizi kendimize bırakma!
  • Bizi mahrumiyet içinde koyma!
  • Bizi yetimin, yoksulun ve ezilenin yanından ayırma!
  • Âmin… Âmin… Âmin…

Hayatın, ölümün gerçek sahibi, idare edeni, kudret sahibi sonsuz Allah’tır! Yine de mahiyetini Allah’tan başka kimse bilmez.

O son gün geldiğinde “kıyamet” kopacak, insan “hesaba” çekilecektir.

O halde; Allah bizi ”iyi, güzel, doğru” yaşamaktan ayırmasın…

Kur’an’ı Kerimi anladığını söyleyenlerin içinde bizi, Kur’an’dan bihaber kılmasın.

  • Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…
  • Hiç, güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
  • Öleceğiz; müjdeler olsun, müjdeler olsun!
  • Ölümü de öldüren Rabb’e secdeler olsun!
  • O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner,
  • Azrail’e “Hoş geldin” diyebilmekte hüner ister“(Necip Fazıl Kısakürek)

Mesela insan öleceğini bilir fakat görmezden gelir. Çünkü dünya hayatı insana cazip gelir. Gün gelir ölüm kapıyı çaldığı zaman O “ses” dünyamızda yankılanır.

Halk beni anlamıyor’ diye halka kızma! Hele halka hakaret etme! Bu patolojik durumdan, çıkmak zordur.

Bu zorluğu Hz. Peygamber yaşadı. O Medine’ye geldiği zaman ilk şu konuşmayı yaptı:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz.

Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.

Birbirinizi sevmek için de aranızda selamı yayınız.

Birbirinize haset etmeyiniz.

Birbirinize hasım olmayınız.

Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz.

Ey Allah’ın kulları!

Kardeş olunuz!”

Demek ki sevgi selamı yaymakla kazanır. Selamı yaymak, önüne gelene selam vermek değildir. Selamı kalpten kalbe köprü kurmaktır.

Köprü kurulmazsa, insanlar birbirini unutur. Unutunca da insanlarda bencillik başlar.

Hz. Peygamber Medine’de 18 kabileyi bir araya getirerek, onları kendi dinlerinde ve kabile ve geleneklerinde serbest bırakmıştır. Medine’yi, barış ve adalet yurdu yapmıştır…

Medine sözleşmesinde en çok kullanılan adalet ve sulh kavramıdır.

Mahmut AKYOL

IGRA

logo5

IGRA

Allah kendisine farz kıldığı Sevgi ve Merhameti insanda görmek ister. Lakin insanlık bu tarihi yürüyüşü hep bozmuştur.

Kur’an’da Âdem’in “cennetten kovulması” yoktur. Kovulan şeytandır.

İnsanoğlu içinde dolaşan kötülük dürtülerini sürekli kovmuştur. Eğer bu kovulma olmasa, damarlarda kanın dolaştığı gibi dolaşıp durur…

Kur’an’a göre manzara şudur:

Ey insanlar! Sizi tek bir özden (nefs-i vahide) yaratan, ondan da iki eş (zevç) yaratan, sonra ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türetip çoğaltan Rabbinizin bilincinde olun. Adını dilinizden düşürmediğiniz Allah’ın öfkesini çekmekten sakının. Aile bağlarını gözetin. Allah hepinizi görüyor.” (4/Nisa; 1)

Allah, adalet ve eşitlik yolunu, Hz. Peygamberle gönderdi. Kur’an bize yolumuzu gösterdi. İnsanoğlu yeryüzüne “Ortadoğu” denilen coğrafyadan dağılmıştır. Fakat zamanla bu bölge çöle dönmüştür. Zorlayıcı iklim şartları insanları göçe zorlamıştır. Bu anlamda Allah’ın Kâbesi, Âdem’in evi olmuştur. Çünkü orası aynı zamanda Suların kuzeye çekilmesiyle birlikte insanlığın yeryüzüne dağıldığı yerdir.

Cennet kıyamet koptuktan sonra, ahrettin yurdu olacaktır. Burada insanlığın birliği ve eşitliği esastır. Farklı karakterdeki yapılar, insanları birbirinden üstün kılmaz. Üstünlük, Allah bilinciyle yaşamaktır.

