ÖLÜMÜ GÖZE ALANLAR VE GEÇMİŞİN HAFIZASI…

logo5

ÖLÜMÜ GÖZE ALANLAR VE GEÇMİŞİN HAFIZASI…

Gençliğimi kaybedeli yıllar oldu. Çevrem birer ikişer boşalıyor. O yılları meğer ne kadar da duygusal ve müsrif tüketmişim. Alacaklı olanlardan Rabbime sığınırım!

Geçte olsa bugün için söz verdim. Ülkeme, İslam coğrafyasına, doğaya, iyilik, güzellik ve doğruluk adına bir şeyler hala yapabilirim. Yapmakta geç kalmış sayılmam. Çünkü şehitlerimin ve ölmüş olanlarımın bıraktığı mirası yemek bana “AR” geliyor.

***

Gelin birbirimize iyilik edelim, adalet ve merhametli davranalım, kimseyi ezmeyelim, kimseyi sömürmeyelim, yoksulu gözetelim, zayıfın elinden tutalım… Bu duyguları zinhar kaybetmeyelim.

Bu duygular imanımızın görüntüleridir. Dahası bunlar kul hakkıdır… Bunlar, kulların birbirlerine karşı yaptıkları fiili dualardır…

Çünkü Allah, önce bu davranışlarımıza bakacaktır!

İnsan hırsı sebebiyle tabiatı bozdu ve değiştirdi. Bu büyük bir ‘Kamu’ hakkıdır. Allah, cümlemizi korusun!

***

Gün gelir de bu âlemden gidersem; dost bildiklerine hiç sırtını dönmedi, hep sevdi, zulme karşı ve mazlumun yanında hep durdu deyin…

Vatan diye bir derdi vardı diye söyleyin!…

Niceleri geldi, neler istediler,

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.’

***

Yeryüzünün en tehlikeli silahı, ‘ölümü göze alan insandır.’

Bu Millet, Abdülhamid’den beri bedel ödüyor!

En şiddetli bedeli de, 15 Temmuz FETÖ darbesinde ödendi. Çünkü Abdülhamid zamanında Osmanlı yıkıldı ve parçalandı. 15 Temmuz FETÖ darbesinde Türkiye tarihten silinmek istendi!

Her zaman olduğu gibi bu aziz millet çıplak ve kavruk elleriyle yeniden bu zincirleri parçaladı. Bu prangaları boynumuza ‘NATO’ marifetiyle ‘ABD’ tarafından geçirilmek istendi… Yani bu iş Evanjelist Hristiyan ve Siyonist Yahudiler eliyle yapıldı.

FETÖ, bu güçler eliyle dünyaya servis edildi. Tıpkı PKK, PYD, DAİŞ gibi…

Araf suresi 51. ayetinde mealen şöyle denildi:

O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardır. Ayetlerimizi inkâr ettikleri ve bugüne kavuşacaklarını unuttukları gibi, biz de bugün onları unuturuz!’

Ezcümle unutulmasın ki:

Siyaseti, Cemaatları ve tarikatları ‘KİBİR, HIRS ve HASET’ besler.

***

Müslümanlar için çarpıcı bir misal:

Sahabiden Sümeyye ve kocası Yasir İslam’ın ilk şehitleridir. Bunlar hem köle ve hem de ihtiyardılar. Müşrikler bunlara akıl almaz işkenceler yaptılar. Onların bu halini gören Hz. Peygamber; ‘Sabredin, ey Yasir ailesi! Size vadeliden yer, Cennet’tir.’ Dedi.

Oğulları Ammar, Bedir Savaşında Ebu Cehil’i öldürüldüğü zaman, Peygamberimiz ‘Allah’u Teâlâ annenin katilini öldürdü.’ dedi.

Bu üç sahabe görünüşte zayıf kimselerdi…

Lakin yanlarında Allah’ın gücü vardı, bunu azgın Müşrikler göremiyordu. Müşrikler, Allah’ın bu Müminlere cenneti canları karşılığında verdiğinden haberleri yoktu… Müslümanların gücü buradan gelir!

O halde:

Gelin, Cenneti kazanma yollarını arayalım,

Gelin, insanlığın iyiliği için çalışalım!

Gelin, Sözün namusunu savunalım,

Gelin, adaletin inşası ve zulmün zail olması için yaşayalım!

Çünkü yaptıklarımız bize ‘ŞAHİT’ olacaktır. Değilse dünya, kimseye kalmaz…

***

Kur’an tembeli ve cehaleti asla sevmez! Bu bakımdan Müslüman bilinç sahibi olmalıdır.

Yani bir Müslüman şirke düşmemek için ‘Tevhidi’ iyi kavramalıdır.

Sevgi ve merhameti sonsuz Allah’ın adıyla

  1. De ki; O Allah bir tektir.
  2. Allah eksiksiz, sameddir. (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir)
  3. Doğurmadı ve doğurulmadı.
  4. O ‘na bir denk de olmadı.

(İhlas Suresi 1-4)

Mesela ‘Melek’ kavramını bu açıdan misal olarak ele alalım.

Melek’ Allah’ın melekeleridir. Melek; İbranca da, Arapça da ve Sami muhayyilesinde farklı farklı anlaşılmakla birlikte, hepsi de Allah’ın Melekeleridir. Mesela ‘Cebrail’ denildiğinde Allah’ın karşı konulmaz gücünden, ‘Mikail’; denildiğinde Allah’ın bereket, bolluk gücünden, ‘Azrail’ denildiğinde Allah’ın sonlandırma gücünden söz etmiş olursunuz…

Yoksa bunlar Allah’ın ortağı şeyler değildir!

