İNSANOĞLU DÜNYAYA DALDIKÇA, DİN’İNİ UNUTUR!

logo5

İNSANOĞLU DÜNYAYA DALDIKÇA, DİN’İNİ UNUTUR!

Mümkün oldukça zamanın sözünü söylemeye ve yazmaya çalışıyorum. Lakin geç kaldık.

Mutluluktan bahsedenler, mutsuz kaldılar. Sevgiden bahsedenler, kin ve nefret dolu olarak yaşadılar.

İslam’ı anlatanlar teslim nedir bilmediler.
Kur’an’ı anlattığını söyleyenler, Kur’an’dan bihaber yaşadılar.

İslam, Hz. Peygamber’in vefatıyla birlikte din hayattan çekilmeye başladı.

Daha sonra Müslümanların yönetimdeki yerini adalet yerine saltanat ve krallık aldı.

İnsanlar dünya düzenine Allah’ı karıştırmak istemediler. Dünya düzenini ancak “biz biliriz” dediler. Böylece toplumlar, dinlerini inkâr ettiler ve toplumlar, yeniden aldandılar.

Müşrik ortak olmaktır. Kâfir de örten demek. Mülk, Allah’a aittir. Bende mülke ortağım diyen Allah’a şirk koşmuş olur. Bu gerçeği örten kişi, kâfirlik etmiştir.

Bunun üzerine Allah bütün Peygamberleri (Resuller), İslam dinini yeryüzünde insan vicdanında hâkim kılmak için gönderdi.

Allah (c.c) Enbiya:25 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki, ona: “Benden başka ibadete layık ilah yoktur. Bana ibadet ediniz” diye vahyetmiş olmayalım.”

Allah (c.c) Nahl:36 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“Muhakkak ki her topluluğa rasul gönderdik. Allah’a ibadet etmelerini ve tağuttan sakınmalarını emrettik.”

Allah (c.c) En’am: 48-49 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

“Resulleri ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir. Ayetlerimizi inkâr edenlere, yoldan çıkmalarından ötürü azab dokunacaktır.”

Allah (c.c) Araf 50,51 şöyle buyurdu:

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla,

Cehennem ehli, cennet ehline ”Bize bakın; Allah’ın nimetlerinden bize de verin, ne olur” diye yalvaracaklar. Onlarda “Allah bunları kâfirlere haram etti” diyecekler.  

Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne Kavuşacaklarını nasıl unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.

Birleşmiş Milletlere üye 193 ülkeye, Vatikan ve Filistin gözlemci statüsünü kabul edilecek olursa 195 ülkeye karşı “politik, ekonomik ve sosyal” bir yük taşıyoruz demektir.

Bu ülkede biz insanların İslam’ı kendisine dava edinmiş olanların işleri zordur.

Eğer biz Allah’a hakkıyla inanırsak, o zaman işimiz kolay olur.

Hayatın, ölümün, Ruhun, kıyametin mahiyetini Allah’tan başka kimse bilemez.

O son gün geldiğinde “kıyamet” kopacak, insanlar “hesaba” çekilecektir.

Önemli olan şey insanların ruhlarını kirletmeden, ”iyi, güzel, doğru” şekilde yaşamaktır.

Bu bakımdan Dini Allah’a has kılmalıyız. O’na gücümüzün yettiği kadar kulluk etmeliyiz.

Herkes kendi hesabını verecektir.

Gün doğar, Gün batar, Gün döner, bu insanın kaderidir.

Lakin insan başıboş bırakılmış değildir.

Kibirden, Hırstan ve Hasetten” insan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Servet, Şöhret, Şehvet ve Şatafat” insan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Tembellik ve Cehaletten” insan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Şeytan, insanın içindeki kötülük dürtülerinin sembolik ismidir. Ayrıca ontolojik bir varlık değildir. İnsan yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Osmanlının başlangıç ve bitiş yılları hep sancılı geçmiştir. Bu sancılı yapı içinde olanlar, hep mahir ellerle yönetildiğine inanmış olsalar da, durum sanıldığı gibi değildir.

Çünkü insan, nisyanla maluldür.

Cumhuriyet kurulduğu vakit, halkın bir yanlışın içine düştüğünü zannederek, Devletin yapısı üzerinde ölmüş organları temizlemek yerine canlı, canlı organlarını ameliyat etmişlerdir. Turnike bile kullanmadan kesip atmışlardır.

Bundan sonra, her şartta galip gelen düşman oldu. Mağlup olan biz olduk.

Dinde muhafazakâr olanlalar, devletin özünde sadece hicran çekmiştir. Abdülhamit’ de olduğu gibi…

İslam Dünyasındaki yıkılış, Endülüs’ün yıkılmasıyla başladı. Halifeliğin ortadan kaldırılmasıyla da hız kazandı.