Igra aydınlığın, zenginliğin, ilerlemenin inşasıdır. Bu anlamda Igra iyiliği, güzelliği, doğruluğu, bilimi, teknolojiyi, insanca yaşamayı, temiz ve güzel ahlakı emreder. Igra özellikle insanın, Kur’an’ı teberrüken okumasıdır. Yani Suudiler Kur’an bizde indirildi, Mısır’lılar Kur’an bizde okundu, Türkler Kur’an bizde yazıldı diye övünüp durmuşlardır. Hâlbuki üstünlük takvadadır.

Buna rağmen Kur’an’ı anlamaya çalışan Müslümanlar, hep yerinde saymış, ve  birçoğu Emperyalist güçlerin değirmenine su taşımıştır.

Hz. Peygamberin vefatından sonra dinden dönmeler baş gösterdi. Sebebine gelince, Kur’an yeterince anlaşılmadı. Eğer tam anlaşılmış  olsaydı, dinden dönenler olmazdı.

Hâlbuki Hz. Peygamber’e “Oku” denildiğinde, onun elinde okuyacağı bir metin yoktu. O hayat boyu okumuş, ilan etmiş, haykırmış, itiraz etmiştir…

Bu ülkenin Müslüman aydınlarını büyük bir görev bekliyor. O da İslam dinini hurafelerden, hikâye ve masallardan, efsane ve mucizelerden kurtarmasıdır.

ABD ve Batı’nın revize ve kontrol ettiği bir İslam anlayışı Müslümanlara bir yarar sağlamamıştır.

Dini Allah’a has kılmalıyız. İşte tevhidin aslı budur.

Yani toplumlar, dünya hayatı için aldanmıştır. İnsanları bu gafletten kurtarmak için Allah Peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bütün Resuller, Nebiler ve insanlar yalnız Allah’a ibadet etmişledir. Tağutlara’da  kulluk etmeyi reddetmişlerdir.

Muhakkak ki her topluluğa Resul gönderdik. Allah’a ibadet etmelerini ve Tağuttan sakınmalarını emrettik.” Nahl süresi 36

“Biz senden önce hiçbir Resul göndermiş olmayalım ki, ona: “Benden başka ibadete layık ilah yoktur. Bana ibadet ediniz” diye vahyetmiş olmayalım.” Enbiya süresi 25

Resulleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi inkâr edenlere, yoldan çıkmalarından ötürü azab dokunacaktır.” En’am süresi 48-49

Meselelere “politik, ekonomik ve sosyal” açıdan bakıldığında görülecek ki, milyonlarca insan aç/susuz, bir o kadar insan yersiz yurtsuz, Dahası Birleşmiş Milletler çaresiz…

Şimdi muhtelif Araf süresi ayetlerine bakalım:

  • Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.” Araf süresi 40
  • “İman edip salih ameller işleyenlere gelince ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz. İşte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.” Araf süresi 41
  • “Biz onların kalplerinde kin namına ne varsa söküp attık. Altlarından da ırmaklar akar. “Hamd, bizi buna eriştiren Allah’a mahsustur. Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Andolsun Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler” derler. Onlara, “İşte yaptığınız, iyi işler sayesinde kendisine varis kılındığınız cennet!” diye seslenilir.” Araf süresi 42
  • “Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’d ettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın laneti zalimlere!” diye seslenir.” Araf süresi 43
  • “Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahreti de inkâr edenlerdir.” Araf süresi 44
  • “İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur A’râf üzerinde de bir takımadamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selam olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar.” Araf süresi 45
  • Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, “Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma” derler. Araf süresi 46
  • “A’râftakiler simalarından tanıdıkları bir takım adamlara da seslenir ve şöyle derler: “Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı!” Araf süresi 47
  • “Sizin, ‘Allah bunları rahmete erdirmez’ diye yemin ettikleriniz şunlar mı? Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz” derler. Araf süresi 48
  • “Cehennemlikler de cennetliklere, “Ne olur, sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın” diye çağrışırlar. Onlar, “Şüphesiz, Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır” derler. Araf süresi 49
  • “Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa biz de onları bugün öyle unuturuz.” Araf süresi 50
  • “Andolsun biz onlara, bilerek açıkladığımız bir kitabı, inanan bir toplum için bir yol gösterici ve rahmet olarak getirdik.” Araf süresi 51
  • “Onlar ise ancak, “Görelim bakalım!” diyerek Kur’an’ın bildirdiği sonucu te’vilini bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçiler var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlah diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır.” Araf süresi 52
  • “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.” Araf süresi 53