***

Bu neme nem bir demokrasi ve özgürlük ki, herkes her şeyi yapıyor, ekonomide akıl almaz yollara sapılıyor, hırsızlık yolsuzluk yapılıyor yine de demokrasi ve özgürlük yok deniliyor.

İnsanlık azdı, sapkınlık arttı. Helal ve haram tanınmaz oldu. Yine de Memleket şeriata geri döndü deniliyor.

Bugün Türkiye’de Menderes, Erbakan ve Özal döneminde olduğu gibi sanayi ve enerji koridorları hamleleri yapılmaktadır.

Adnan Menderes, girdiği her seçimden halkın açık ara desteğiyle çıksa da ‘diktatörlük’ iddiasıyla 27 Mayıs 1960 darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldı.

İngiltere ve ABD arşivlerinde ortaya çıkan belgelerde, 27 Mayıs 1960 darbesinin ardında bu iki siyasi gücün olduğu görülmüştür.

Bugün Türkiye Batıya, ekonomik ve siyasi bağımlı olmaktan kurtulmak için var gücüyle çalışmaktadır.

Buna rağmen Türkiye’nin önü ‘terör ve post modern darbelerle’, bugün ki gibi 27 Mayıs 1960’daki operasyonlarla kesilmek istenmektedir. Yani Abdülhamit Han’dan beri aynı oyun oynanmaktadır!

O dönemde de her yapılan iyi işler engellenmiş, her vatansever ‘hainlikle’, her dürüst yönetici ‘hırsızlıkla’ suçlanmış ve itibarsızlaşmaya çalışılmıştır.

Millet evlatlarının bu oyunları görmek zorundadır.

Bu Millet evlatları bir avuç da olsa, canı gönülden mücadele verirler ise inkârcılara, müşriklere ve münafıklara karşı galip geleceklerdir.

Yeter ki hak ve adalet üzere el birlik göğüs gersin, el birlik acıları paylaşsınlar!

O zaman şanı yüce Allah, vadini yerine getirir, Hakk’ı üstün tutar!

Mahmut AKYOL

MÜŞRİKLERİN MALLARINA KARŞI DUYDUKLARI GÜVEN, KİBİR VE HIRS…

logo5

MÜŞRİKLERİN MALLARINA KARŞI DUYDUKLARI GÜVEN, KİBİR VE HIRS…

Kur’an’ı Kerimde Müşrikler için indirilen ayetleri birde Müslümanlar için okuyalım!

Şöyle bir sonuç karşımıza çıkar… ‘Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!

***

İnsanlar Allah’ın mülkünde sağa sola sınırlar çizdiler. Bu sınırları korumak için ordular kurdular.

Kamu mülkünün hesabını tutan devlet, sürekli şekilde kendisini yeniler. Bunun başında da ‘hukuk ve ordu’ gelir.

Devlet, adaletle yaşar. Daha doğrusu devletin dini adalettir. ‘Adalet mülkün temelidir.’ Bu da devletin, iktidarın ve servetin temeli demek olur.

Eğer bir ülkede mülk adil dağıtılmaz, mülk bir kişi veya bir grup elinde toplanırsa, çok geçmez devletin varlığı tehlikeye düşer.

***

Burada üç konu üzerinde durmak lazım:

  • MÜLK

Mülk, insanın canı ve bedeni dâhil sahip olduğu her şeydir. Bu her şey bütünüyle Allah’ındır.

Yani insan hiçbir şeyin sahibi değilken, her şeyin sahibi Allah’tır denilir.

İtikat’ olarak önce bunun kabul edilmesi gerekir.

Mülk Allah’ındır’ ifadesi, Kelime-i Şehadet’tendir. Bunu anlamak istemeyen dine girmiş olmaz! (Araf Suresi 158)

Allah, insanın sahip olacağı şeyleri şöyle açıklamıştır. ‘İnsan için dünyada emeğinden başka hakkı yoktur’(Necm 39)

İnsanın sahip olduğu şeyler için insana sorarlar:

Acaba ne kadar alın teri döktün? Eğer dökmediysen, kazandıkların senin için haramdır.  Yine İslam’da Kamu üzerinden servet sahibi olmak yasaklanmıştır!

İnsan ahlâkı, doğruluğu, dürüstlüğü helal lokma üzerine bina edilmiştir.

Hz. Peygamber der ki:

Kişinin namazına, niyazına değil; siz o kişinin dinar ve dirhemle olan arkadaşlığına bakın’.

Yani kişinin sahip olduğu şeyleri nasıl ele geçirdiğine, elindeki güç, servet ve iktidarı nasıl kullandığına bakın. Çünkü asıl dindarlık buradadır.

  • ADALET

Kur’an’ı Kerim, adaleti ve hakkı yok sayanlara ‘kâfir’ diyor. ‘O kâfirlere verdiğimiz rızıklardan infak ediniz dendiği zaman şöyle derler. Allah isterse onları doyurur, biz mi doyuracağız onları?’ (Yasin Sûresi 47 Ayeti)

Hz. Peygamber müşriklere ‘infak edin, Kâbe’ye yığılan malları çalmayın, bunlar; sizin hakkınız değil, bunları hakkı olanlara verin’ dedi. Onlar da buna karşı çıktılar ve kâfir oldular.