Saltanat söylenildiği gibi “Mutlak Monarşi” değildir. Esasında meclis (Toy) istişare, dünya ve ahiret uygunluğu Şeyh-ül İslam’la birlikte vardır.

Fakat insanlar dünyaya daldıkça dini unutmuşlardır!

Bu sebeple Din, Devlet Adaletle birlikte mütalaa edilmelidir.

Hz. Peygamberimiz Medine’ye gelince ilk şu konuşmayı yaptı:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Birbirinizi sevmek için de aranızdaki selamı yayınız.”

Demek ki sevgi selamı yaymakla kazanılır. Selamı yaymak, önüne gelene boş bir selam vermekle değil, birbirinizin derdiyle dertleşmek, paylaşmakla ve bölüşmekle olur.

Demek ki sevginin başlangıcı infak, yoldaş ve kardeş olabilmektir.

Kur’an’ı Kerim, Müslüman için bir infaktır. Ancak Müslümanlar arasında sevgi ve merhamet böyle yayılır.

Hz. Peygamberimiz Medine’de 18 kabileyi bir araya getirerek bir birlik kurdu. Onları kendi dinlerinde ve geleneklerinde serbest bıraktı.

Medine’yi, barış ve adalet etrafında birleştirdi. Medine sözleşmesinde en çok geçen kavram sulh ve adalet kelimesidir.

Öz yönetim talebi hem dine, hem de 1921 anayasasına uygundur.

Hasta olma veya ameliyat olma gibi hallerde, deprem, heyelan, yangın, tsunami vb. afetlerde akıllanır gibi oluyor ve acizliğimizi anlıyoruz.

Arkasından “gaflet ve delalet” içine düşerek bir hayat sürüyoruz. Hâlbuki her gün, an be an, o kaçınılmaz sona doğru yaklaşıyoruz.

Mahmut AKYOL

 

ERMENİLER VE VATAN BÖLME FAALİYETİ

logo5

ERMENİLER VE VATAN BÖLME FAALİYETİ

Güvenlik Güçlerimiz tarafından yakalanan PKK’ lı diyor ki:

Ben bir Ermeni’yim. benim gibi dağlarda/kamplarda Yüzlerce Ermeni var…”

Siz zannediyor musunuz PKK, Kürtler için dağlarda kalıyor.

Asla…

Asala, daha önce PKK Terör Örgütünün değiştirilmiş şeklidir. Yani PKK, Ermeni Komitacılarının bir devamıdır.

Ermeni Meselesi”, Vatan Bölme Faaliyeti bizim için bir beladır.

  • Niçin beladır?

Çünkü Rus ve İngiltere gibi ülkeler, Ermeni’ye destek vermesi sonucu Osmanlıyı yıkmışlardır.

Aslında Ermeniler, Selçuklu ve Osmanlıların himayesinde uzun süre yaşadılar. Bu sebeple Ermeniler Osmanlı toplumunda tarih boyunca uyum içinde kalmış, millet-i sadıka olarak anılmışlardır.

Azerbaycan topraklarının Ermenistan yarıya yakın bölümünü (kırk yıl) işgal altında tutmuş, fakat Türkiye’nin kırk günlük yardımıyla işgal altında tutulan Azerbaycan toprakları Ermenistan’ın elinden alınmıştır.

Yine de Ermeniler, hiçbir zaman ihanetinden vaz geçmediler.

Çünkü Kudüs’ü yıkmak ve Müslümanları katletmek üzere yola çıkan Haçlı ordularına Anadolu’da Ermeniler rehberlik etmiştir.

Lozan’da “azınlık” statüsünde bırakılmış olan Ermeniler, hukuken elde edecekleri hiçbir şey olmadığı halde, anlaşmayı hiçe sayarak, Doğu Anadolu toprakları üzerinde bir devlet kurma pervasızlığına kalkıştılar.

Fransa, İngiltere ve Rusya başta olmak üzere Beynelmilel Güçler, Ermenileri Osmanlı Devletinin yıkılmasında ve Türkiye’nin parçalanmasında paravan olarak kullandılar.

Bir Ermeni Evanjelist Hıristiyan olan ABD’li milyarder iş adamı Siyonist George Soros, Türkiye’yi hedef tahtasına oturtmuş, Gezi Olaylarıyla İstanbul başta olmak üzere Memleketin altını üstüne getirmiştir.

Arkasından ABD ve İngiltere ajanı olan İran’lı bir Yahudi ananın çocuğu FETÖ’ YE 15 Temmuz darbesi yaptırılmıştır. Bu bir sömürge, mezhepçi, ırkçı hareketiydi.

Hareketin başında samimiyet, ortasında ticaret, sonunda ihanet vardır.

Sonuç itibariyle FETÖ hareketi Ermeni hareketinin bir benzeridir.

İslam Dini, Hıristiyanlıkta olduğu gibi sadece Acı, hastalık, sıkıntıları dindirmek için gelmiş olan bir din değildir. İslam, hayat dinidir.