 Mahmut AKYOL

VAHİY VE İLETİŞİM

logo5

VAHİY VE İLETİŞİM

Her insan bir âdemdir, Âdem her insandan yeniden doğar. İlk âdemle anlatılmak istenen neyse, her doğan insanla da o anlatılır. Buda bize hayatın karmaşık değil basit bir şekilde kurgulandığı gösterir. Müslüman zihin buna “tevhid” demiştir.

Eşya belli kanunlara uyar, hayvanlar içgüdüleriyle hareket eder, insanlar iradi bir yol çizer.

Ancak kula bu konuda baskı yoktur. Burada özgürlük ve tercihte bulunmak asıldır.

“Hakikati küçük guruplar söyler, büyük guruplar ise kervana koşarlar.”

Ey göklerin ve yerin Rabbi! Bilgimi artır, gerçeği bize öğret ve ondan bizi ayırma!”

Siyasileşmiş aydınlar, Batı kültürünün etkisi altında kalanlar, bu ülkede gezdikleri sürece bu tür sözler devamlı olarak duyulacaktır. Cahil kalmış ve cahil bırakılmış milletlerde anarşi ve terör tedavülden hiç kalkmayacaktır.

Herkese bu geminin içinde yaşayacağı kadar bir yer vardır, fakat gemiyi delmemek şartıyla

Eğer bir ülkede dirlik ve düzenlik sağlanmak isteniyorsa, bu siyasi değerlerden asla vazgeçilmemelidir.

Yeryüzünün en gerçekçi, en hakka, hukuka, adalete riayet edenlerin başında Müslümanlar gelir.

Yine yeryüzü gerçeğinden en çok kopmuş ve uzaklaşmış olanları Müslümanlardır. O yüzden iflah olmuyorlar!

Dinin direği olan değerlerle ilk tanışanlar Müslümanlardır. Doğruluk, dürüstlük, hak, adalet, ahlak, iyilik, güzellik, söz, vefa, sadakat vs. Bunlar sadece kulun kendisi ile Allah arasında bir bağdır.

Aslında bu değerler insanı ve toplumları kötülüklere karşı korurlar. Bu değerler olmadığında insanlık şaşırır ve alçalır.

Çünkü insan dünyada en büyük düşman, kişinin kendi kötülüğüdür. Bu kötülüğün sembolik adı da “şeytan”dır. Hayatta, insana verilmiş en büyük nimet, “vakittir”.

***

Allah’ın Peygamberleriyle ilişkisine vahiy denir. Vahiyle Peygamberlere Kitaplar vermiştir.

Allah’ın kullarıyla ilişkisi Kur’an’dır. Bu da iyi, güzel ve doğru istikametinde olmaktır.

İnsanın öyle bir yeri var ki, buna “hafıza” denir.

Hafıza (akıl), bellek insan için vicdanıdır. Yani bilgisayarın hard diski gibidir.

İdrak, bilgilerin kaydedildiği yerdir. İşte kişinin iradeli olması, bilinç sahibi olması bu demektir.

“Derdi olmayanın aklı yoktur,” denilmiştir. Lakin nice akıllı insanlar var ki, inkârları sebebiyle dertleri yoktur.

Cenab-ı Hakk, bizden iman etmemizi istiyor.

Cenab-ı Hakk, insana şöyle buyuruyor:

Sorumluluktan kaçmayın, hiçbir zaman kendi sorumluluğunuzu bir başkasına yüklemeyin”.

Çünkü insanlar yeni bir dine değil, yeni bir din anlayışına muhtaçtırlar.