Hıristiyanlar Hz. İsa’ya biçtikleri rolü kitaba geçirip “Tanrı’nın Oğlu” dediler. Müslümanlarda Hz. Muhammed için, âlemler onun yüzü suyu hürmeti yaratılmıştır dediler.

Hıristiyanların Hz. İsa’ya biçtikleri rolden daha ileri giderek Müslümanlar Hz. Peygamber’e rol biçtiler. Haşa, iki Peygamberi birbiriyle yarıştırdılar…

Bu adaletin ve eşitliğin katli değil midir?

Allah insanı önce eşit olarak var etti. Kadını da erkeği de eşit yarattı. Yaratılışta kimseye bir avantaj ve imtiyaz sağlamadı.

Bu eşitliği bozan insan ‘Nüsukları’ yaparken eşitlendi. Birde ‘ölüm’ insanı eşitler!

Denilebilir ki insanların içinde adalet duygusu vardır.

İnsan yeryüzüne ‘Hakk Din ve adalet’ talebiyle gönderildi.  Bir de yeryüzündeki bozulan eşitlik mücadelesini düzeltmek için gönderildi…

Dünyanın herhangi bir yerinde bir isyan çıkması halinde, orada bir adalete ihtiyaç vardır. Çünkü yapılan isyan, eşitliği bozmak için başlatılmıştır.

  • VELAYET

Velayet, dost ve düşman idrakini belirlemek için kullanılan bir kavramdır.

Mesela şu an dünyanın ezan okunan yerlerine bombalar yağdıran, Müslüman ülkeleri işgal, talan ve yağma eden, kadınlara tecavüzde bulunan, Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da diğer Müslüman ülkelerinde milyonlarca masumu öldürenler, acaba bizim dostumuz mu?

Sahip olduğumuz din bu üç yapıya bir şey demiyorsa, o zaman, biz ölü bir dine inanıyoruz demektir.

Ölü bir dine inanmanın sebeplerinden bazıları:

  • Müslümanlar olarak Kur’an’ı iyi okumuyor ve anlamıyoruz. Bu sebeple Müslümanın zihninde Kur’an silikleşmiştir.
  • Dinin olmazsa olmazı iki kavramından biri olan ‘Ahiret inancını’ hafife alıyoruz.
  • Eğer bizler dinin bu ana kavramlarını terk edersek, Unutmayalım ki Allah da bizleri terk edecektir…
  • Mekke’deki verilen mücadele aslında bir ‘adalet ve eşitlik’ mücadelesidir. Biz Müslümanlara kalan miras ta budur.
  • Adalet ve eşitlik’ mücadelesi veren Müslümanlardan müşrikler hep korkmuştur.

Hz. Peygamber’e Ebu Cehil gelir ve der ki: ‘Senin dinine girdiğimde bana ne var?’ Hz. Peygamber de şöyle cevap verir: ‘Şu yanımda oturan siyah yüzlü Bilal’e ne varsa, sana da o var’. Buna karşılık Ebu Cehil’ de ‘Öyleyse bu din olmaz olsun’ demiş ve oradan çekip gitmiştir.

Görüldüğü gibi Müşriklerin kibirli halleri, Müslüman olmalarına hep engel olmuştur. Müşrik olan kişi ‘ben kölem olan birisiyle aynı yerde oturamam’ demiş, eşitlikten rahatsız olmuş ve Allah’ın kendisini niçin yarattığı fikrini yeterince anlamamıştır.

Müşrikler ellerinde ki mallar karşısında hep güven duymuş, kibir taslamış, hırsları bu çıplak gerçekleri görmesine engel olmuştur.

Müşrikler de hiçbir ayırım gözetmeden ölecek, sonunda Allah herkesi hesaba çekecektir.

Kur’an’ın ilk hayır dediği şey, ‘Müstağni olduğu için, kendini yeterli gördüğü için, kendini mutlaka üstün, yıkılmaz zanneder’ Alak Suresi 6

Bu para ve güç bende, benim dediğim olacak demektir. Eğer bir toplulukta para varsa onun dediği oluyorsa orada tuğyan vardır.

Kur’an’ın ilk anlattığı kıssa, bahçe sahipleri kıssasıdır. O zaman onlara bahçe sahipleri deniyor. Tarım toplumu olduğu için bahçe sahibi olmak zenginliği ve serveti ifade ediyor.

Peki, nasıl oluyor da Kur’an’ın ilk kıssası bahçe sahipleri; Kur’an’ın hayır dediği ilk şey, zenginliği kişiyi tuğyan ettirmesi; İlk karşı çıkılan Kâbe’ye egemen olan tefeci bezirgân çetesi oluyor?

Bunların hepsi tefeci, bezirgân ve servet sahibidir. Bunların hepsi mele-i mütreftir. (Kavminin zenginlikten şımarmış ileri gelenleridir.)

Kur’an’ın ilk Sure ve ayetlerinde Müşriklere karşı bir saldırı vardır.

Sen bunu nasıl görmüyorsun?

Mahmut AKYOL

 

 

ÖLÜM, KIYAMET VE KADER

logo5

ÖLÜM, KIYAMET VE KADER

Yaptığım çalışmalar beni şu sonuca götürdü. Kader gayreti sever. Yani gayret kaderdir. Gayret, Allah’ın takdirine imandır.

Rahmetli Yazıcıoğlu, ‘Bir saniyesine bile hâkim olamadığın bir dünya için bu kadar fırıldak olmaya gerek yok, düz duracağız, düz yaşayacağız…’ Derdi…

Yazıcıoğlu’nun dağlarda ölmesini Allah takdir etti, O da onun kaderi oldu.