Türkiye siyasi tarihi birlik ve beraberlik üzerine kurulmuştur.

Çatışma, karalama, koltuk ve mevkii sahibi olma üzerine kurulmamıştır.

Bu cümle, “genel geçer” bir kuraldır.

Çünkü her fıtratta bir “akıl” olduğu kadar bir “nefs” vardır.

Her fıtratta bir “Hırs” kötülük vardır. Kötülük içimizde ki “şeytanın” ta kedisidir.

Din, bu duyguları frenlemek için gönderilmiştir.

Eğer bir milleti (Dini) yıkmak isterseniz; önce içinden kullanılmaya müsait uşakları (ajan) bulun.

Rum’ların, Ermeni’lerin, Kürt’lerin ve İngiliz’lerin üzerinde Rothshild ailesinin baskın bir gücü vardır.

Aynı aile üzerindeki bu gücü kaldırınca Amerika bir “Hiçtir!

Ermeni asıllı Gladiston’un Türkler hakkında ki kaanatı şudur:

Türkleri, ya Anadolu toraklarında imha etmeli, ya da gedikleri Asya bozkırlarına sürmelidir. Sözü hala unutulmuş değildir.

Bizi ilgilendiren boyutuyla, Devletimize karşı girişilen her isyan, her terör ve her tecavüz olayının altından “Ermeni Meselesi” nin sahipleri çıkıyor olduğunu görürsünüz.

Bir ara iş o dereceye gelmişti ki, Padişahın arabasına bomba koyacak kadar ileri gitmişlerdi.

Meşrutiyet Döneminde Ermeni Komitacıları, Doğu Anadolu Bölgemizde Müslüman Halka kan kusturmuşlardır. Yani Tanzimat’tan bu yana başımıza açılan belaların sebebi Ermeniler olmuştur.

Buna rağmen Ermeniler, yapmış oldukları zulümleri ters yüz etmişler, Doğu Anadolu’da, hiçbir ayrım gözetmeksizin camilere doldurup yaktıkları insanların yanık kokularını hala duyarsınız!

İttihat Terakki Hükümeti tarafından “Tehcir Kanunu” doğrultusunda Ermeniler, İmparatorluğun uygun bölgelerine yerleştirilmiş, fakat oralarda yerlerinde doğru durmamış, ülkeyi karıştırmaya devam etmişlerdir.

Orta Doğuda meydana gelen, oradaki insanların kanı ve gözyaşı üzerinden yürütülen savaşların üçayağı vardır:

  • Mezhep savaşlarını kalıcı hale getirmek,
  • Orta Doğunun haritasını yeniden çizmek,
  • PKK ve PYD aracılığıyla İsrail ve Ermenistan’a koridor açmak.

Devletin “Adaleti”  temin ve tesis için olduğu, Adalete olan “güven” duygusunu diri tutmak gerektiği unutmamalıdır.

Kuvvetli olmak için, birlik, birlik için kardeş, kardeş olmak içinde sevgi, sevgiyi tesis etmek için de paylaşımcı olmalıyız.

Unutulmasın ki dün, Ermeni’ye yardım ve yataklık yapanlar hem canlarından oldular ve hem de koca bir İmparatorluğun yıkılmasına seyirci kaldılar. Ayrıca faturayı da bu millete ödettiler.

Oysa gerçek hiç de onların söylediği gibi değildir.

Beri taraftan Ermeniler Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Rusya’nın tahriki sonunda, isyanlar başlattılar.

Bu isyanlar sırasında Ermeni çeteler sayısız Müslüman köyleri bastı, çocuk ihtiyar kadın demeden topluca insanları katletti.

Rus destekli Ermeni çetelerinin katlettiği Müslüman sayısı 120 bini bulmuştur.

Talat Paşa da vakit geçirmeden Erzurum ve Van bölgesindeki Ermenilerin güneye tehciri emrini verdi.
Bu nedenle, isyancıları dağıtmak için Enver Paşa Ermenileri ve ailelerini Rus topraklarına geri sürdü. Kalanları da Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıttı.

1915’de Ermenilerin yaşadığı trajedi bir soykırım mıdır?

Hayır…

Eğer sırf Ermeni olduğu için insanlar öldürülmüş olsaydı, evet onun adı soykırım olurdu.

Şu an İsrail’in Filistin’de yaşattığı tam bir soykırımdır. Soykırım nasıl olur, katil İsrail’e baksınlar…

İsrail’in yaptığı soykırım Filistin toprakları üzerindeyken, Osmanlının yaptığı kendi topraklarında Ermenilerin çıkardığı isyanları bastırmakla alakalıdır. Yoksa bir soykırım değildir.

Savaş şartlarında güneye tehcir esnasında Ermenilerden binlercesi salgın hastalıklar ve çetelerin baskınları gibi ve kimi sebeplerden dolayı öldükleri tarihi bir gerçektir.