Eğer insanoğlu dünyadan, imansız ve amelsiz giderse, onun cenazesinde milyon insanların olmasının hiçbir kıymeti yoktur.

Eğer bu insanların cenazelerinde milyonlar varsa sebebi şöhret budalası olunmasıdır.

***

Hayatta dün, bugün ve yarın vardır. Kur’an bu kavramlardan ‘yarına’ önem ve öncelik verilir.

Ölüm, Afet, Kıyamet! Kur’an bu üç geleceği haber vermek suretiyle, insanları uyarır ve insanların dünyadaki hayatlarını dengede tutmak ister.

***

İslam diyarları pay-ı mal edilirken; siz ey kendisini Müslüman görenler, sizler ne güne duruyorsunuz?

Eğer yaşıyorsanız, durmayın haydi ayağa kalkın!

Birlikte kenetlenin!

Düşmanlar karşısında yekvücut olun!

Kemiyetiniz ne olursa olsun, keyfiyetiniz size üstün gelecektir!

Sabredin! Buna inanın! İman edin!

Bundan asla şüphe duymayın!

Ey insanlar, dünya hayatınız sürüyorken sizin bir derdiniz ve bir davanız olsun. Derdinizin başında ‘ahretiniz’ olsun. Mutlaka cihat ve infak endişesi taşıyın. Çünkü münafıkların safında olmakta vardır…

İyilik, güzellik ve doğruluk içinde bir endişeniz olsun. Çünkü sonunda pişman olmak vardır.

***

Kur’an’ı Kerim dilinde Peygamberin geliş amacının adı  ‘inzardır’. Fakat ‘intizar’ yoktur.

Fil-Hakikat Kur’an’ı Kerimde, kendisinin dışında bir kurtarıcıyı beklemek yoktur.

Bu bağlamda İslam’da ‘mehdiyi’ beklemek yoktur.

Mehdiyi’ beklemek, Şia da ve Hıristiyanlıkta vardır.

Mehdiyi’ beklemek, Şia da kaybolan son imamdır.

Hıristiyanlıkta da Hz. İsa’nın gökten yeryüzüne inmesidir. Bu iki tutum, Kur’an’ın yapısı ile bağdaşamaz. Bu sebeple herkes sorumluluk taşımalıdır.

Yardımlaşmak, vermek, paylaşmak ilişkilerimizde ölçümüz olmalıdır. İyiliklerimiz ve sorumluluklarımız gönülden olmalı, gönülden çıkacak olanlar da toplumsal faydaya dönüşmelidir.

***

Kindar yürek darlığı, kıskançlık, haset duymak, bencillik etmek, kibirli ve gururlu olmaktır. Bu duygular, kindar olan birinin elinde büyür ve yaşar.

Dahası kindarlık yalan ve aldatma iç içedir. Kindarlığın ilacı; alçakgönüllü ve mütevazı olmaktır. Bunları iyilik, güzellik ve doğruluk besler.

Komşuların birbirleriyle iletişim içinde olmuş ve olmaları gerekir. İletişim içinde olmaları duygu, düşünce ve bilginin birbirlerine aktarılmasıdır.

Kavga etmek bir iletişim biçimidir. Küslük, iletişimsizliktir. İletişim tek taraflı değil, karşılıklıdır. Beden dilini iyi kullanın ve kullanılan kelimeleri iyi seçin.

Eğer alıcı kişi vereceklerinize hazır değilse iletişim yolu tıkanır. İletişim ortak noktalarda etkili olur. Taraflardan birisi hattan çıkarsa iletişim kopar. Bu aynı zamanda propaganda tekniklerini hatırlatır. Kısaca iletişim bir bütündür.

İletişim kurmak istediğiniz tarafın ne dediğinizi anlayabilmesi için, daha doğrusu sözünüzün etkili olabilmesi için her iki tarafında aynı kültür içinde olması gerekir.

Gözler gönüllerin aynasıdır. Dolayısıyla karşınızdakine yüreğinizden konuşursanız etkili olursunuz. Tabii yürek demek, inanmak demektir.

Mahmut AKYOL