Bu sebepledir ki varlıklar içinde sorumluluk taşıyan tek canlı insandır.

Anaç bir tavuğun altına yirmi tane yumurta koyun, bazısından civciv çıkarken, bazısı cılk çıkar. O mevsim Allah’ın takdiri, tavuğun kaderidir.

Geleneksel kader anlayışı, her şeyin önceden belli olduğu kabulüne dayanır. Emevi kader doktrin anlayışı, kendi adaletsizliklerini meşrulaştırmak için ortaya konulmuştur. Hâlbuki Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği Dinde, kader anlayışı böyle değildir.

İslam’da kader, ‘zaman içinde Allah ile birlikte yürürken gerçekleşir. Ne önceden ve ne de sonradan olan bir şey değildir.’

Yani Kader, Allah’ın bilgisi dışında ve O’nun katılmadığı hiç bir şey değildir!

Mesela insan insandan yaratılmıştır. Bizim sorumluluğumuz oldukça olan, oldukça bilinen şeylerle alakalıdır.

Şunu söyleyelim ki, kulun yürümesi, bir şeyi atması, seçmesi, hepsi Allah’tandır. Ancak bu esnada Allah kulunun hayrını ister, şerrini istemez, kuluna hiç eziyet etmez.

Eziyet, kulun kendi tercihi sonucudur. Değilse Allah kulunu ‘sevgi ve merhamet’ üzerine yaratmıştır.

Cahil bırakılmış toplumlar birbirlerine karşı inançlarını kaybedince, ‘yaşam gücünü’ kendilerinin dışında ararlar. Bir kurtarıcı beklemekten başka bir iş yapmazlar. Kurtuluşu mehdi ve şeyhlerin eteğine yapışarak ararlar.

Hâlbuki her şeyi yaratan Allah’tır!

Nehirler boşa akan sular zannedilmesin! Nehirler tıpkı vücuttaki damarlar gibidir. Nehirler denizlere karadan can taşırlar. Kaderin üstünde ki kader, suya biçtiği kaderdir.

Eleştirmek reddetmek demek değildir. Eleştiri insanı diri tutar. Allah’ı görüyormuşçasına yaşamak, her daim onunla birlikte yürümeye çalışmak, hatta kıyamete gidip gelmişçesine davranışlar sergilemek insanın tek amacı olmalıdır.

Eleştirmek zihniyet değişikliğinin ontolojik altyapısı bu ülkede mevcuttur. Kur’an’ın özü ve ruhu olan “adalet, doğruluk ve dürüstlük” herkesçe bilinen değerlerdir. Cenab-ı Hak peygamberleri ilk önce bu öze çağırmıştır. Geride kalan tembellik, kölelik, cehalet ve geri kalmışlık psikolojisi insanın elindedir.

Ayrıca ‘siyaset, servet, şöhret ve şehvet’ insanları yoldan çıkaran sebeplerin başında gelir. Bunları dengede tutup tutmamak yine insanoğlunun kendi elindedir…

Unutulmasın ki şahsi egemenliklerini gayri şahsi egemenliğin yerine inşa edenler, yönlerini cehenneme çevirirler.

İnsanı zulme boğanlar, dokunulmazlığı ve egemenliği kendileri için bir hak görenler, yeryüzünde ve ahirette hesap vermek istemezler.

Kaldı ki Allah, hayatı adaletle yönetir, sevgi ve merhametle ayakta tutar. Onu değiştirmeye hakkımız yoktur. Hırsa da kenze de gerek yoktur.

Nasıl olsa sonunda ölüm vardır. Ve kimse mezara her hangi bir şeyi götüremiyor. Götürse bile bir işe yaramıyor.

Hiç kimse egemenlik noktasında mutlak değildir. Bunun adı demokrasidir.

Müslüman olmadan önce Ebu Zer, ‘Gıffar Kabilesinin’ reisiydi. Mekke’de bir peygamber çıktığını duyan Ebu Zer hemen Mekke’ye geldi, ona sordu, buna sordu, tatmin edici bir cevap bulamadı. Sonunda kendisi aramaya ve gözlemlemeye koyuldu. Daha sonra bir çocuk olan Ali Onu Allah Resulünün yanına götürmek üzere almaya geldi…

İslam’da önce gönülleri fethetmek vardır, toprakları fethetmek kolaydır.

Ebu Zer Müslüman olur olmaz neyi var, neyi yoksa ihtiyacı olanların önüne serdi.

Sümame bazılarının bir haftada yediğini bir öğünde kısa zamanda yiyen birisiydi. Müslüman olduktan sonra bir şey yiyemez oldu. Ben İslâm’a girince doydum. Dedi.

Ne zorunuza gidiyorsa, o sizin cihadınızdır. Onu yapmaktan geri durmayın. Çünkü kurtuluş zoru başarmaktır.

Hayatınızda olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek fasıklıktır.

Allah Resulü, Ebu Cehil’e “Yazıklar olsun sana!” dedi ve ona, “ölümü ve kıyameti” hatırlattı.

Bunun üzerine Ebu Cehil, Allah Resulünün elini silkip bir kenara attı. “Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun. Sen de, Rabbinde bana bir şey yapamazsınız” diyerek adamlarının yanına gitti.

Böyle azmış olanlara karşı Müslümanların elinde olan en kuvvetli silah, “ölümü ve kıyamet” kavramlarıdır.