Mahmut AKYOL     

 

DİNİN VİCDAN YÜZÜ, DİNİN AFYON YÜZÜ

logo5

DİNİN VİCDAN YÜZÜ, DİNİN AFYON YÜZÜ

Davran milletim!

Kalk ölüm uykusundan!

Ölüme giderken onurlu ol!

Onurlu olmak, Kur’an’ı ve Sünneti yaşamakla olur!

İnsan için kullanılan kavramların başında “İbadet”, (iş ve değer üretmek) gelir. Fakat günümüzde bu kavramın içi boşaltılmıştır.

İbadet denlince, İslam’ın şartları anlaşılır. Onlarda beştir. “Salâtı ikame etmek” önde gelir. Sonuncusu da  “Cihattır”.

Bazı kereler Salât, Zekâtla birlikte kullanılır. Zekât vermek, insanlığı ekonomik bakımdan ayağa kaldırmaktır.

Fakat bu kırkta bir değil, ihtiyaçtan fazlasını vermekle olur. Demek ki Kur’an’ın özü; yardımlaşmak, dayanışmak, paylaşmaktır. Sosyal adalet ancak bu şekilde sağlanır.

Sosyal dengenin bozulması Müslümanların “Namaz” kılmadıklarından değil, insan ilişkilerinde “adaleti” terk etmiş olmalarından dolayıdır.

İnsanlar arasında “İslam Dini” yayılmaya başladığı andan itibaren; İran’ın Mecusiliği, Anadolu Şamanizm’i, Hint Brahmanizm’i, Arap Cahiliye kültürü, Bizans Hıristiyan ve Yahudi din anlayışı birlikte yayılmaya başlamıştır.

Şu anda bile Anadolu topraklarında “Şaman kültürü” derinden akar.

Eğer insanlar birbirlerini kırıp dökmez ve asabiyet göstermez ise Allah; insanların kalplerini birbirine döndürür.

Eğer bir milleti yıkmak isterseniz, onu içten yıkarsınız. Bu yıkım karşısından güçlü kardeşlik bağlarıyla geçilir.

Yahudiler inançları gereği, vaat edilmiş topraklara dönüp Büyük İsrail’i kurarak dünyaya egemen olmak istiyorlar. Amaçları uğrunda hiçbir sınır tanımadan dünyanın gözü önünde zulüm ve soykırım yapmaktadırlar.

Kapitalist anlayış, adalet anlayışına terstir. Çünkü Kapitalist anlayış, vurguna, soyguna ve haksız kazanca dayanır. İsrail’in Filistin de, Gazze de yaptığı soykırımlar bu Kapitalist anlayışa dayanır.

İsrail’in, (Siyonistler) bu Kapitalist anlayışı insana, yaşama hakkı vermez.

İnsanın siyasi öfkesi ne kadar büyük olursa olsun, Siyonistlerin kayığına Müslümanların binmeleri suçtur!

Şimdi, İslam ülkelerinde abdestli tağutları, tespihli monşerler devri başlamıştır.

İngilizlerin ve ABD’nin maşaları olan ve Türkiye’yi yıllarca uğraştıran ve uğraştırmaya devam eden terör şebekeleri “ASALA, FETÖ, DAİŞ, PKK, YPG, PYD” dir.

Herkesin aklını başına toplaması, küçük hesaplar peşinde koşmaması gerekir.

Orta Doğuyu sıcak günler bekliyor.

Alevi- Sünni” mezhep savaşının fitili ateşlendi. Üçüncü dünya savaşı, bu topraklarda  çıkartılmak isteniyor. Orta Doğuda olacak olanların kimin işine yaradığı ortada. ABD ve Rusya… Biri İsrail’in yanında, diğeri Ermenistan’ı koruyor.

İsrail, Dünyanın gözü önünde Filistinlileri öldürmeye devam ediyor.

Enteresan olan, DAİŞ’in İsrail’e karşı hiçbir hamlesi görülmüyor. Çünkü kurucusu ABD’ dir.

Görüldüğü gibi PKK ve PYD Kürtler için değil, İsrail ve Ermenistan için vardırlar. Yakalanan teröristin anlattıklarını böyle okumak gerekir.

Bu sebeple Müslümanlar İsrail’e karşı isyan edemiyor, devrim yapamıyor, ayağa kalkamıyor…

İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırım ve zulüm hakkında Kur’an’ı Kerimde Yahudiler için pek çok ayetler nazil olmuştur. Bunlardan Cuma Suresini ele alalım…

Cuma Suresi 5. Ayet

Tevrat’ın hükümlerini uygulamakla yükümlü tutulan, fakat bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerin hâli, ciltlerle kitap taşıyan eşeğe benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun hâli ne kötüdür! Allah zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.”