Kur’an’da Şirkin temsilcisi bu sembol isimler Kıyamete kadar yaşayacaktır. Belki şimdi kıtalar arası dolaşmaktadır.

Sonuç ne olursa olsun ‘adaleti, eşitliği, özgürlüğü’ bozmak isteyenleri sürekli olarak uyarmak Müslümanların görevidir.

Çünkü topluma ve insana “ölüm, afet ve kıyamet” ansızın gelir. O vakit toplumun ve insanın her zaman hazırlıklı olması gerekir. Hazırlıklı olmayan fert ve toplum, kendine yazık etmiş olur.

Ölüm karşısında insanoğlu acizdir. Ağzına gelen bir kelime bir anda donar, ne ileri gider ve ne de geri…

Ölümün gelişi çarpıcı ve sarsıcıdır. Acısı yürekleri sızlatır, gözyaşı olarak dışımıza taşar…

Acaba; hiç gördünüz mü? “Zenginliğim bana yeter” diyenleri…

Acaba; hiç gördünüz mü? Uğruna ölüp durdukları mallarıyla tek bir nefes, tek bir tas su satın alabildiler mi?

Acaba; hiç gördünüz mü? “ah ben ne yapmışım, Rabbime karşı ne kadar da nankörlük etmişim” diyenleri…

Acaba; hiç gördünüz mü? “Şimdi ben ne yapacağım” diye dövünenleri…

O halde gelin; insanın elleri ve ayakları birbirine dolaşmadan önce, yoksulla ve yetimle lokmamızı paylaşalım.

Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi insanlara tepeden bakmayalım.

Dünya mülkü gözümüzü kör etmesin. Çıkar ve menfaatimiz bizlere haksızlık yaptırtmasın. Hırs, aklımızı başımızdan almasın, bizi birbirimize düşman yapmasın!

Bakın; ABD’nin hamisi İngiltere, onun hamisi Siyonizm, onunda elinde para (Altın)…

Para güçtür. Para iktidardır. Ona sahip olan kendini dokunulmaz görüyor. Dokunulmaz olan efendidir, kendisi dışındakini köle görür. Efendiler kölelerin kanından beslenir.

Fakat inanıyorum ki altında, dolarda, Kölelerde, ABD, İngiltere, İsrail vs. de Allah’ındır!

O halde kimse ‘kibre, hasede ve hırsa’ kapılmasın! İşin sonu dönüşü olmayan pişmanlıktır!

Yeter ki; Gücü ve Kudreti ‘bölünmez bir bütün olan’ Cenâb-ı Hakk ‘ol’ desin…

İşte insanoğlu ‘ölüm, kıyamet ve kader’ arasında gider/gelir ve ömrünü sonlandırır…

Mahmut AKYOL

 

DİN, FİTNE ATEŞİ, BEŞİNCİ KOL FAALİYETLERİ VE IRKÇILIK

logo5

DİN, FİTNE ATEŞİ, BEŞİNCİ KOL FAALİYETLERİ VE IRKÇILIK

Gerçek bir Din penceresinden bakarsak; ‘Bir Müslüman imtiyaz kullanmak suretiyle kendi şahsına servet biriktiremez ve yalan söylemez!’

Servet ve yalan insanı itibarsızlaştırır.

Yalancı insan asla iflah olmaz ve kendisine bir şey emanet edilmez!

Sizce bu iki kötülüğün arkasında kim vardır?

İnsanın kendi içinde taşıdığı hırsı ve Allah’a olan güvensizliği’ vardır.

Allah Elçi’si Muhammed (as), Allah’ın kulu ve Resulüdür. Fakat aynı zamanda bir kamu adamıdır. 23 yıl boyunca kamu görevi yürütmüş, asla para biriktirmemiştir. Öldüğünde üzerinde herhangi bir mülk çıkmamıştır. Geriye sadece bir kap ve bir kitap bırakmıştır.

Aslıda Allah Elçi’si Muhammed (as) varlıklı bir insandı. İhtiyacından fazla varlığı yoktu fakat kimseye muhtaç değildi.

İşte Müslümanın örnek alacağı karakter budur.

Şimdi siyasete, kamuya ve diğer alanlara kayanlara bakıyorum da, herkes bir zengin olmak peşinde ve akıl almaz bir yarışın içinde…

Bu çizgiden Müslümanlar ne kadar da uzak kalacaklar

Hz. Ebubekir (as) Müslüman olduğunda zengindi. Lakin Halife olarak öldüğünde hiçbir şeyi kalmamıştı. Hz. Ömer (as) de böyleydi. Her ikisi de önce zengindiler, sonra zenginlikleri kalmadı. Bu örnekler çoğaltılabilir…

İslam’a kendisini adamış olanların hayatları böyledir.

Sakın yanlış anlaşılmasın ben, Müslümanlar yoksul, düşkün, sersefil olsunlar demiyorum. Allah’ın rızkından hak ettikleri kadar yararlansınlar diyorum…

Benim sözüm, Müslüman geçinenlere ve Allah’ın en nefret ettiği yalana bulaşmayanlara

Dinde Kenz (mal biriktirmek) yasaktır. Yine Din İnfak’ı (paylaşmayı) teşvik eder. Fakat şimdilerde Müslümanlar bu hasletlerden kopmuştu.

Eğer dinin öngördüğü bu hayat tarzı yasak ve teşvik Müslümanlarca yaşanır ve Kapitalist anlayıştan vaz geçilirse, İslam Alemi düştüğü yerden kalkar…

***

Kelime-i Tevhit ‘Lehu’l Mülk’ ile başlar, ‘La İlahe İllallah’ ile devam eder ve ‘Muhammed ün Rasulullah’ ile biter.

Bunun için Müslümanlar önce bu terkibi doğru yapmalıdır. Çünkü din böyle şekil aldı…

A’raf suresi 158’de: “Lehu’l Mülk La ilahe illallah Muhammedun Resulallah” denilmiştir.

Ne yazık ki bu kapı Emeviler döneminde kapatıldı. Sadece ‘La ilahe illallah’, Yani ‘Putları reddedeceksin Allah’a inanacaksın’ kısmı kaldı.

Demek ki önce Mülk kayboldu, sonra Allah’ın mülkünü talan edenlere karşı savaş açmak kayboldu. Hâlbuki bütün peygamberler Allah’ın mülkünü talan edenlere karşı savaş açmak için geldiler.

İşte Dinin özü ve özeti bundan ibarettir.

Emeksiz kazanç haram Emeksiz kazanç ateştir

***

Bizim görüşlerimiz bir tekliftir. Mutlak doğru Allah’ın yanındadır!

Allah dinini insanlara peygamberleri vasıtasıyla gönderdi ve insanlar inanmakta özgür bırakıldı. Dileyen inandı, dileyen inkâr etti.

İnsanlar yaptıklarını itiraf ve yaptıklarını inkâr edecekleri bir günde ayağa kalkacaktır.

Hayatın cilvesi budur!

Yeter ki imanın içi boş olmasın

***

İnanmak ve iman etmek hususunda insanlar ve milletler türlü saplantılar ve sapıklıklar içine düşmüşlerdir.

Hayatın tekrarı yoktur! İnsan akan aynı sudan iki kere yıkanmaz! Yani son nefese gelindiğinde geriye dönüş yoktur!

***

İnsanların aç bırakılması, toplumlarda telafisi imkânsız sıkıntılar doğurur. Bunların başında; “ahlaksızlık” gelir.

Müslümanlar hayatlarında bir bozulma veya sıkıntıyla karşı karşıya geldiklerinde, bunu ‘İslam Ahlakı’ eksikliğine bağlarlar ki, bu doğrudur… Çünkü Müslüman zihninin kaynağı ‘vahiy ve sünnettir’.

Batıya göre hayatın inşası ‘Rasyonalizm’ dir.

İşte Batıyla farkımız budur.

Ahlak, ‘şeyin’ evrendeki var oluş biçimdir.

Adalet ve ahlakın’ hayatta sıkı bir münasebeti vardır.

Dinde genel geçer ahlak şudur; Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!

Batı toplumlarının temel yapısı “Felsefe” üzerine kurulmuştur. Batının ahlak anlayışı, Felsefeye dayalı Etiktir.

Etik, hayatta pratiği olmayan Felsefeye (akla)dayalı bir disiplindir. Bu öğreti Hamurabi Kanunularından tutun da, diğer bütün disiplinlere kadar uzanır.

Batı, hayattaki her bozulmayı biz de olduğu gibi ‘ahlak’ kavramıyla izah etmez! Her şeyin altında ‘ekonomi’ ve Felsefeye dayalı Etik yokluğunu arar.

Batı üç şeye tapar:

  • Lat’a (Güç)
  • Menat’a (Para)
  • Uzza’ya (Otorite)

Çünkü Batı hayatı baştan sona şirk ve fitne doludur

Batı bu putlarla sahip olmakla kendisini güçlü görse de asıl güç, mülkün sahibi Allah’tır!

Ah, Müslümanlar bunun farkına bir olabilse

***

Ortadoğu’da haritaların değişmesi, bu ülkelerin demokrasi aşkından olmuyor. Batıya yem olsun diye yapılıyor.

Bakın Lozan Anlaşmasının başından sonuna kadar İngilizlerin parmağı vardır.

İngiliz oyunlarına aldananlar, Osmanlı Devletini bir solukta parçaladılar. Bugünde Cumhuriyet Türkiye’sinin yaralarını derinleştirmeye çalışılıyorlar.

Netice itibariyle Osmanlı Devleti ve Cumhuriyet Türkiye’si hiçbir zaman ‘Fitne Ateşinden’ kurtulmadı…

Osmanlı Hinterlandı (kültür etki alanı) üç kıta, yedi denizden başlar gerçeği karşısında, İttihatçı kafalar, bunu anlamakta zorlandılar, hala da zorluk çekiyorlar.

Siyaset, hedefe varmak için çizilen yoldur.

Politikanın temeli ise, Makyavezimdir. Yani hedefe varmak için her şey mubahtır.

Vahşi Batı, hemcinslerinin kanını dökmekten asla bir ürperti duymaz ve duymamıştır… Kaldı ki erdemli insan ve topum, hemcinslerine karşı zalim ve itici olmaz!

Ey Gazi Meclisinin çocukları, bu çıplak hakikatin karşısında, namus ve şeref andı içen bu özgür çatı altında yapılan ‘Beşinci Kol Faaliyetlerini’ görüyor musun?

Biliyor musunuz bu Gazi Meclisi, İstiklal Harbini nasıl kazandı? Dahası Çanakkale harbinin ruhunu biliyor musun? 15 Temmuz hain darbesi unutuldu mu?

Bilmiş ol ki, Türk Milletinin ortak aklını dokuyan şey, değerleridir.