Cuma Suresi 6. Ayet

De ki: “Ey Yahudiler! İnsanlar içinde yalnızca kendinizin Allah’ın dostları olduğunu sanıyorsanız ve bu iddianızda samimi iseniz, haydi ölümü arzu edin de görelim!”

Cuma Suresi 7. Ayet

Oysa onlar işledikleri günahlar yüzünden ölümü asla istemezler. Allah ise, o zalimleri çok iyi bilmektedir.

Begoviç’in dediği gibi; devrimler “acılar ve ıstıraplar içinde doğar”, rahat ve konfor içinde ölür.

Şeraiti’nin dediği gibi; “dine karşı din” hegemonyası oluşmuştur. Bugün de yaşanan budur. Müslümanlar kariyer ve konfor içinde yüzdükçe, iki yakası bir araya gelmez!

Görüyoruz ki Statüko sahibi zengin dindarlar, yoksul dindarlardan kaçıyor!

Dinin iki yüzü vardır:

  1. Dinin “Vicdan” yüzü…

Hz. İbrahim gibi zamanın putlarını kırmaktan, Hz. Musa gibi büyücüleri deşifre etmekten, Hz. İsa gibi tapınak dinine isyan etmekten, Hz. Muhammed gibi Kâbe çetelerine başkaldırmaktan geçiyor. Mekke’de ki gibi yeniden kölelere özgürlük (Fekku Ragabe) çığlığını yükseltmekten geçiyor…

Fatiha Suresinin bir ayeti şöyle der; “Allah’ım bizi, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet…

Bu ayet şöyle de okunur.

Allah’ım bizi, kendilerine doğruluk, iyilik, güzellik, şehitlik verdiklerinin yoluna ilet…

  1. Dinin “afyon” yüzü

Burada başta insanı avutmaya yeltenen, Mucize, keramet, uçtu kaçtı anlatılarıyla örülü bir din anlayışı vardır.

Ortalık mehdi, Mesih, deccal rivayetlerinden geçilmiyor. Müslümanlar istihare, rabıta ve rüyalarla yatıp/kalkıyor!

Uydurma rivayetlerle örülü hurafeci bir din anlayışı her yanı sarmış durumda…

Müslümanların kendileriyle uğraşmaktansa, zalimlere kaşı birleşmeleri gerekir.

Dinin vicdan yüzü insana sorumluluk yüklerken, afyon yüzü sadece uyutur.

Kimse “Eski İslam Kültürünü” sorgulamıyor.

  • Laiklik-din, asker-sivil, sağcı-solcu, zengin-fakir, alevi-Sünni” çelişkileri, nasıl ortadan kaldırılır diye, kimse kafa yormuyor.
  • İktidara yakın insanlar istiyorlar ki, benden başka kimse zengin olmasın,
  • İstiyorlar ki, insanlar hep benden istesin,
  • İstiyorlar ki, sırça köşklerinde hep ben yaşayım,
  • İstiyorlar ki, kimse benimle eşit hale gelmesin…

Allah, dünya zenginliğini kulları üzerinde görmek isteseydi, bunu en çok hak edecek olan, “Âlemlere rahmet” olan Hz. Peygamber olurdu.

Neden Hz. Ömer, Hz. Ali tek kuruş miras bırakmadan bu dünyadan göçüp gittiler.

Hz. Peygamber Abdurrahman bin Avf’ın ticaret kervanını üç kez dağıttı?

Neden Hz. Peygamber Fatma’nın kolunda altınlar görünce koluna vurup, “Ateş bunlar at” dedi.

Hiç düşündünüz mü?

Adam milyonluk cipe biniyor, parmağına  gümüş yüzük takıyor. Bu ne diye sorduğunuzda, “Erkeklere altın yüzük takmak haram” diye bir cevap alırsınız.

Bir din ancak bu kadar mı ters yüz edilir.

Tahrif Kuran’da değil, Mehcur vaziyette Kur’an orada duruyor…

Değişen sadece kafa yapısı ve bakış açısıdır.

Değilse, İslam âlemi bu halde olur muydu?

İslam’ın ve dünyanın düzelmesinin yolu, yine buradan geçiyor. Yani Mehcur Kur’an’ı anlamaktan, İslam’a olan bakış açısını değiştirmekten, zihniyeti yenilemekten geçiyor.

Mahmut AKYOL

MÜLKÜN VE DİNİN SAHİBİ ALLAH’TIR

logo5

MÜLKÜN VE DİNİN SAHİBİ ALLAH’TIR

Zâriyât Suresi 56. Ayet

Ben cinleri ve insanları, beni tanıyıp, bana kulluk etsinler diye yarattım.

Zâriyât Suresi 57. Ayet

Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istiyor değilim.

Zâriyât Suresi 58. Ayet

Şüphesiz rızkı veren, sarsılmaz gücün sahibi olan yalnızca Allah’tır.

Demek ki cinleri ve insanları yaratan Allah’tır. Mülkün ve Dinin sahibi o’dur.

Melik Şah öldükten sonra, Büyük Selçuklu Devleti bakiyesi üzerine, Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu. Osmanlının külleri üzerinden de Türkiye Cumhuriyeti doğdu.

Anadolu Selçuklu Devleti Siyasi, ekonomik, askeri ve dini bakımdan güçsüzdü.

Devlet dini bakımından çözümü; Cüneydi Bağdadi, Ahmet Yesevi, Ak Şemsettin, Hacı Bektaşi Veli, Mevlana, Şemsi Tebrizi, Yunus Emre, Şeyh Edebali, Bişri Hafi ve Niyazi Mısri gibi “Erenlerde” aradı.

Erenler önceleri, dinin dinamik yüzü olan Cihadı ve ahlak ilkelerini kabul ettiler. Erenler, kendi içinde yaptıkları Cihadı, kendi dışında yapacağı cihattan üstün gördüler. Erenler, Allah aşkına ulaşmayı, tarikatlarda derinleşmede buldular.

Anadolu İslam’ı Şamanizm’i, Bizans ve İran’ın etkisinde kalarak elde etti. Lakin bu görüş, insanları pasifleştirdi ve korkuya esir etti. Yine bu görüş, Adalet anlayışından uzaklaşarak insanları zulme düşürdü. Şeyh, derviş, veli vs unvanlı şahsiyetler, aynı zamanda siyasetin içinde yer aldı.

Anadolu İslam’ı Arap, İran, Hind, Yunan, Şaman “Pagan” kültürlerinin etkisinde kaldı. Bu kültür aynı zamanda, Mürcie itikat anlayışını doğdurdu.

Yani Mürcie Haricilerin aşırı fikirlerine tepki olarak doğmuş itikadî bir mezheptir. Büyük günah işleyen kişinin durumunu ahirete Allah’ın takdirine bırakmalarıyla bilinir.

Yani, Doğudan Moğol, Batıdan Haçlı orduları tarafından sıkıştırılan Padişah, müşkülünü ulemaya, o da şeyhine danıştı. Böylece tipik bir Ortodoks İslam ortaya çıktı.

Bugün İslam’ın içinde İran Zerdüştlüğü, Anadolu sır dinleri, Şamanizm, Ortodoks Hıristiyanlığı gibi pek çok gayri İslami inanç ve felsefenin olduğunu söyleyebiliriz.

Din” hayattır!

Dur, dinle, düşün ve karar ver; durmadan “Lehül Mülk, La İlahe İllallah” de!

İşte “din” budur.

Acaba yeryüzünde Kuran’ı mealen baştan sona okuyan kaç kişi var…

Sureleri birbirleriyle mukayese eden, ayetler arasında bağlar kuran, nüzul sebepleri üzerinde kafa yoran kaç kişi var…

Bu Kur’an bana ne diyor diyen kaç kişi var…

Aslında Din denilince akla; (“doğruluk, dürüstlük, adalet, ahlak, yalan söylememek, öldürmemek, çalmamak, iftira atmamak, zina etmemek, kul hakkı yememek, alın teriyle geçinmek”) gelmelidir.

Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardan biride ibadettir. Yani Nusuktur.  Yani iş ve değer üretmektir. Diğer yandan Salât yardımlaşmak, dayanışmak ve destekleşmektir.

Türkler, eski inanç ve alışkanlıklarını (Şaman Geleneklerini) takip ettiler. Her türlü inanca mensup olanlara kucak açtılar. Türkler Namazsız, niyaz sız, fakat kerameti kendinden menkul (!) şeyh, derviş, abdal ve babalar etraflarında toplanarak birlik sağladılar. Türkler İslam’ı Araplardan değil, İran’dan öğrendiler. Mehdi inancını Bizans’tan aldılar.

Kur’an’ı anlamak için onun gayesini, dilini ve üslubunu bilmek lazımdır.

Göklerin ve yerin idaresi Allah’a aittir. Allah’a kul olan bir insan; hayvana ve tabiata asla zarar vermez!

Allah’a ibadet etmek için, iş ve değer üretmek için, Salâtı ikame etmek ve insanlığı ayağa kaldırmak için, o kimselere “Cennet” vardır!

Hicret sırasında Ebubekir’in önünde gitmekte olan Hz. Peygamber’in kim olduğunu soran Arap Müşriklerine:

Bu benim rehberimdir” şeklinde cevap vermişti.

Yine Putperestler İbrahim’e:

Bu Putları sen mi kırdın?” sorusuna karşılık:

Yanında balta olan İbrahim Hayır, onu şu büyük put kırmış olabilir.” diye cevap vermiştir.

Eğer gerçeği çıplak biçimde söylemiş olsalardı, eminim ki hiçbir şeye tereddüt duymadan onları öldürürlerdi.