Nine bilmiş ol ki, Türk Milleti ayrıştırmayı ve parçalanmayı sevmez, ırkçılığı reddeder! Türk Milletinde ırkçılık yoktu. Zira bu millet Müslüman’dır. Irkçı olan bir toplum hırçın olur. Irkçı bir millet aklıyla hareket edemez!

Şimdi biz ne ırkçı olduk ve ne de cemaatçi… Her ikisi de bizi rahatsız eder! Cemaatçilik İslam’ı siyasete alet etmiştir! Okyanusun ötesine kulak kesilen cemaatçi düşünce, düşmanın ‘Beşinci Kol Faaliyetini’ yürütmektedir…

İslam’da ‘birliktelik’ vardır. Ahmet Yesevi erenlerinin yaptıkları hizmetler nasıl unutulur? İstiklal Harbi nasıl kazanıldı zannediyorsunuz?

Birbirimizi dinleyelim, birbirimizi anlayalım…

Şimdi birbirimizi daha kucaklayıcı olmak zamanı…

Bir kırgınlığa/kızgınlığa sebebiyet vermemeli…

Kaldı ki erdemli insanlar itici olamaz!

Allah için sevelim, sevilelim, kardeş olalım, dünya kimseye kalmaz! Bu hayatın ortak çocukları değil miyiz, zulme ve kibre ne gerek?

Eninde sonunda emaneti sahibine teslim etmeyecek miyiz?

Mahmut AKYOL

ARTIK DEĞER NAZARİYESİ=KAPİTALİZM

logo5

ARTIK DEĞER NAZARİYESİ=KAPİTALİZM  

İslam’da birbirinin zıttı iki kavram vardır. Helal, Haram. Her iki kavramda Allah insanı serbest bırakmıştır. Çünkü insan iradi bir varlıktır.

Allah’ın rızası helal da vardır, haram da yoktur!

Açlık” konusunda bir yazıyı kaleme aldığımda aklıma Kapitalizm gelir! Yani hırsızlık, çalmak ‘Kul Hakkı’

Allah cümlemizi iyilik, güzellik ve doğruluktan ayırmasın ve Kul Hakkı yemekten muhafaza etsin!

İslam’ın özünde adalet, özgürlük, eşitlik, paylaşmak, emek, Helal, Haram gibi kavramlar vardır. Bu kavramlar üzerinde düşünüldüğünde yolunuz bir ayete çıkar. O da yaşaya Kur’an’dır.

Ve aklınıza şu sorular gelmelidir:

  • Acaba siz; açlık konusunda zalimin karşısında, mazlumun yanında durdunuz mu hiç?
  • Durmadıysanız rahatsız oldunuz mu?
  • Ben çoğu zaman Akif’in ifadesiyle bunları yaşadım. Kanayan bir yara gördüğümde hep yüreğim kanamıştır.

Allah, hayatı zıtlarıyla anlatmıştır. Zalimlere karşı mazlumları, güçlülere karşı güçsüzleri, ezenlere karşı ezilenleri savunmanın bir vicdan işi olduğu açıklanmıştır.

Allah hayatı böyle ‘takdir’ etmiş ve insan kendi kaderini böyle yazmıştır!

İnsanlığın onur mücadelesi külfet üzerinden yürür. Dünyanın en onurlu işi budur. Bu işi kendisine dert edinen zengin olmak için değil, kariyer ve konfor için değil; mütevazı bir hayatın şerefi için katlanır.

Mütevazı bir hayatın iktidarı, dünyayı insanca ve hakça yaşamakla mümkündür. Acımasızlığın yerini merhametin alması lazımdır. Bu kısaca insan olmak demektir.

Ancak bu yaşam bencil, kurumuş vicdanı yeryüzünde dikmek isteyen ‘Mamon’ (Para Tanrısı İktidarını)yok etmekle olur.

Değilse, bu insanlığın ‘yok oluşa doğru giden yıkılışı olur

İslam Dini insanoğluna boş yere gelmedi! Bilakis haksızlığı, çalmayı, zulmü ortadan kaldırmak için geldi! İslam’da biriktirmek ‘kenz’ etmek haramdır. İslam’da faiz haramdır.

İslam’da bankacılık yoktur. Yardımlaşma ve dayanışma yani infak fonları vardır. Paralar burada toplanır olmayanlara kredi olarak verilir. Sürekli oranın infakla beslenmesi gerekir. Paranın ticareti olmaz. Bankalar para ticareti yapıyor. İnsanlara faiz ile para veriyor ve daha fazlasını getir diyor. Böylece insanları sömürüyorlar.

İki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçilmesinden bu yana Kapitalizm iyiden iyiye azdırıldı.  Kapitalizm, dünya hâkimiyetine doğru hızla ilerledi. Dünyanın vicdanı giderek yalnızlığa ve ölüme terkedildi! Dünya, ‘Cüzdanların İktidarı’ ile yönetilir oldu…

İnsanlığın ve doğanın düşmanı Kapitalist üretim anlayışı, her şeyi tüketti. Gözü kârdan başka bir şeyi görmeyen Kapitalist dünya Doğayı yok etti, daha fazla kazanmak uğruna ozon tabakasını deldi, buzulları eritti ve yağmur ormanlarını acımadan yaktı ve katletti.

Silah şirketleri daha çok kazansın diye savaşlar çıkarttı/çıkartıyor, Mamon/tanrı masumların kanından, petrolden, Sabbah’ın eroininden beslendi/besleniyor. Çünkü Kapitalizmin varoluş temelinde ‘Makyavelizm’ yatıyor!