İşte bundan dolayı Kur’an, insanları ikna ve irşat etmek için, en etkili yolları kullanmıştır.

Konuyla ilgili şu söylenir. Hz. Peygamber son konuşmasında (veda hutbesinde) şöyle demiştir.

Ey İnsanlar! Sözlerimi iyi dinleyin… Bu söylediklerimi burada bulunanlar bulunmayanlara iletsin. Belki onlar daha iyi anlarlar.” Demişti.

Ne zaman ki Müslüman Kuran, hüküm, ahkâm, hâkimiyet, devlet, adalet, kardeşlik, sadakat, ganimet, kabile vs. dediğinde, aynı anlayış birliği içinde olursa, o zaman üzerinde inanç ve fikir birliği ettikleri Kur’an ayetlerini mızraklarının ucuna takarak karşı karşıya gelmezler.

Ne zaman ki İslam Dini yayılmaya başladı, o zamandan itibaren İran’ın Mecusileri, Anadolu Şamanizm’i, Hint Brahmanizm’i, Arap Cahiliye kültürü, Bizans Hıristiyan ve Yahudi din anlayışı İslam’a karışmaya başladı.

Şu an Anadolu topraklarında derinden akan; Şamanist kültürdür.

Kuran, “eşitlik” kavramını yaratılışta, rızık ve rızık kaynaklarının kullanılmasında kullandı.

Kişinin kendisini veya bir başkasını, Allah’a ait olanlara ortak görmesine “şirk” denir.

Şirk, Tevhidin zıddı bir kavramdır. Günümüzde en büyük şirk Kapitalizm’ dir. Allah, zengin ile yoksul arasındaki uçurumun oluşmasını istemez.

Eşitlik Kuran’da; Adalet, Vasat, Sevâ vs kavramlarıyla anlatılır. Dünyanın çeşitli halleri sebebiyle farklılaşmalar olur. Lakin Dil, din, ırk, renk, mülkiyet, cinsiyet, kavmiyet ve milliyet temelinde yaşanan farklılaşmalar eşitsizlik değildir.

Ayrıca Kur’an söz konusu eşitliği sağlamanın türlü yollarını göstermiştir; Hacc, tavaf, ihram, namaz, secde, saf bağlama vs. Hep bu eşitliği gösteren Ritüellerdir.

Kim bir sözü ve bir fikri içten söyler ve savunur, pratiğe aktarır, ikiyüzlü davranmazsa; Allah onun etrafında bir sevgi halesi oluşturur. Diğer insanları bu saf imanın etrafına toplar.” Bu İlahi bir kanundur. Ben bunu bilir, bunu söylerim…

Hz. Peygamberden bu yana, daha doğrusu Âdemden beri Müslümanlar için Daüsselam, bir hedeftir. Değilse din; sinede bir yük olur.

Daüsselam:

Sorumluluktur, vermektir, paylaşmaktır, sevmektir, adaletle hükmetmektir, düşeni kaldırmaktır, zor olanı yapmak, zayıfın yanında olmaktır, öksüzü doyurmak ve korumak ve yalan söylememektir. Ölçerken, tartarken dürüst olmak, kul hakkı yememek, aldatmamak, yanıltmamaktır. Vs.

Değilse milletlerin hedefsiz, idealsiz, iradesiz yeryüzünde yaşamaları imkansızdır…

Mahmut AKYOL

 

HERKES KENDİ KADERİNİ YAŞAR

logo5

HERKES KENDİ KADERİNİ YAŞAR

       Sevgi ve Merhameti Sonsuz Allah’ın adıyla

  • Sizi Biz yarattık, sonra size biçim verdik. Sonrada meleklere “Âdem’i selamlayın” dedik. İblisin dışındakiler selamladılar, ancak iblis selamlamadı. A’raf Suresi 11
  • Allah buyurdu: Ben sana emretmişken neden selamlamıyorsun? İblis: “Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan” dedi. A’raf Suresi 12
  • Allah: ”Öyle mi? Yıkıl karşımdan. Burada büyüklük taslamak senin haddine değildir. Aşağılık küstah, defol!” dedi. A’raf Suresi 13
  • İblis ,” Bana kıyamete kadar mühlet ver” dedi. A’raf Suresi 14
  • Allah, “Peki mühlet verilenlerdensin” buyurdu. A’raf Suresi 15

İnsanoğlunun bütün sorumlulukları başından beri Allah’ın varlığı ve birliği gelir.

Genellikle insanoğlu uykudadır, lakin ölünce uyanır! Yine insanoğlu gaflet ve cehalet içindedir.

Hasta olma veya ameliyat olma gibi hallerde deprem, heyelan, yangın, tusinami vb. afetlerde akıllanır gibi olur fakat aciz kalıca gaflet içinde hayat süreriz.

Her birimiz her gün, an be an, o kaçınılmaz sona doğru yaklaşıyoruz. Keşke o son anda pişmanlık duymazak…

Defin sırasında bütün o gereksiz talkın verme, yemek verme, mevlit okutma, hatim yollama gibi uygulamalar yerine basit, kısa ve uyarıcı telkinlerde bulunabilsek…

Hayatta dün, bugün ve yarın vardır. Kur’an bu kavramlardan ‘yarına’ öncelik verir.

Nedir onlar?

Ölüm, Afet, Kıyamet…

Kur’an bu üç geleceği haber vermek suretiyle insanları uyarır ve insanların dünyadaki hayatını dengede tutmak ister.

Kur’an’ı Kerim dilinde Peygamberin geliş amacı ‘inzardır’. Yani Kur’an da ‘intizar’ yoktur. Yani bir kurtarıcıyı beklemek yoktur. Bu bağlamda İslam’da ‘mehdiyi’ beklemek yoktur. Bu Kur’an’ın yapısı ve ruhuyla bağdaşmaz.

Bu sebepledir ki Kur’an, insanlığın gelecekte sıkıntıya düşmemesi için bu güne önem verir. Gelecek için, bu günden hazırlıklı olmak gerekir.

Bu günün değerini bilmek için geçmişle bağlantı kurar. Geçmişte olmuş olan olayları örnek verir. Bunların en tipik örnekleri de Peygamber kıssalarıdır. Onlardan ibretler almamızı ve dersler çıkarmamızı ister.

Olaylar önceden yazılmış değildir. Sadece yaşanılanlar yazılır. Kader, evrenin yasalarıdır. Buna toplumsal Sünnetullah denir. İnsanın başına ne gelirse, o yapılır ve yaşanır. Başka bir ifadeyle söylersek, yaşadığımız yazılır.

Herkes kendi kaderini yaşar. Yani gün doğar, kaderindir… Gün batar, kaderindir… Dünya döner kaderindir… Doğa uyanır, doğa uyur, kaderindir… İnsan doğar, yaşar ve ölür, kaderindir…

Aslında insan başıboş bırakılmış değildir. Yani insan yaptıklarından hesaba çekilecektir…

Aşağıdaki duayı dilimizden eksik etmeyelim.

  • Allah’ım gücümüzü artır!
  • şmanlarımıza karşı bizi zayıf eyleme!
  • Allah’ım bizi kibir, haset, gıybet ve inada bulaştırma!
  • Bizi kendimize bırakma!
  • Bizi mahrumiyet içinde koyma!
  • Bizi yetimin, yoksulun ve ezilenin yanından ayırma!
  • Âmin… Âmin… Âmin…

Hayatın, ölümün gerçek sahibi, idare edeni, kudret sahibi sonsuz Allah’tır! Yine de mahiyetini Allah’tan başka kimse bilmez.

O son gün geldiğinde “kıyamet” kopacak, insan “hesaba” çekilecektir.

O halde; Allah bizi ”iyi, güzel, doğru” yaşamaktan ayırmasın…

Kur’an’ı Kerimi anladığını söyleyenlerin içinde bizi, Kur’an’dan bihaber kılmasın.

  • Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber…
  • Hiç, güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
  • Öleceğiz; müjdeler olsun, müjdeler olsun!
  • Ölümü de öldüren Rabb’e secdeler olsun!
  • O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner,
  • Azrail’e “Hoş geldin” diyebilmekte hüner ister“(Necip Fazıl Kısakürek)

Mesela insan öleceğini bilir fakat görmezden gelir. Çünkü dünya hayatı insana cazip gelir. Gün gelir ölüm kapıyı çaldığı zaman O “ses” dünyamızda yankılanır.

Halk beni anlamıyor’ diye halka kızma! Hele halka hakaret etme! Bu patolojik durumdan, çıkmak zordur.

Bu zorluğu Hz. Peygamber yaşadı. O Medine’ye geldiği zaman ilk şu konuşmayı yaptı:

İman etmedikçe cennete giremezsiniz.

Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.

Birbirinizi sevmek için de aranızda selamı yayınız.

Birbirinize haset etmeyiniz.

Birbirinize hasım olmayınız.

Birbirinizin arkasından çekiştirmeyiniz.

Ey Allah’ın kulları!

Kardeş olunuz!”

Demek ki sevgi selamı yaymakla kazanır. Selamı yaymak, önüne gelene selam vermek değildir. Selamı kalpten kalbe köprü kurmaktır.

Köprü kurulmazsa, insanlar birbirini unutur. Unutunca da insanlarda bencillik başlar.

Hz. Peygamber Medine’de 18 kabileyi bir araya getirerek, onları kendi dinlerinde ve kabile ve geleneklerinde serbest bırakmıştır. Medine’yi, barış ve adalet yurdu yapmıştır…

Medine sözleşmesinde en çok kullanılan adalet ve sulh kavramıdır.

Mahmut AKYOL