İnsanlığın ve doğa düşmanı Kapitalist dünya, bütün gücüyle elindeki bombaları, kimyasal gazları atıyor ve elindeki fabrikaların zehirlerini saçıyor, bundan da en ufak şekilde rahatsızlık duymuyor! Pislettiği dünyadan kaçmak için uzayda başka yerler arıyor.

  • İşte kısaca ‘Kapitalizm’ bu…
  • Kapitalizm denen vicdansız ideoloji bu…
  • Daha çok kazanmak, daha çok hırsın sonu bu…

Buna engel olmak senin, benim, insanlığın, Tarihin hepimize yüklediği bir görevdir. Mamon’un iktidarına son vermek ‘Adalet Devletini’ kurmakla olur…

Görülüyor ki, açlık ve kapitalizm, birbiriyle derinden ilgilidir!

Yazık ki insanoğlu, elinde ne varsa onu yığmanın derdinde…

Bugünkü modern dünyada (!) Kapitalist Dünyada savaşlar, büyük bir problemdir.

Savaş esnasında sivillerin ve çevrenin korunması bir yana yakmak, yıkmak, talan etmek ayyuka çıkmıştır.

Kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, Din adamlarına, işkence yapılmış, kadınlara tecavüz edilmiş, rehineler ve elçiler öldürülmüştür.

Düşman meyve veren ağaçları kesmeyi, çevreye zarar vermeyi, en vahşi şekilde, yeşili, ormanı, içindeki canlıları acımadan yok etmeyi alışkanlık haline getirmiştir.

Bugünkü modern dünya (!) öldürmeyi, çalmayı, yalan söylemeyi, iftira etmeyi meslek etmiştir…

***

Her ne olursa olsun bizler insanlığımızı, din ile ilişkimimizi kaybetmeyelim! Bu arada ‘Dine girmekte, Dini yaşamakta ve Dinden çıkmakta’ serbest kalalım…

Mesela namaz kılmıyorsak birbirimize sopa vurmayalım, oruç tutmuyorsak sorguya çekmeyelim, başımızı örtmüyorsak cehennemle tehdit etmeyelim, ezan vakti dükkânımızı kapatmıyorsak açmaya zorlamayalım! Bu yaptırımların hiçbiri İslam’i değildir!

Bunlar Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Afganistan gibi ülkeler de İslam’ı farklı anlamalarından kaynaklanır. Bu da gayet normaldir.

Müslüman bir kimsenin bireysel ibadetlerini ihlal etmesi durumunda sadece irşat, nasihat ve hatırlatma yapılır.

Çünkü herkes hesabını ‘Yevmi Kıyamette’ Allah’a verecektir.

***

Baktığımızda Kur’an’ı Kerimin kırmızıçizgileri vardır. Bu çizgilerin başında ‘Hukuku’l-İbad’ (kul hakları) gelir. Bu hak o kadar büyüktür ki, her şeye Kadir Cenab’ı Hak bile, bu hakların arasına girmez!

  • Öldürmek, Çalmak, Yol kesmek, Gasp, Hırsızlık, Vurgun, Soygun, İftira, Zina,

Can, mal, akıl, nesil korunması ve güven altına alınması, bunlardan birkaçıdır…

Dünyanın her yerinde hukukun özü budur. Bu hakların cezası, her iki dünyada da olacaktır.

Hz. Ömer’in dediği gibi ‘Adalet mülkün (devletin) temelidir.’ Yani Devlet, kul hakkına tecavüz edeni cezalandırmak zorundadır. Devlet bundan saptığı an meşruiyetini kaybeder.

Devlet bazen parasını yırtanı, bayrağını yakanı, kendine karşı gelmek olarak algılar, hatta anayasal düzeni zorla değiştirmek olarak yorumlar ama asla onu öldüremez!

***

Bakınız, Dinin kökünde sevgi ve merhamet, gövdesinde akıl ve vicdan, dallarında özgürlük ve adalet, meyvelerinde dünya ve ahiret mutluluğu vardır.

İslam’a inanan kişi İzzet ve şeref kazanır. Lakin İzzet ve şeref bütünüyle de Allah’a aittir.

Size bir tapınak dininden değil; gerçek hayat dininden bahsediyorum. Bu dinde ‘Adalet devlet anlayışı’ vardır… Sosyal vicdan emek, adalet, eşitlik, paylaşım, bölüşüm İslam için en yüce değerdir…

Paranın sahibi ihtiyacı olandır. İhtiyacından fazla olan şeyde, mülkiyet ilişkisi kötü bir ilişkidir…

Bu gök kubbenin altında söylenen en doğru söz budur…

Tarih boyunca insanlık, din ve devlet adına özgürlükten mahrum bırakılmıştır.

Tanrı adına insanı öldüren Batı, hep cinayet işlemiştir

İnsanların seçtiği din, yani ‘dünya görüşü ve yaşam tarzı’ Allah’ın bir zorlaması değil, bir teklifidir. Allah Nebisine bile der ki:

Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.’ 88/21-22

Dinde zorlama yoktur.’ 2/156

Eline güç geçiren birisi ötekinin üzerine, Allah ve din adına, modernlik, çağdaşlık, laiklik vs. adına nasıl dayatma yapabilir?

Bu beladan insanlık çok çekti ve çekmeye de devam ediyor.

Mahmut AKYOL